• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Avrupalı” mı, “Avrupacı” mı?

11 Eylül 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Avrupa’yı fethe başladığımız zamanları meşhur tarihçimiz Âşıkpaşazade’den okuyorduk:

“Elhasıl hisarı aldılar. Kâfirleri incitmediler. Belki kâfirlere dahi ihsanlar ettiler. İçinden birkaç tanınmış kâfiri tuttular. Bu hisarın limanında gemiler vardı. O gemilere koydular. Karşıda oturan askere gönderdiler. Velhasıl o gün iki yüz adam geçirdiler.

“Ece Beg, hisarın atlarına bindi. Bolayır yanında Akça Liman derler bir liman vardı, oradaki gemileri yaktı. Oradan sürdü (at sürdü anlamında) yine hisarına geldi. Bu hisarın (Çimpe Kalesi) limanında olan gemileri sakladılar. Durmadılar, adam geçirdiler. 

“Elhasıl askerlerin çoğunu yanlarına getirdiler. Bu kâfirlerden hiç kimseyi incitmediler, gönüllerini aldılar. (Esiri incitmeme vurgusuna dikkat). Onlar da kendilerini güvenlik içinde buldular. Kadınlarını da kendilerini de hoş tuttular. Kâfirlerin gemicilerini gemilere koydular. Kendileri başlarında durdular. Daha hayli adam geçirdiler. Bir iki gün içinde iki bin er geçirdiler. Bu kâfirler (Çimbi kâfirleri) gaziler ile ittifak ettiler.

“Yürüdüler. Bir gece Ayaslonca (Ayasilonya) derler bir hisar vardı, onu dahi aldılar. Ehl-i İslâm elinde hisar iki oldu. Bunun halkının dahi gönlünü hoş tuttular. Bu iki hisarı sağlamlaştırdılar. Hayli adamlar da Aydıncık’tan gemi ile geldiler. Süleyman Paşa: ‘Bu hisarlardan sipahi olan kâfirleri çıkarın, evleri ile Karesi (Balıkesir) iline iletin ki, bunlardan sonunda bize bir kötülük gelmeye’ dedi. Öyle yapdılar.” 

Hedefini belirlemiş, yüreğini hedefinin, emeğini de yüreğinin yanına koymuş dinamik bir kitlenin neler yapabildiğini orijinal kaynaktan aktararak hatırlatmak istedim.

İnanç şu olmalı: “Atalarımız yaptılarsa biz de yaparız!”

***

Bu geçiş sırasında, büyük bir zelzele olduğu, kale bentlerinin yıkıldığı ve bunu Allah’ın büyük bir lütfu olarak gören gazilerin coşkun bir şevkle yıkıntıları aşıp kaleleri kolaylıkla fethettikleri şeklinde rivayetler de vardır. 

Hammer bunu alaycı bir üslûpla naklettikten sonra, zaten Osmanoğullarının her başarıyı Allah’ın rahmetine bağlamak gibi “tuhaf” bir alışkanlıkları olduğunu söyler. Bu duyguyu paylaşmasını bir Avusturyalı tarihçiden beklemek elbette doğru olmaz. Ama Osmanoğullarının bu duygu ve inanç sayesinde dünyanın yarısına hâkim olduklarını ve o duygunun zayıflamasıyla inkıraza sürüklendiklerini, onun dahi bilmesi gerekirdi. 

O günden beri Avrupa’dayız, bir bakıma “Avrupalı”yız, ama asla “Avrupacı” olmamalıyız!

Süleyman Paşa, gazileriyle birlikte “olmaz”ı “olur” yapmıştı. Rumeli’de artık sarıklı mücâhitlerin tekbiriyle ezan sesleri yükseliyordu. Ve o zamana kadar tek kıta üstünde bulunan devlet, bu geçişle ikinci kıt’aya ayak basıyor, böylece tek ayak üzerine durmaktan kurtuluyordu. 

Mevlid şairi Süleyman Çelebi’nin dedesi ve Orhan Gazi’nin kayınbiraderi Şeyh Mahmud bu olaydan çok etkilenmiş, Süleyman Paşa’yı şu mısralarla övmüştür:

“Keramet gösterüb halka, suya seccade salmışsın,

“Yakasın Rumeli’nin dest-î takva ile almışsın.  

Süleyman Paşa şuurlu biçimde iskân faaliyetlerine girişti. Babasına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Bu tarafta fetholan hisarlarda komağa çok adam ister; lütfedüp yarar yoldaş gönderesüz.”  

Bizi kurtaracak olan sihirli formül işte bu “yarar yoldaş” ifadesinde saklıdır. Türkiye’nin “yarar yoldaş”a, yani “doğru insan”a ihtiyacı var.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23