• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Eskimeyen İstanbul’un eski semtleri

09 Ekim 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

İstanbul’un eski semtlerine gezmek, bende nefes almak gibi bir ihtiyaç oldu. Bu yüzden vakit buldukça eski mahallelerle buluşmaya giderim. 

Cumbası çarpılmış, ahşapları kararmış eski evleri seyredip vaktiyle o evlerde yaşananları düşlerken, rahatladığımı hissederim. Yüreğimdeki tüm karabasanlar buharlaşıp uçar. 

Bir bakıma bu, betonlaşmış çağın tarih içindeki ahşapla buluşmasıdır. İnsanın ruhuna huzur katar.

Geçenlerde sırf bu amaçla Sultanahmet’e gitim. At Meydanı’ndaki (Sultanahmet Meydanı) turist curcunasını teğet geçip ara sokaklara saptım. Bilirim: Tarih ara sokaklarda yaşar. Eski evlerin arasında ağır ağır yürürken, hayalim birkaç yüz yıl öncesine kilitlendi. Topkapı Sarayı cihetinden, “Mızıka-i Hümayun”un vukufla ve hakkını vererek çaldığı ramazanlık ilâhileri dinlerken, şimdilerde revaçta olup pop müziğe ilâhî döşenerek yapılan ve adına “yeşil pop” denilen kakafoniyi hatırlayarak kahırlandım.

Derken, küçücük bir meydancıkta dikilip ara sokağa oklanmış sokak adını yüksek sesle okudum: “Nakıl sokak…”

Düşündüm: Belki de “Nağıl Sokak” olacaktı. Azeri Türkçesinde “Nağıl” masal demek oluyordu. Sultanahmet ise masallara taş çıkartacak kıratta bir bölge idi. 

Birden hatırladım: Sultanahmet bölge olarak saraya çok yakındı. Sultan ya da şehzade düğünlerinde, bazen de şehzadelerin sünnet düğünlerinde yapılan koca “nahıl ağaçları” bu sokaktan geçiriliyor olabilir miydi? “Nahıl Sokak” yazılacakken, yanlışlıkla “Nakıl Sokak” mı yazılmıştı?

Sonradan “Nahıl Sokak” adlı sokağı bulunca, bu düşüncemden vazgeçtim. Her yılın ramazanında İstanbul’dan Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in torunları başta olmak üzere tüm muhtaçlara dağıtılmak maksadıyla Mekke ve Medine’ye gönderilen külliyetli altının yanı sıra, Kâbe örtüsü, padişah tuğralı kuşağı ve altınoluğu taşıyan “Sürre-i Hümayun” (Sürre Alayı), acaba bu sokaktan mı geçiyordu? Bunları naklettiği için mi sokağın adı “Nakıl Sokak” olmuştu? (Sürre-i Hümayun’un gidişi de gelişi de İstanbul halkı için büyük eğlence idi. Bazen bu manzarayı görmek için yurdun dört bucağından insanlar gelirdi). Bunları bilmeyi öyle ne çok istiyor ki insan…

Neyse; düşüne düşüne ve kendi içimde tartışa tartışa “Nahıl Sokak”a girdim. Girer girmez de tasasız ama derin bir ses duydum: “Savulun!.. Esnaf-ı nahılcıyan-ı sur-i humayun geliyoooorrrr!”

Bozulma sürecinin çocukları olarak kendimizi “Noel Ağacı”na o denli kaptırmışız ki, “Nahıl Ağacı”nı unutmuşuz! 

Oysa Arapçada “hurma ağacı” anlamına gelen nahıl, Osmanlı düğünlerinin vazgeçilmez süsüydü (Anadolu’nun bazı yerlerinde hâlâ yaşıyor). İskeletleri demirden yapılır, çevresine çengeller asılır, çengellere süsler takılırdı. 

Düğün sahibinin ekonomik durumuna göre nahıl ağaçlarının boyu, sayısı ve stili belirlenir, düğün alayı ile birlikte geçirilirdi. Davetliler de takılarını ve hediyelerini nahıla takarlardı. 

Nahıllar aynı zamanda bir yardımlaşma simgesiydi. 

Nahıllar birkaç tane olursa en büyüğü önde giderdi. Onu şeker bohçaları, şekerleme ve tatlı sinileri, şerbet sürahileri, cihaz bohçaları, para keseleri, cevahir kutuları takip ederdi. 

Bundan sonra sırtlarında kurbanlık koyun taşıyan hamallar ve cihaz (çeyiz) katırları gelirdi. Nahılın ikincisi, gelin arabasının önünde götürülür ve yanlarında iki süvari bulunurdu.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23