• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0

Müslümanlar Öncü Sanattan Anlamaz mı?

Yeniakit Publisher
2015-03-04 16:01:00 -
Müslümanlar Öncü Sanattan Anlamaz mı?

Müslüman olmak, en sade ve batılın anlayacağı dilden Dadaist, Sürrealist, Kapitalist vb. hayata bakışı belirten bir kimliktir. Buna göre, bir Dadaist muhtemelen yazıya şöyle başlardı: “Ey söğüt dalına yuva yapan mandayı sevenler! Ne haber hepinizden?...” Oysa biz “Dadaist bir Müslüman” olarak değil de Dadaizm’i bilen bir Müslüman olarak yazımıza Allah’ın selamı ile başladık. Acaba böylelikle sanata ihanet mi ettik? Bu sorunun cevabını başka bir zamana bırakarak yazımıza başlayalım.

Müslüman olmak, en sade ve batılın anlayacağı dilden Dadaist, Sürrealist, Kapitalist vb. hayata bakışı belirten bir kimliktir. Buna göre, bir Dadaist muhtemelen yazıya şöyle başlardı: “Ey söğüt dalına yuva yapan mandayı sevenler! Ne haber hepinizden?...” Oysa biz “Dadaist bir Müslüman” olarak değil de Dadaizm’i bilen bir Müslüman olarak yazımıza Allah’ın selamı ile başladık. Acaba böylelikle sanata ihanet mi ettik? Bu sorunun cevabını başka bir zamana bırakarak yazımıza başlayalım.

Sanatın tanımı veya gerekli olup olmadığı meselesi üzerine onlarca düşünür tarafından, bir çırpıda sayamayacağımız kadar çok kitap yazılmıştır. Bir müslüman olarak bu meseledeki şahsi fikrim, batıla ait kavramlara ve sistemlere dair asgari müşterekte malumatımız olması yönündedir. Mevcut duruma samimiyetle bakıldığında batıla dair kavramların ve tanımlamaların, bir hayat tarzının bileşenleri olduğu ve bunun Müslümanların hayatına çeşitli isimler ve biçimler altında sokulduğu farkedilecektir.

Yazımızın başlığını oluşturan soruya kaynaklık eden öncü(avangart) sanat akımları da böylesi bir hayat tarzı inşa eden zihin yapısından hareket etmektedir. Akıllı telefonlarımızı, tabletlerimizi, “ışık hızı”ndaki internetimizi ve bizi, geçmişi anlamak ya da hissetmek bağlamında alıkoyabilen tüm teknolojik “ihtiyaç”larımızı bir kenara bırakıp 1900’lerin başlarına gidelim ve bunun için akıllı aygıtlarımızı değil, bir nimet olarak bahşedilen aklımızın bizatihi kendisini kullanalım.

Bildiğimiz gibi I.Dünya Savaşı (1914) aynı zamanda toplumsal bir yıkıma da sebep olmuştur. İnsanlığın girdiği çıkmazdan bu savaşı mesul tutan bir grup sanatçı 1916 senesinde Zürih’te toplanarak, bütün ahlaki, politik ve estetik inançların savaşta tahrip olduğunu ilan ettikleri Dada isimli bir akımı başlatmıştır.(Stephen Little, “İzmler”, s.110)

Etimolojik açıdan Dada kelimesi Rumence “evet”, Fransızca “oyuncak, tahta at” gibi birçok dilde farklı anlamlara gelebilmektedir. Dadaistler yayınladıkları çeşitli manifestolarda hayatı, sanatın üzerinde tuttuklarını, hiçbir kuramı tanımadıklarını haykırmışlardır. Hayattaki ve sanattaki kuralların/kuramların yerine rastlantısallığa, saçmalığa ve doğaçlamaya kıymet vermişlerdir. Elbette bu tavırları ile sanat akımları içinde, pek çok akıma temel teşkil edebilecek ayrıcalıklı bir yer edinmişlerdir.
ÖNE ÇIKAN VİDEO

Gazete sayfalarından rastgele kestikleri kelimeleri bir şapkaya koyup, onun içinden yine rastgele çekerek oluşturdukları şiirler onların edebi anlayışlarına dair bir örnektir. Modern veya öncü sanattan bahsedildiğinde ismi mutlaka zikredilen Marcel Duchamp’ın -R.Mutt mahlasıyla- bir pisuvarı “çeşme” ismiyle yarışmaya göndererek imza attığı skandal, Dadaistlerin sanata ve hayata dair tutumlarını gösterecek başka bir örnektir. Bu “eser” elbette yarışma dışı kalmıştır ancak sanat dünyasına getirdiği ses ve açtığı çığır ile belki de yarışmada elde edebileceğinden fazlasını elde etmiştir.

O güne kadar idealize edilmiş neredeyse tüm düşünce sistemlerine karşı çıkarak yıkıcılığı baş köşeye koyan Dadaist sanatçıların bazıları, Sürrealizm (Gerçeküstücülük) akımını da başlatmışlardır. İki akımın da, yazımızın bağlamında bizi ilgilendiren ortak özellikleri, görünenin değil esas olarak görününenin ötesindeki görünmeyenin peşine düşme çabalarıdır. Buradaki “öte”yi oluşturan en önemli unsur ise “mana”dır. Mananın peşinde olmaktan kastımız, Dadaistlerin ve Sürrealistlerin ilahî bir mana arayışı değildir hatta aksine onlar dini sınırlayıcı olarak nitelemişlerdir. Dadaist ve Sürrealist sanatçılar için mana, sanata ve hayata dair zihinsel bir sürecin sonundaki sorgulamanın pratik sonucudur. Örneğin Duchamp, gündelik nesneleri çeşitli eklemeler ve çıkarmalarla kullanım gayelerinin bağlamından kopararak onları sergi salonuna sokmuştur ve bu sayede hem sanatın hem de sanatçının manasını sorgulamıştır.

Bu yazı Genç dergisinden alınmıştır.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23