• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Müslümanların Anayasası Ahkâm-ı Şeriyye’dir/1

17 Şubat 2016
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Yeryüzünde bir tek Müslümanlar ehl-i şeriattırlar. Ehl-i şeriat olmak, ehl-i hak, ehl-i hukuk olmaktır. Müslümanları idarede hilafetten, hukukta ise şeraitten vazgeçirmek, onları imanlarından vazgeçirmekle eşdeğer bir cinayettir. Çünkü Müslümanlar şeriatı, şeriata ittiba etmeyi iman ettikleri Kur’ân’dan öğrenmişlerdir.   

“Sonra seni, emirde (din ve dünya işlerinde) şeriat üzere (görevli) kıldık. Öyleyse ona (o şeriate) tâbî ol! Ve bilmeyenlerin hevalarına uyma!” (Casiye Sûresi/ 18)

Şeriat, Allahû Teâla’nın  hayat için koyduğu kaideler, hükümler, yasalar bütünü olduğu ve emri veren Allah (cc) şeriati tayin ettiği cihetle, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’e “Şeriate tâbî ol” emrini veriyor ve “Şeriati bilmeyenlerin hevalarına uyma” buyuruyor. Dolayısıyla hukukta Allah’ın şeriatını ölçü edinmemek, Allah’ın şeriatına uymamak, Allah’a ve Peygamberine muhalefet etmekle birlikte hevâ ve heves hatırına, hesabına Allah’a ve Peygamberine karşı hudud yarışına kalkışmak demektir. İman ettiğimiz Kur’ân’ın bize hatırlattığı budur.

 Şunu bilelim ki; hukukta Müslüman iradenin Kâbesi, Şeriatullah’tır. Bize hukukta insan aklının, hevâsının eseri olan kanunları, yasaları reddedip bir tek Şeriatullah’a ittiba etmeyi emreden Kur’ân’dır. Müslümanların hayatlarında Kur’ân’ın emirlerinin fevkinde emir olmaz.

Kur’ân-ı Kerim, Müslümanlar için yasaların ve anayasaların esası ve anasıdır. Kur’an’dan alınmayan, Kur’ân’a uygunluk arz etmeyen, Kur’ân ile çelişen ve çatışan yasayı ve anayasayı kim ortaya koymuş olursa olsun, o yasa ve anayasa hayatın üzerine bırakılmış bir put kayası hükmündedir. Müslüman insanın böyle bir yasaya ve anayasaya tabi olmaktan içtinap etmesi, Allah’a olan imanının bir muktezasıdır. Çünkü iman ettiğimiz, Kur’ân kendisinden başkasını veli/otorite edinmememizi bizden istemektedir. 

“Rabbinizden size indirilene tabi olun. Ve ondan başka veliler/otoriteler edinmeyin. Ne kadar az tezekkür ediyorsunuz.” (A’raf Sûresini/ 3)

Rablerinden kendilerine indirilene tabi olmakla mükellef olanlara, Rablerinden indirilmiş olan Kur’ân’a muhalif yasa ve anayasalar yapmak, onlara Rablerini unutturup kendi Rabliklerini onlara kabul ettirmeye kalkışmaktır. 

Ülkemizde Kur’ân’ın mektebe ve mahkemeye hâkim olmasına karşı çıkıp savaşanlar, Mustafa Kemal’in arkasına gizlenmektedirler. Bakınız Mustafa Kemal 7 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir Zağnospaşa Camii’nde bir hutbe vererek: “Ey Millet, Allah birdir. Şanı büyüktür” ifadesiyle başladığı hutbesinde, sözü  Kanun-ı Esasi’ye yani Anayasa’ya getirerek yüksek sesle şöyle diyor: “Kanun-ı Esasi, cümlenizce malumdur ki, Kur’ân’ı Azümüşan’daki nusustur.” Dikkat edilirse “husus” demiyor da “nusus” diyor. Yani Anayasa hepiniz biliyorsunuz ki Kur’ân-ı Azimüşan’da yazılı olanlardır. Şimdi soruyoruz: Acaba Mustafa Kemal takiyye mi yapıyordu? Yoksa sonradan birileri Mustafa Kemal’in bu fikrine müdahale mi etmişlerdir? Bu iki sual, yakın tarih üzerinde çalışma yapanların üzerinde ciddiyetle durmaları gereken iki sualdir. Çünkü sonraki uygulamalar Mustafa Kemal’in hutbede dediğinin zıddına olmuştur. Kur’ân’dan kanun almak, kanunları Kur’an’a uygun hale getirmek, yasaları ve anayasayı Kur’ân ile, ahkâm-ı şeriyye ile mukayyed kılmak, Türkiye’de suç kabul edilmiştir. Müslüman bir halkı iman ettiği din, kitab ile idare olunmaktan alıkoymak, o halkın hem Müslümanlığına ve hem de insanlığına ipotek koymaktır.

Kul kaynaklı kanunların ağlarına takılan hayatlar, firavunlara bağlılık bukağılarıyla bağlanmış olanlardır. Kul kaynaklı kanunların karanlığında tutarak hayatı çekilmez kılanlar, Firavunlar gibi yaşayanlardır. Firavunlar, kendi hükümlerini, hâkimiyetlerini Allah’ın hükmünün ve hâkimiyetinin yerine, önüne geçirerek fevkine çıkaranlardır.

Kur’ân’ın hükmünü ve hikmetini yitiren, hayatı ve hayâyı yitirir. Kur’ân, hükümleri ve hikmetleri ile bütün zamanlarda ve mekânlarda üsttür asla ast olamaz. Kur’ân’ın hükümlerine, hikmetlerine ast muamelesi yapanlar, Allah’tan başka Rablere tapanlardır.

Hayat için yasa ve anayasa denildiğinde öncelikli olarak Müslümanların akıllarına Kur’ân’ın hükümleri ve hikmetleri gelmiyorsa, Müslümanlar henüz Kur’ân’a imanı ve Kur’ân’ın içindekilerini anlamamışlar demektir. Kur’ân’a iman etmek, Kur’ân’ın içindekilerle mukayyed hale gelmek demektir.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23