• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Süleyman Önsay
Süleyman Önsay
TÜM YAZILARI

Kur’an bir bütündür

21 Nisan 2017
A


Süleyman Önsay İletişim: [email protected]

Bilindiği gibi İslam dininin ana esası ve özü Kelime-i şehadettir. Bir vücudun tüm organları için kalp hangi işlev ve değere sahipse şahadet cümlesi de din için aynı konum ve önemdedir. Her uzvun sıhhat ve hayatiyeti nasıl kalple olan irtibatının devam ve sağlamlılığına bağlı ise dinin tüm eylem ve uygulamaları da aynen bunun gibi varlığını ve geçerliliğini bu iman ilkesinden alır. İnanç özünü kaybedenlerin dini tavır ve davranışları tıpkı ruhu kendisini terk eden bir cesedin organlarının kokuşmaya ve çürüyüp ufalanmaya mahkum olması gibi Allah katında değersiz hükmündedir. Yüce Rabbimiz öyle buyurdu: 

“Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).” (Furkan,23)

“Bunun içindir ki İslam’a girip, “Elhamdülillah, ben de müslümanım!” demek isteyenlerden öncelikle hem de tüm amel ve ibadetlerden önce Kelime-i şehadeti; anlam ve kapsamıyla itiraf ve ilan etmeleri istenir. Namazdan, oruçtan, hacdan, zekattan, cihaddan, hayır hasenattan önce tevhid ilkesine kalben imza atmaları gerekir. Bunların, Kelime-i şehadeti hiçbir baskı altında kalmaksızın doğrudan doğruya kendi hür iradeleriyle, herhangi bir şart öne sürmeksizin ve hiçbir tereddüt göstermeksizin tüm anlam ve kapsamıyla gönülden kabullenmeleri ve ikrar etmeleri; İslam’ın olmazsa olmazı olan ilk adımı ve ana temelidir. Ancak bundan sonradır ki diğer dini vecibe ve sorumluluklar gündeme gelir. Bu ilk adıma “icmali iman” denir. Bu iman; din adına ne varsa, neler indirilmişse ve neler ön görülmüşse hepsine birden yürekten bir kabullenme taahhüdüdür. Kelime-i tevhid de denilen bu şahadet cümlesiyle üç büyük gerçeğin altına şeksiz- şüphesiz bir şekilde ve kayıtsız-şartsız olarak yürek mührü vurulmuş olur. Bu üç büyük hakikat ise;

Allah vardır ve tektir. O’nun; zatında, sıfatlarında, isimlerinde, işlerinde ve hükümlerinde hiçbir ortağı ve benzeri yoktur.

Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlığa gönderilen son ve hak peygamberdir.

Son peygamberin Allah’tan getirdiği son kitap olan Kur’an; tüm ilkeleriyle, emir ve yasaklarıyla, hüküm ve ölçüleriyle, hudut ve sınırlarıyla serapa gerçektir ve sonsuza değin de bütünüyle geçerlidir. 

İşte kişisel istek ve tercihleriyle Yüce Yaratıcıya karşı bu iman taahhüdünde bulunanlar ömür boyu bu anlaşmaya ve içeriğine sadık kalmak zorundadırlar ki elde ettikleri “müslüman” vasfını ve şerefini sürdürebilsinler. Aksi kanaat ve düşünceler, Allah huzurunda akdedilen “vahiy tasdikli” bu anlaşmanın ifsadı ve iptali anlamına gelir. Bu duruma düşen kişinin sıfatı artık İslâmî literatüre göre “mürdet”tir. 

Bu nedenle hangi çağda yaşanırsa yaşansın dinen haram olan bir hususu helal; İslâmî bir vecibeyi yasak; ilâhî bir ölçüyü hükümsüz; Kur’an’ın bir tek âyeti için de olsa geçerliliği kalmadı, demek; Kelime-i şehadetle yapılan kulluk andının bozulması ve hükümsüzlüğü demektir.

Yüce Rabbimiz Kur’an’da bu tiplere şöyle seslenmektedir:

“Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla gafil değildir.” (Bakara, 85)

Sözlerimizi bitirirken son dönemlere damgasını vuran “Günümüzde bazı ayetler geçerliliğini kaybetti” sözünü bu gerçekler ışığında değerlendirerek imanlarımızı ve İslam anlayışımızı gözden geçirelim. Ve şunu da unutmayalım ki bugün geçerliliğini kaybeden Kur’an’ın âyetleri değil kendilerini ön yargılar içine hapseden anlayışlardır. Bu yaklaşımlarla ifsad edilen inançlardır. Tevhid’e aykırı bu tip düşüncelerle heba edilen ömürlerdir. Bu parsellenmiş kafalarla bozulan birlik ve dirliklerdir. Bu satılmış yüreklerle perişan edilen yurtlardır. Kur’an’ın ayetleriyle ilgili bu tür iddiaların; etraflarını duvarlar örüp, kendilerini karanlığa ve kokuşmaya mahkum eden bazı zavallıların “artık güneş ne ısı ne de ışık veriyor!” hezeyanlarından farklı hiç bir mana ve değeri yoktur. Bizlerin bunlar için söyleyeceği ise Efendimizin şu yakarışıdır:

“Ya Rabbi! Benim toplumuma hidayet eyle. Onlar akledemiyorlar.” (Efendimiz’in Taif’te kendisini taşlayanlar için yapmış olduğu duadan.)

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23