• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ayhan Demir
Ayhan Demir
TÜM YAZILARI

Oyun kurmak zorundayız

26 Temmuz 2017
A


Ayhan Demir İletişim: [email protected]

Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, yeryüzündeki emsallerine kıyasla çok özeldir. Neden mi? Şundan: Anadolu, Batı dünyasının kaybedip de geri alamadığı tek toprak parçasıdır. 

Batılılar, kaybettiklerini geri kazanmak için büyük bir çaba içindeler. Her türlü yolu deniyor, ellerinden geleni yapıyorlar. Dün ve bugün yaşadığımız, yarın yaşayacağımız birçok sıkıntının temelinde işte bu gerçek vardır. 

Birinci Cihan Harbi’nden önce Bağdat – Kudüs savunma hattı yıkıldı. Ardından Şam, Halep, Musul, Kerkük hattı kırıldı. Ancak Anadolu’daki savunma hatları çetin ceviz çıktı.

Nihayetinde, Anadolu duvarını yıktırmadık. Hıristiyan Avrupa’yı “içeri” sokmadık. İstiklal Harbi’nin ardından, geldikleri yere geri yolladık. Evet, çekildiler ama vazgeçmediler. Batı dünyasının ‘şark meselesi’ dediği dava henüz kapanmadı. Dosya, yüz yıldır açık duruyor.

Almanlar şöyle söyler: “Şansın çok az, ama yine de dene!” Diğer Batılar da onlara eşlik ediyorlar. Aslında sadece söylemekle yetinmiyor, fırsat buldukça şanslarını da deniyorlar. 

Yüz sene sonra tekrar vatanımız, savunma hatlarımız tehdit altında. Bu kez kendileri gelmiyor, maşaları tercih ediyorlar. Çünkü canları tatlı, pabuç pahalı. Batılılar, içeri giremeyince, içimizdeki hainleri harekete geçiriyorlar.

Türk milleti ve devleti olarak, 15 Temmuz’da oyuna gelmedik, oyunu bozduk. Ancak bu bize yetmez. Oyunu bozarken, aynı zamanda oyun kurucu da olmak zorundayız. 

Ve kadim bir kural: Sorun neredeyse çözüm oradadır. Bir şeyi kaybetmişsek onu geçtiğimiz yollarda aramalıyız. Düşen bizsek, düştüğümüz yerden kalkmalıyız.

Bizim için Edirne neyse, Selanik de odur! Bursa neyse, Üsküp de odur! İstanbul neyse, Saraybosna da odur!

Balkan Savaşları’nda, birkaç ay içinde, İstanbul’dan önce fethedilen Üsküp ve üçüncü büyük şehrimiz Selanik, gözümüzün önünden bir hayal gibi akıp gitti. Yanya, İşkodra, Manastır ve Prizren gibi, birçok İslam şehri elimizden çıktı.

Yüz sene öncesine kadar, “Üsküp’ü Makedon, Selanik’i Yunan ve Filibe’yi Bulgar şehri yapmaya kimin gücü yetebilir” diye düşünüyorduk. Aklımıza gelmezdi ama başımıza geldi. Üstelik o yıllarda Selanik ve Üsküp’teki Müslüman sayısı, Trabzon ya da Van’daki Müslüman sayısından daha fazlaydı. Buna rağmen oldu.

Osmanlı, yatırımlarının oldukça önemli bir kısmını Balkan şehirlerine yapmıştı. O eserleri yıka yıka bitiremediler. Bitmiyor. Yıkmaya çalıştıkları şeyler sadece taştan ibaret değil. Hedefleri arasında, gönüller de var. Döneceğimiz günü hasretle bekleyen ileri karakollarımızı, nöbet kulelerimizi ortadan kaldırmak istiyorlar. 

Yüz sene önce Üsküp’ün, Saraybosna’nın, Prizren’in, İşkodra’nın temiz, yetenekli ve sadık evlatlarını bizden uzaklaştırmış, yabancı kılmışlardı. Şimdi ise düşman haline getirmek istiyorlar. Bunun için de içimizdeki hainleri, uşakları, işbirlikçileri kullanıyorlar.

Bütün bu yazdıklarımızı nasıl toparlayacağız? Elimizdeki ipi nereye bağlayacağız?

Doksanlı yıllarla beraber millî azmimiz yeniden uyanışa geçti. Büyükelçiliklerimiz, TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı) ve Yunus Emre Enstitüsü gibi resmî kurumlarımız ve sivil kuruluşlarımız sadece eserleri değil, insanları da ihya etti. Bu yaklaşım, elimizin ulaştığı her yerde fazlasıyla karşılık buldu. 15 Temmuz’da aklımıza gelmeyecek yerlerden ay yıldızlı bayrağımız çıktı. Eller, Türkiye için duaya kalktı. 

Genel kabul şudur: Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur. Ancak öyle değilmiş. Yüz yıllık hasrete rağmen şunu söyleyebiliriz: Kalbimiz sağlam. Gözlerimiz iyi. Çok şükür.

Bugün, Balkanlar’daki büyükelçiliklerimiz himayesinde düzenlenen 15 Temmuz anma etkinliklerinden bahsedecektik. Nasip değilmiş. Allah izin verirse, buradan devam edelim.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23