• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Modernizmin kuşatmasından kurtulmanın çaresi

27 Ocak 2016
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Modernizm, insanı fıtratından uzaklaştırma, insanın Allah’la olan bağlantısını koparma girişimidir. Yani insanı Allah’sız kılma hareketidir.

Modernizm, materyalizm üzerine kurulmuş bir dünya görüşüdür. Bu dünya görüşü, Allah’sız ve Peygamber’siz bir hayat yaşamayı emreder. Modernizm; bir felsefedir, bir dünya görüşüdür, bir hayat anlayışı, bir yaşama tarzıdır. Modernizm felsefesi, on dokuzuncu yüzyılda metafizik üzerinden İslâm’ı etkilemeye ve Müslümanların inançlarını sarsmaya çalışıyordu. Modernizmi savunanlar önceleri açık ve aleni bir şekilde ‘Allah yoktur, peygamberlik yoktur, âhiret yoktur’ gibi tezler ortaya atıyorlardı, yaratılışı inkâr ediyorlardı. Ancak modernistler bir müddet sonra bu tezlerinin Müslümanları Allah’sız, Peygamber’siz kılma hususunda etkili olmadığını gördüler. Modernizmi din edinenler günümüzde artık strateji değiştirmiş bulunmaktadırlar. Yani artık metafizik tezlerle, metafizik düşüncelerle İslamiyet’e saldırmıyorlar. Bunun yerine sosyal bilimler üzerinden İslamiyet’e saldırıyorlar. Mesela ‘İslâm’da faiz yasaktır ama faizsiz ekonomi gelişemez. Faizi yasaklarsak ekonomik sistem çöker’ diyorlar. Eğer bir Müslüman bunu kabul ederse bila şekü şüphe kalbindeki imanını kaybeder. Çünkü faizin haram olduğuna inanmak, imandandır. İman teccizi/parçalanma, bölünme kabul etmez.

Yine modernizmi kendilerine din edinmiş olanlar, ‘İslâm’la demokrasi bağdaşmaz. Demokrasi iyi bir sistem. O zaman İslâm Müslümanların iyi bir sistemi kabul etmesine engel olmuştur’ diyorlar. Yine aynı şekilde feminizm, kadın hakları üzerinden gelerek, ‘İslâm kadın haklarına engel olur, kadınla erkeği eşit tutmaz, erkeklerin egemen olduğu bir toplum üretir’ gibi tezleri ileri sürüyorlar. Bu tezler karşısında eğer Müslüman bir kadın hâşâ ‘Allah adil değil’ diye düşünürse küfre düşer. Genelde insanları, özelde ise Müslümanları Allah ve Allah’ın güzel isimleri konusunda şüpheye düşürmek, modernizmin ana hedefidir.

Modernizm’i İslâm’ın önüne ve yerine geçirmek için çalışanlar, günümüzde modern yaşamın beraberinde getirdiği kredi, faiz, repo, borsa gibi kavramları Müslümanların hayatlarına taşıdılar. Bununla da kalmadılar modernizmin bir tercih olan şeyleri dini zaruret olarak takdim ederek ‘Faiz olmazsa ekonomik kalkınma olmaz, aç kalırsınız, fakir kalırsınız’ şeklinde korkuttular.  Buracıkta Rabbimizin şu uyarısını hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda vardır:  “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size fahşayı/hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet va’dediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” (Bakara Sûresi/ 268) Bu âyet-i kerime’den anladığımız kadarıyla fakirlik korkusuyla faizi meşrulaştırmaya çalışan modernistler, insî şeytanlar hükmündendirler. Dikkat edilirse, modernistler sosyal alanda modernizmin bir stratejisi olarak ‘Allah yoktur, Peygamber yoktur’ demiyorlar ama faizi bir gereklilik gibi dayatarak Müslümanları sosyal hayat üzerinden İslâm’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Yani modernizmi din edinenler, fikir bazında Müslümanlara söyletemediklerini, sosyal yaşam üzerinden yaptırarak hedeflerine ulaşmaya çalışıyorlar.

Modernizm haz ve hız üzerinde varlığını ispatlamaya çalışır. Modernizm, İslâm’la ters orantılıdır. Mesela İslâm’da tüketim vardır ama kanaat merkezlidir, modernizmde ise tüketim israf merkezlidir. Modernizm her yönüyle “büyüleyici ve parçalayıcı”dır. Nitekim asrımızda modernizm Müslümanların coğrafyasında “büyüleyici ve parçalayıcı” bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.

“İslâm Coğrafyasında Modernliğin” “büyüleyici ve parçalayıcı” tehdidine karşı sorunu çözmeye çalışanların toprak, din, ırk ve yaşam biçimi temelinde olmak üzere dört tür tepki geliştirdiğini söyleyebiliriz. İslâm Dinini esas alarak sorunu çözmeye çalışan Müslümanların da kadim tartışmayı, yani amel, irade, ilim ve irfan arasında önceliğin hangisinde olduğuna dair tartışmayı sürdürerek seleflerinde olduğu gibi aynı şekilde dört türlü çözüm aradıkları görülüyor. Kadızadeler çözümü ahlak ve amel eksikliğini gidermekte, Şehzadeler siyaset ve irade eksikliğini, Hocazadeler mektep, medrese ve ilim eksikliğini ve Şeyhzadeler tasavvuf ve irfan eksikliğini gidermekte aradı, aramaya da devam etmekteler.

Müslümanlar Şeriat ve Ümmete bağlıdırlar. Ümmet nerdeyse Müslüman oradadır. İslâm ümmetinden ayrılmakla İslâm dininden ayrılmak farksızdır. Şeriatullah ile mukayyed kılınamayan, Ümmet murakabesi ile kontrol altına alınamayan iktidarlar, Müslümanların değil, tağutların sermayesinden sayılırlar.

Yahudileri, Hıristiyanları sevmeyi ve savunmayı Müslümanlara tercih edenler, Allah ile, Peygamber ile, Müslümanların mabedleriyle kavgalı olan dinsizleri ve donsuzları, münkirleri ve müşrikleri iktidar yapmak için çalışanlar, inhisarcı ve istilacı tutkularına kurban gidenlerdir. İnhisarcı ve istilacı bir kudret tutkusuyla harekete geçenler, kendi egemenlik ihtiraslarını kendilerine ilah edinenlerdir.

İnsana, Allahû Teâla tarafından bir atiyyeyi Rabbanî olarak hüküm verme, hakemlik yapma yeteneği ve gücü verilmiştir. Hükmetme gücü Ahkemü’l-hakimîn’den bir armağandır, yani insan Allah’tan, Allah’ın hükmünden ve hâkimiyetinden bağımsız olarak ne hükmetme, ne hükmünü icra etme gücüne sahiptir. Bunun aksini iddia etmek, Firavun gibi, Nemrud gibi Allah’a karşı Rablik iddiasında bulunmaktır.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23