• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nurettin Veren
Nurettin Veren
TÜM YAZILARI

Haçlarını ne kadar yüksek tepelere dikseler de, gökyüzündeki hilal, hep onların üstündedir

22 Aralık 2016
A


Nurettin Veren İletişim: [email protected]

120 güne yakın Fırat Kalkanı operasyonu ile Kuzey Irak’ta ve Suriye’de, Türkiye’nin başına örülmek istenen tezgâh bozuldu.

Amerika’nın planına karşı, çok stratejik ve akıllı bir hamle yapıldı. Yıllarca hep müdafaada kalıp, onların kapı kulluğuna bağlanmış olan Türkiye artık hamle yapıp, hasımlarına kafa tutabilecek bir konuma gelmişti.

İşte tam da bu esnada bu hamleye karşılık, Atatürk Havalimanı’nda bombalar patlatıldı.

Rusya başkanı Putin bile bu oyunu görüyor, Rus halkına Türkiye’ye yardım etmek için bomba hadisesinden hemen sonra, tatil için Türkiye’ye gidin çağrısı yapıyor ve Türkiye için uygulanan ticari ambargoları kaldırıyordu.

Bizim muhalif siyasiler, gazeteler ve medya ise hâlâ bu hakikatleri görmüyor, Erdoğan İsrail’in ve Rusya’nın önünde diz çöktü diye, ters propagandalar yaparak, ülkenin birlik ve beraberliğine ve stratejik davranışlarına eleştiriler yöneltip, karalamalarda bulunuyorlardı.

Erdoğan ABD’ye karşı elbette ikinci bir alternatif olarak, dengeleri kurma adına İsrail ve Rusya ile siyasi bir manevra yaparak, arayı düzeltip pasif siyaseti bırakıp, artık aktif siyasetle Suriye’de ve Irak’ta olan biten hadiselerde, masada ve cephede biz de varız diyecek bir çıkış yaptı.

Elbette ki her çıkışın ve her hamlenin, mutlaka riskleri vardır ama yıllar yılı hep eziklik ve pasiflik içerisinde politikalarla, koalisyon hükümetleri ile IMF kapısında el ovuşturmayı alışkanlık haline getirenlerin, bu şekildeki çıkışlara akılları ermez ve tahammülleri olamaz.

Etrafımızdaki ateş çemberinden kaçıp gelen, yurdumuzda misafir ettiğimiz üç milyonu aşkın Suriyeli ve Iraklı mültecilere kucak açarak, onlara hem ev sahipliği, hem ağabeylik, hem babalık yapan, eski akrabalarımız ve Osmanlı dönemindeki kardeşlerimiz, bir şekilde Türkiye’nin bu hamiyetli davranışını mutlaka takdir edecek ve bu 3 milyon civarındaki sığınmacı kardeşlerimiz, ileriki tarihlerde tekrar ülkelerine dönecekler ve potansiyel bir güç olarak, Türkiye’ye bağlanmak isteyen kantonlar veya eyaletler şeklinde yeni katılımlar olacaktır.

İslam dünyasında, Türkiye’ye bağlanmak isteği ve güveni hasıl olacaktır. 

İşte Suriyelilere vatandaşlık verileceği meselesinde, planlanan ve düşünülen gerçek budur. 

Suriyelilere vatandaşlık verilmesine, dünyada ilk tepki hangi ülkeden geldi biliyor musunuz?

İngiltere’den.

Türkiye’nin Suriyelilere vatandaşlık vermesine, Avrupa Birliği anlaşmasını tehlikeye atıyor diye tepki verdiler, peki İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri, daha düne kadar, Suriyelileri siz alın, başımıza bela etmeyin, size maddi destekler veririz demiyorlar mıydı? 

Peki, birden ne oldu da karşı çıkmaya başladılar, işte olayın püf noktası burası; Hatay, Fransa’nın mandası altındayken, Türkiye’ye nasıl katıldı bunu biliyor muyuz?

Hatay nasıl Türkiye’nin bir ili oldu? 

Hatay müstakil bir devlet iken, İskenderun sancağının 7 Eylül 1938’de bağımsızlığını ilan etmesi ile kurulmuş olan Türk Devleti, 29 Haziran 1939 günü, devletin 40 üyeli meclisinden 22 üyesi Türk olan Hatay devleti, millet meclisinin aldığı karar gereği Türkiye’ye kendi isteğiyle katılmış ve Hatay ili olmuştur.

Resmi dili Türkçe olarak, Fransa mandasından çıkıp, İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaşması nedeni ile Fransa’nın savaşmayı göze alamamasından yararlanarak, 29 Haziran 1939’da meclisin aldığı karar doğrultusunda Türkiye’ye katıldı.

Suriyeli Arap kardeşlerimizin yoğun olduğu bir il, önce dillerini resmi dil olarak Türkçe ilan ettiler, daha sonra Türkiye’nin desteğiyle bağımsızlık ilan ettiler. Sonra referanduma gidip, Türkiye’ye bağlanmak istiyoruz dediler ve Türkiye’ye katılıp Türkiye’nin bir ili oldular.

İşte Avrupa Birliği üyesi ülkelerin gördüğü, bizim muhalefetin göremediği gerçek, tam da budur. 

Rahmetli Özal, Kerkük bizimdir, eninde sonunda alacağız diyordu, işte bu misaldeki gibi, Osmanlı döneminin parçalanmasından tam 100 yıl sonra kaybetmiş olduğumuz yetimlerimizi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, tekrar bağrına basacak ve bütün İslam coğrafyası zalim ve gaddar batının ve münafık Asyalıların oyunları ile birbirine düşürülen ümmeti Muhammed’in tekrar bir araya gelmiş olmaları ve gelme arzuları ve hayalleri artık uyanmıştır. 

İnşallah bu birleşmeyi ve buluşmayı, Rabbimiz bize görmeyi nasip etsin.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23