• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nureddin Yıldız
Nureddin Yıldız
TÜM YAZILARI

İslam ve Cemaat

03 Eylül 2017
A


Nureddin Yıldız İletişim:

İçinde yol aldığımız gemimize karşı sorumluluklarımızı, fertler olarak yerine getirmeye gücümüzün yetip yetmeyeceği tartışılabilir bir konudur. Genelde şer güçler, onları organize eden şeytanın liderliğinde birliktelik içinde görülür. Birlik değilseler bile İslam’ın yükselişini durdurma konusunda bir arada ve tek ses olmaları tarih boyunca her zaman görülen bir tavırdır.

Onlar, bâtılı temsil ettikleri hâlde bir arada olabilirlerken, hakkı temsil edenlerin parçalanmış olmaları veya sistemlerinin onlara bölünmüşlük ruhsatı vermiş olması elbette düşünülebilir bir şey değildir.

Ümmet olmanın en tabii gereklerinden biri tek çatı altında olmaktır. Zaten ümmet de bu birlikteliğin adıdır. Temel akidevî meselelerde, İslam’ın tatbikinde, Allah’ın sözünü yüceltme hedefinde ayrılık, farklılık düşünülemez. Bunun ötesindeki teferruat olan alanlarda Müslümanların farklı düşünceler taşımaları, bu düşüncelerinde birbirlerine saygılı olmaları bizzat Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından hoş görülmüş bir durumdur. 

Küfre karşı cihad etmenin lüzumu hakkında ihtilafla, cihadın nasıl yapılacağı konusunda ihtilaf ediyor olmak da aynı şey değildir. Müslümanların bir arada ve bir kafada olmalarına ‘cemaat’ adı verilmiştir. Cemaat hâlinde olan Müslümanların rahmete ereceklerine dair naslar vardır. İstenen bu cemaat akidede ve siyasette aynı anlamı ifade eder. Yani Müslümanların, temel akide konularında ve ibadette beraber olmaları gerektiği gibi siyaset alanında da bir arada olmaları gerekir. Zaten ne akidede beraber olmadan siyasette beraberlik ne de siyasette beraber olmadan akidede beraberlik beklenen sonucu vermez. Cemaat, bu anlamda İslam’ı yaşanabilir hâli ya da İslam’ın yaşanabilir olmak için koyduğu şartı gibidir. Hâlihazırda cemaat kelimesinin, camide namaz vakitlerinden birinde toplanan ve imamın arkasında bir vakit namaz eda edenler için kullanılıyor olması tam anlamıyla kelimenin imha edilmesidir. Böyle bir anlayışın sonucu olarak da İslam camilere hapsedilmiş, siyasetten ve coğrafyadan uzak bir din haline getirilmiştir. İslam’ın, fertlerden ve Müslüman kitleden beklediği hedeflerin gerçekleşmesi, Müslümanların cemaat şuuruna sahip olması, cemaati benimseyerek yaşamalarına bağlıdır.

Cemaat olmayı ve cemaat olarak yaşamayı benimsiyor olmamız, evine kapanmış Müslüman kimliğinden kıtalara açılmış Müslüman kimliğine geçmemizi sağlayacaktır. Şüphesiz cemaat anlayışı, o kavramın içini doldurması gereken muhtevası ile mümkün olacaktır. Cemaat şuuru neden oluşmuyor?

En önemli sebep Müslümanların büyük bir bölümünün ‘cemaat’ telakkisinden kaynaklanıyor. Kimileri bir arada bulunmayı bile sakıncalı bulmaktadır. Müslümanlara bir araya gelmelerini ve ittifak halinde bulunmalarını tavsiye edenler ‘siyasi’ olmakla, aşırılıkla, tehlikeli bir fırkanın bağlısı olmakla itham edilirler. Onların nazarında cemaat, camide namaz kılmak için bir araya gelen yaşlılardır. Cemaatin lideri de cami imamıdır. Bu kişilerin, iyilikte beraber olmayı, hayra çağıran bir grubun bulunmasını emreden ayetler hakkında söyleyebilecekleri hiçbir söz yoktur. En kestirme cevapları, zamanın şartlarına sığınma türünden bir cevaptır. Aklın ve mantığın güçlü olmak için beraber olmayı, bir liderin emrinde olmayı emretmesine rağmen, cemaatleşme yolundaki gayretleri nafile bir iş olarak görenlerin İslam’ı değil, kendi menfaatlerini düşündüklerini söylemek onları itham etmek olmayacaktır. Sadece Enfal suresinin 73. ayetini esas almamız hâlinde bile önemini kavrarız. Asrısaadetteki uygulamalar, tartışmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır. Enfal suresinin 73. ayetini dikkatlice okuyabiliriz:

‘Kâfirler de birbirlerinin yardımcılarıdırlar. Siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde fitne çıkar ve büyük bir fesat meydana gelir.’ Ayet ne kadar açık ve ne kadar uyarıcıdır: Mü’minlerin birlik olmayı gerçekleştirememesi, kâfirlerin hükümranlığı ve yeryüzünün fesadı ile sonuçlanacak bir hatadır. Mü’minler cemaatleşmeye muvaffak olamayabilirler. Bu başka şey, cemaatleşmeyi gereksiz hatta zararlı görmek başka şeydir.

Cemaatleşmenin oluşmasındaki engellerden biri de Müslümanlardan bazılarının, çatısı altında bulundukları grupları herhangi bir sebeple asıl cemaat yerine koymalarıdır. Genelde tarikat adı altında ortaya çıkan bu tür cemaatler, yine İslamî duygu ve endişelerden yola çıkılarak oluşmaktadır. Mesela dünyevileşme, ibadetleri ve nafileleri ihmal etme hastalığına karşı tarikatvari yapılan çalışmalar böyle bir mantıktan neşet etmektedir. 

Benzer bir şekilde gelişen birlikteliklerden bazıları da toplum içinde yaygınlık kazanan sapmalara engel olma ya da iyiliklerden bir iyiliği ihya etme amacını gütmektedir. O veya bu türden yapılan çalışmalar, temelden reddedilmesi gereken çalışmalar değildir. Filan nafile ibadetin ihya edilmesi için bir vakıf da tesis edilebilir, birkaç Müslüman bir araya gelerek kendilerini o işe tahsis de edebilirler. Bu olsa olsa takdir edilir, gıpta edilir bir tutumdur.

Tenkit edilebilecek olan yön şudur: İslam’ın bütününü kuşatmaktan yoksun bir projenin İslam’ın bütünü gibi algılanması şeklinde gelişen anlayışlar, sonunda ümmeti fırkalaşmaya sevk etmektedir. İbadetten siyasete, ekonomiden sosyal ilişkiye varıncaya kadar hayatın her alanında bulunması gereken İslamî projeler yerine, haftanın bir gecesinde ancak beraber olabilen ve çok sınırlı imkânları kullanmak zorunda olan Müslümanların, kendilerini coğrafyayı kuşatacak nitelikte görmeleri bir çeşit basiretsizliktir. İyi bir işin üzerinden yanlış yapmaktır. Bir de bunun üstüne, kendi dışındakileri yanlış yolda ya da kurtarılması gereken zavallılar olarak görmeleri hata üstüne hata olur.

Müslümanlar, ana cemaat dışında oluşturdukları beraberliklerini, büyük denize akmak zorunda olan derecikler olarak görmelidirler. Tevazu da bunu gerektirir akıl da. Bir de bunun üstüne, bir araya gelen bu kişilerin siyasi ve fıkhi bilgiden yoksun oldukları düşünülürse artık sonucu takdir etmek zor olmaz.

İslam cemaati, Ümmeti Muhammed’in büyük birliğinin adıdır. Yöresel ve sınırlı birliktelikler, İslam cemaati olarak adlandırılamaz. Onların iyilik sınırları içinde olmaları veya güzel işler yapmaları, İslam cemaati olmaları değildir. Onların varlığı da kesinlikle gereklidir. Sınırlarını ve sorumluluklarını müdrik olmaları hâlinde, bulunmaları zaruridir. Bu tür birliktelikleri temelden yok saymak da aşırılıktır, onları yegâne maksat haline getirmek de yanlıştır. Yeter ki bu birliktelikler, Kur’an ve sünneti kendilerine rehber edinmiş olsun, istişareyi ihmal etmeden iş yapmış olsunlar. Cemaatler gaye değil, vesiledir.

Şu soru sorulabilir. ‘Bu tür cemaatlerden birine katılma mecburiyetimiz var mıdır?’

Eğer, bireysel olarak dinimize hizmet edebiliyor ve dünyevileşme sürecinde erimeden yol alabiliyorsak bir cemaate katılma mecburiyetinden söz edilemez. Bunun dışındaki ihtimallerde ise yalnız kalmanın kurda kapılmaya yol açabileceğini bilmemiz gerekir. Buna göre bir cemaate katılmanın hükmü farz da olabilir mekruh da olabilir; bu kişiden kişiye değişen bir durumdur. Cemaatleri farklı Müslümanlar da birbirlerini iman kardeşliği çatısı altında hoş görebilmelidirler. Eğer bir cemaat kendi dışındakileri kabullenemeyecek kadar kapalı ise onun cemaat olarak mecazen bile adlandırılması doğru olmaz.

İslam cemaati, başında halifesi bulunan cemaattir ve ümmetin alt fırkalarını da kuşatacak çaptadır. İslam’ın, Allah Teâlâ’nın murat ettiği gibi yaşanması ancak cemaat hâlinde mümkün olduğu için cemaat, zorunlu ihtiyaçları temin edeceğinden gereklidir.

Müslümanların, yaşadıkları asrın şartlarına göre önlerine çıkan alanlarda cihad etmeleri mukadder olduğu gibi, oluşturacakları çalışma grupları da yaşadıkları çağın şartlarından etkilenmiş bir nitelikte olacaktır. Bütün cemaatler ve fertler, namaza ve oruca, sadakaya sahip çıktıkları gibi İslam’ın siyasi kisvesine ve cemaatle eda edilebilecek emirlerine sahip çıkmalıdırlar. Herkes kudreti kadar bu alanda hizmet etmelidir. Lokal menfaatler ana menfaat için yeri geldiğinde feda edilebilmelidir. Cemaatin ve cemaatleşme yolundaki çalışmaların hemen ‘iyi’ hale gelmeyeceğini bilmekte yarar vardır. Allah için yapılan bir işin ana gayesi, Allah’ın rızası olmalıdır. Allah’ın rızası da maddi ölçülerle ölçülmemelidir. 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23