• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Nurettin Veren
Nurettin Veren
TÜM YAZILARI

Son katliam, kaos çıkarmak ve İslam’a kara leke çalmak için yapılmıştır

03 Ocak 2017
A


Nurettin Veren İletişim: [email protected]

Bir şeyin fazilet sayılması ahirette, Allah’a kavuşmak mutluluğuna yardımcı olmasına bağlıdır.

Zira kul için Allah’a kavuşmanın üstünde bir mutluluk yoktur. Gazali insanın tabiatında, fazilet ve reziletlerinin temeli olarak, üç kuvvet görüyor.

Bunlar bilgi, öfke ve şehvet kuvvetleridir. 

Bu üç kuvvetten de üç temel fazilet doğar. 

Bunlar da; hikmet, cesaret ve iffettir.

Bir de bu üçünün uyumundan oluşan, dördüncü bir fazilet vardır. Bu da adalettir.

Gazali’ye göre eğer ruh halinden sadır olan bu fiiller, dinin ve aklın tespit ettikleri türden iseler, güzel ahlak, değilse, kötü ahlak adını alırlar.

Diğer taraftan tam güzel bir ahlaktan söz edebilmek için, insan psikolojisinin dört unsurunun itidal halinde birbiriyle uyumlu ve her birisinin ayrı ayrı güzel olmaları gerekir.

Bu dört unsurdan üçü; ilim, gazap, şehvet güçleridir.

Güzel ve çirkini ayırabilecek şekilde, bunların aklın ve dinin gereklerine göre işletilmesiyle, güzel haller meydana gelir.

Onların bu güzel hallerine de, hikmet, cesaret ve iffet adı verilir. Dördüncü güç olan adalet ise; şehvet ve gazabın, din ve aklın işaretleri doğrultusunda, disiplin altında tutulmasından ibarettir.

Hikmet akıl ya da bilgi gücünden doğar, güzel ahlakın en başta gelen şartıdır. Hz. Peygamber (AS); “Hikmet müminin yitiğidir nerede bulsa onu alır” buyurmuştur.

Gerçek cesaret; öfke gücünün, din tarafından terbiye edilmiş ve hikmete uygun olarak işletilmesinden doğan bir fazilettir. Başka bir ifadeyle cesaret fazileti, akıl ve din ölçüsüne tam uyan tutumudur.

Cesaretin ifratı saldırganlık, tefriti ise korkaklıktır.

Yine Gazali adaleti; akıl kuvvetiyle şehvet ve gazabın kontrol altına alınması olarak nitelendirilmektedir.

Adalet insandaki şehvet, gazap ve aklın itidal üzere tutulduğu; şehvet ve gazap güçlerinin, akıl ve tefekkürün emrine verildiği vakit kazanılır. 

Ancak diğer üç fazilette görülen, ifrat ve tefrit burada söz konusu değildir. 

Adaletin sadece zıttı vardır, o da zulümdür. 

“Onlar ki infak ettikleri vakit israf etmezler, cimri de davranmazlar ikisi arasında giderler” (Furkan 67)’de orta yol manası kullanılmıştır. Orta yol sırat-ı müstakim, (Sırat e Mustagim’i) koruyan az bulunur.

Bütün işlerde genel bir kaidedir, bu ilke akıl ve İslam’dan çıkmaktadır. Dünyaya yönelmede, bedeni arzularda ve ibadet hususunda itidal gereklidir.

Şehvetler; ne tamamen terk edilmeli, ne de onun peşinden gidilmelidir. 

“Allah’ın dini ifratla ve tefrit arasıdır.” Hz. Peygamberin bu hadisi, bunun en açık ifadesidir. 

(İtidal üzere güzel gidiş, peygamberlik gidişinin 25 cüzünden biridir.)

Bir gün itidal üzere hayra koşanlar, cennete hesapsız girerler. Allah’ın dini ifrat ve tefrit arasındadır.

Yine ibadet konusunda Hz. Peygamber “orta yolu tutunuz, itidalden ayrılmayınız” buyurmaktadır. Yukarıda zikredilen ayet ve hadis meallerinden anlaşılacağı gibi, her hususta itidal yani orta yol tavsiye edilmiştir.

“Biz seni insanlık için, bütün alemlere bir rahmet olarak gönderdik.” Burada kastedilen Peygamber Efendimiz ve ona nazil olan Kur’an’ın mucizeleri beyandır. (Vema erselnake illa rahmetellil alemin.)

“İn hüve illa zikrüllil alemin, limen şae yestakim”. Bu ayet-i kerimede de mealen anlatılmakta olduğu gibi, “Biz seni bütün alemler için bir uyarıcı, düşündürücü ve rahmet olarak gönderdik, kim ister ise doğru yolu bulabilir.”

“La ikrahe fiddin” ayetinde de vurgulandığı gibi; insanları yaşantılarından ve davranışlarından ve düşüncelerinden dolayı, kesinlikle öldürme hakkı ve salahiyeti kimseye verilmemiştir.

İslam böyle bir yolu hiç kimseye açmamıştır. 

Peygamber Efendimiz (AS), Mekke fethini gerçekleştirdiği zaman, hiç kimseyi Müslümanlığa zorlamamış ve kılıç kullanmamıştır. İslam’ı ve Kur’an’ı anlatmak üzere yetki vardır, telkin ve teklif vardır, irşad ve tebliğ vardır. Eğer birileri katledilecek olsaydı, Mekke’de Peygamber Efendimize ve sahabe efendilerimize on üç yıl yapılan işkenceler ve zulümler karşılığında, her şeyi yapmak caiz olurdu. Fakat öyle olmadı.

Lakin dinde zorlama ve zorla kabul ettirme diye bir şey yoktur. Bu yapılan son katliamları da kendi kafasına göre inandıkları, cehaletlerini ve hainliklerini gerekçelere dayandırarak, kendine ait kurdukları bir şeytani din anlayışıyla, Türkiye’de bir kaos meydana getirmek isteyenler, hiçbir şekilde İslam’ın temsilcisi değil, şeytanın temsilcileridirler.

İslam bütün insanlara, merhamet, adalet ve eşit haklar sağlar, hiçbir şekilde, zulme ve eşkıyalığa cevaz vermez.

İmam-ı Azam Ebu Hanife “Hiçbir millete ve şahsa, dininden dolayı savaş ilan edilemez, savaş ve cihat ilanı, sadece o ülkenin kendi topraklarına veya kendi malına, canına kast ettiği zaman, alınabilecek bir fetva ile olabilir.

Düşmanı hangi dinden olursa olsun, toprağına ve canına kast etmiyorsa, batıl dininin içerisinde kalsa bile cizye verir, kendi inancı içinde kalabilir.

Kesinlikle İslam’da öldürmeye fetva yoktur” demiştir. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23