• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nurettin Veren
Nurettin Veren
TÜM YAZILARI

İstikrarlı ve yeni Türkiye için tabii ki evet

14 Şubat 2017
A


Nurettin Veren İletişim: [email protected]

Kur’an’da devlet yönetimi hususunda açıklıkla ifade edilen bir sistem yoktur. Peygamber Efendimizin hayatında ve dört halife zamanındaki uygulamalar ile o günkü şartlar altında bir devlet yönetimi ve bir sistemi vardır. O sistem bile her halife zamanında, az bile olsa farklı uygulamalar gösterir.

Daha sonraki devam eden uzun asırlar içerisinde, değişik kurulmuş devletlerin yönetim biçimleri birbirinden farklı olmuş, fakat esas değişmeyen ana umdeler bu sistemler içerisinde uygulandığı ölçüde, devlet yönetiminde huzur, istikrar, büyüme ve gelişmeler olmuştur.

Bu hususların uygulanması hangi rejim ve sistem de olursa olsun, Kur’an’ın ana umdelerini uygulayabildiği kadar, insanlık huzura kavuşacak ve istikrar sağlanabilecektir. 

Yeni çıkacak olan dünya düzeni içerisinde de, bu çekirdek kaidelerin uygulanabilmesi esastır. 

İnsanların akıllarını çalıştırmaları ve Kur’an’ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleri ile bu hususlar doldurulmalıdır. Fakat şunu unutmamalıyız ki; insanların bu tercihleri Kur’an’ın hükümleri imiş gibi algılanmamalıdır.

Bir devlet yönetimi ve halifelik gibi uygulamalar, Kur’an’ın evrensel dini bir yükümlülüğü olarak gösterilemez. Kur’an’ın koyduğu hükümler evrenseldir. Coğrafyaların ve zamanın değişmesi ile Müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez.

Kur’an’ın bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir, ama Kur’an’ın hükmü olan şûra, adalet ve insan hakları gibi önemli ilkelerden zamanın, mekanın değişmesiyle asla vazgeçilemez.

Kur’an’da geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler, şûra ve meşveret hususlarıdır. 

(Onların iş yönetimleri aralarında şûra iledir.) Şûra suresi 42-38 

Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın, eğer kaba, saba, katı yürekli olsaydın, senin çevrendekiler kesinlikle dağılır, giderdi.

(O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şûra’ya git.) İmran suresi 159

Birinci husus: Sahabe-i Kiram pek çok hususta, Peygamber Efendimize bunun bir vahiy mi, yoksa Efendimizin kendi görüşü mü olduğunu sorarlardı. Şayet Efendimize ait bir görüş ise fikirlerini açıklıkla beyan ederlerdi. 

  Peygamber Efendimiz, Uhud’da çıkmama hususunda fikir beyan ederken, genç sahabe çıkmayı, Bedir’deki galibiyetten sonra Uhud’da da galibiyeti düşünerek, Efendimizin fikrine karşılık şûra yaparak çıkmayı istediler ve Ebu Bekir’in onları uyarması ile bu fikirlerinden vazgeçtiler.

Fakat bir Peygamber meşveret edildikten sonra, alınan karara uyar deyip, Efendimiz zırhını giydi ve muharebeye çıkıldı. Tabii ki Uhud, Bedir gibi bir zafer değil, belki de alınan İslam’ın ilk üzüntülü mağlubiyeti olmuştu.

Buna rağmen (onlarla her işte meşveret et) Ayet-i, bu hezimetin hemen arkasından nazil olmuştu. Onlarla meşveret edip, bir acı netice alınsa bile, meşveret kaidesinden vazgeçme uyarısı gibiydi.

İkinci husus: Adalet’tir: Kur’an’ın birçok ayetinde, adalet ilkesinin önemi anlatılır. Ey inananlar adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak, Allah için kollayıp gözetenler olun, bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe asla itmesin, adaletli olun bu korunup sakınanlar için daha uygundur. (Maide suresi 8) 

Allah sizi din hakkında, sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan, men etmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.

(Mümtehine suresi 8)

Üçüncü husus ise: Kur’an emaneti, ehline verilmesini emreder. En önemli emanetlerden birisi, toplumun yönetim kademelerinde yer almaktır.

Demek ki bu kademelere becerikli, dürüst, işini iyi bilen kimselerin getirilmesi, Kur’an’ın koyduğu temel ilkeler açısından en önemli bir sorumluluktur.

Şu bir gerçek ki; Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz de, adaletle hükmetmenizi emrediyor. (Nisa suresi 58)

Dördüncü husus ise: Yöneticilerin yönetimi, yönetilenlerden olması, Müslümanların itaat etmesi gereken yöneticilerin, kendi aralarından olması gerektiği de belirtilmiştir. Bunlara Ulü’l-Emir denilir.

Bunlar toplumun yönetiminde, emir yetkisini elinde bulunduran kişilerdir. Bunlar Allah’a inanan, Allah sevgisi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa, toplumsal yaşamın kaçınılmaz olarak bir hiyerarşi gerektirdiğini, tüm sosyal bilimciler, toplumsal yaşamın karşı çıkmaması, toplumsal yönetiminin getirdiği bir hiyerarşinin, danışma, adalet gibi ilkelerin uygulanmasına ve yönetme pozisyonunda olanların, bu vazifeyi uygun kişilerden seçmesine bağlıdır.

Ey inananlar; Allah’a itaat edin, Allah’ın elçisine ve sizden olan Ulü’l- Emre yöneticilere itaat edin. (İnsan suresi 59)

Hiçbir toplumun içinde veya toplumun dışındaki başka din mensuplarına karşı, yönetimde baskı ve zorlama yoktur. (Din de zorlama yoktur.) Hükmü, kesinlikle sosyal yönetim ve huzur için uygulanması gereken önemli bir husustur ve bir Emr-i ilahidir.

Din adına yapılan zulüm ve dinsizlik adına yapılan zulüm de, insanların yaratılışına aykırıdır. Kur’an’ın koyduğu din, bu iki zulüm yolundan da, kurtuluşun reçetesidir.

İnadına yapılan zorlamalar sonunda bazı kimseler, yanlış adrese giderek, bu zulümden kurtulmaya çalışmışlar ve dinsizliğe sığınmak zorunda kalmışlardır.

REJİMLER ADI NE OLURSA OLSUN, DEĞİŞMEZ DEĞİLDİR. İÇİNDEKİ ANA ÇEKİRDEK KAİDELER VE UYGULAMA ŞEKİLLERİNDEKİ HAKKANİYET ESASTIR.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23