• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“İnsanı yaşat!..”

30 Eylül 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

Rivayete göre, Osmanlı Devleti kuruluş aşamasındayken, kurucu Osman Gazi’nin kayınpederi (kaimpeder), maneviyat önderi ve şeyhi Edebali Hazretleri, insanın önemini vurgulayan bir tavsiyede bulunmuş, demiş ki: “Oğul Osman, insanı yaşat ki, devletin yaşasın!”

Bu tavsiyeden yıllar sonra, Fatih Sultan Mehmed, aynen tavsiyeye uymakta, fetihten sonra katıldığı ilk Divan’da (Bakanlar Kurulu Toplantısı diyelim), “Bu ferah ki bende görürsüz; yalnız bir kal’a fethünden değildür; Ak Şemseddin gibi bir pîr–i azizin, benum zamanumda olduğuna övünürüm” diyerek, fethettiği Konstantiniye ile değil,  Ak Şemseddin Hazretleri ile, yani bir “insan”la övünmektedir.

Aslına bakarsanız, Ak Şemseddin de övünülmeye değer bir “insan”dır. İmanla tekniği içinde bütünlemiş, dünya ile ahiret arasında, her Müslümanın kurması gerektiği halde bir türlü kuramadığı, sağlam bir denge kurmuştu…

“Çocuk” denecek yaşta dünyevi kuvvet ve kudretin zirvesine çıkan Sultan İkinci Mehmed’in, “öğrenme” uğruna, dünya nimetlerini gözünü bile kırpmadan feda etmesi, başlı başına kitaplaştırılması gereken bir konudur. 

Bu teragat acaba hangimizin nefsine sığar? Hele “Padişah-ı Cihan” ve “Roma İmparatoru” sıfatlarını nefsinde taşırken, Hocasını (ve şeyhini) ziyaret etmesi, elini öpmesi, yalvarması, Şeyh Hazretleri’nin ise yan gelip asla istifini bozmadan onu dinledikten sonra, “Padişahlığına dön” anlamında âdeta haşlaması, genç Padişahın, hocasının temsil ettiği misyona bağlılığının ölçüsü hakkında bir fikir verebilir. 

Padişahın bu tavrını “tevazu” ile izah etmek de gerçeği bütünüyle yansıtamaz. Bunu idrak için talebelikteki lezzeti tanımanın yanı sıra, bir de Osmanlı Devleti’nin âlime bakışını bilmek lâzım. Sadece hayata ve insana iman perspektifinden bakabilenler, insanın gerçek değerini bilebilirler.  

Sultan Mehmed’i “Fatih” yapan unsurlardan biri, muhtemelen birincisi, hiç kuşkusuz, “öğrenme aşkı”dır. Sultan Fatih, cihan padişahlığına talebeliği tercih edecek kadar öğrenmeye âşıktı. Bir keresinde Ak Şeyh’e (Ak Şemseddin) gitmiş, padişahlığı terk ile ona tekrar talebe olmak istediğini, sıradan bir derviş haliyle yaşamak arzusunda olduğunu söylemiş, yalvarmış, ama reddedilmişti. 

Aralarında geçen bir mülâkatı “Şekaayık-ı Nûmâniyye Tercümesi”nden birlikte okuyalım: 

“...mülâkat eyledikte Şeyh Hazretleri yan yatur bulunub asla vaziyetini değiştirmedi. Padişah, Şeyh Hazretlerinin elini öpüp, ‘Sana bir hacet içün geldüm ki birkaç gün beni halvete koyup (dersine alıp) irşâd eyleyesün. Bir dem senun dersunde bulunma lezzeti cihan padişahlığından ağlebdur’ (öğrencilikteki lezzet padişanlıktaki lezzetten fazladır) deyicek, Şeyh Hazretleri, Padişahın bu kelâmını sem’-i kabule almayub rıza kulağı ile dinlemedi (Padişahın öğrenciliğe dönme isteğini kabul etmedi). Padişah sâmî-makam, ısrar ve ihrâm idüp üç dört kerre ‘Elbette umup beklediğim hâsıl olıcek ve istedüğüm yerine gelecektür’ dedikte, Şeyh Hazretleri yine raddeyleyüb bu hususa müsaade eylemedi. Nihayet Padişah Hazretleri gazaba gelüb, husûs-ı mezbûr (bahsi geçen husus) için, ‘Bir Türk (herhangi biri) bir kere söylese kabul edüb halvete idhal edersin (dersine alırsın), ben sana nice kere söylemişken sözümü kabul itmezsün’ dedikte Şeyh Hazretleri cevap virüb: ‘Meşâyih-i izâmın halvetinde (şeyhlerinin dersinde) bir lezzet vardır ki, ana dahil olan emr-i saltanat gözünde olmayub, dünya gözünden silinub saltanat geçub gitmek mukarrerdir (Talebelik padişahlıktan daha lezzetlidir. Bunu tadan padişahlıktan kopar). Bu sebeple ahval (durumlar) bozulub, her birimiz bu hale sebeb olmakla Allah’ın gazabına uğrayarak günahkâr olmak lâzım gelür’ dedikten sonra, makamının icabı üzre adl ü insafa, doğruluğa ve saltanat merasimine müteallik âşikar ve malûm olan söz ve nasihatleri ifâde eyledi.”

Bugünün düne tepki üstüne oluşmuş şartlarında, geçmişi idrak etmek kolay değil. Medreselerin kapıları kapanalı beri, “müderris”in de “tullab”ın da nesli tükendi. Nefis terbiyesi dediğimiz ve Fatih’in nefsinde şahid olup şaşırdığımız yüksek seciye, yüksek ahlâk gibi değerler, yükselme ihtirasının paslı kilidi altına alındı. 

Sonuç olarak da “adam gibi adam” yetişmez oldu. 

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23