• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

Utanma duygusunu utandırmak!

29 Ağustos 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

“Cumhuriyetçiler” peçeyi-çarşafı çıkarttırmanın yeterli olmadığını düşünmüş olacaklar ki, böyle bir yöntemle “Türk kızı”nı daha fazla soyunmaya teşvik ihtiyacı duyuyorlar. Nitekim “duyuru”da, aynı konunun altı ısrarla çiziliyor: “Tekrar ediyoruz: Alüfteler (yani fahişeler) ve bar kızları müsabakaya iştirak edemezler.”

Yarışmaya katılacak kızların “alüfte” ve “bar kızı” olamayacağının, ille de “namuslu aile kızları” olmaları gerektiğinin bu kadar ısrarla vurgulanması, asıl meselenin namuslu aile kızlarını bozmak olduğunu düşündürüyor.

Aileye “virüs” bulaştıktan sonra, gerisi gelecek, aileler, oluşan “sath-ı mâil” de hızla kaymaya başlayacaktır.

Unutmayalım ki, güzellik yarışmalarının başladığı tarihte (ki, ilki 1925-26 yıllarında yapılmıştır) toplum her haliyle bugünkünden çok daha muhafazakâr, çok daha “mazbut”, çok daha “kapalı”dır: “Namus” telâkkisi daha derin, aile kavramı daha hassas, “utanma” duygusu daha etkin, toplumsal kontrol mekanizmaları daha geniştir.

Malum çevreler toplumun bu hasletlerini kırmak için çaba gösteriyorlar. Her türlü yola başvuruyorlar. Zamana göre cazip reklâmlarla, vaatlerle “namus” algısını bozmaya çalışıyorlar. Bu sebeple, “kadının açılıp saçılması ‘namussuzluk’ değildir” fikrini ısrarla işliyorlar.

 Buna rağmen, ilk “güzellik müsabaları” beklenen ilgiyi görmüyor. Bazı sert eleştiriler de geliyor. Yarışmayı organize eden güçler, bu kez farklı bir yönteme başvuruyor: “Resim neşrettirmeden de girilebileceğini” açıklıyorlar.

Bununla iki amaç güdülüyor:

Başlangıçta yoğun biçimde gelebilecek çevre baskısını kırmak;

Bazı muhafazakâr aile kızlarının aileden gizli olarak yarışmaya katılmasını sağlamak.

Anlayacağınız ailece bozulmamızın hikâyesi uzun: Bu iş öyle kolay olmuyor: Kısa, orta, uzun vadeli plânlar yapılıyor, büyük emekler veriliyor, milletin parası harcanıyor, stratejiler yürütülüyor…

Bir taraftan da “gazino”lar açılıyor, gazinolardan “aç aç aç” sesleri yükseliyor.

Yani her şey yavaş yavaş oluyor. Tıpkı evlilik programlarında olduğu gibi, güzellik yarışmalarına da başlangıçta tepki gösterenler, zamanla alışıyor: Amaç zaten toplumu “alıştırmak”tır.

O tarihte nüfusun büyük çoğunluğu köylerde oturuyor. Köylerde radyo yaygın değil, gazete okunmuyor, bu yüzden ailenin temeline girişildiğini köyler ve kasabalar pek fark etmiyor. Ama olay gençler arasında bir şekilde duyulmuş, köyler de yavaş yavaş magazinleşmeye başlamıştır.

Sokak kadınlarını “namuslu” gösteren ve bu strateji ile toplumun “namus” telâkkisini bozan sinema filmleri arka arkaya çevrildi.

Meselâ, çok “namuslu” bir delikanlı bar kadınıyla evleniyor ve kızına “Senin annen bir melek yavrum” diye anlatıyor.

“Namus bedende değil ruhta” mesajı veriliyor: “Kalbin temiz olduktan sonra, bedenin kirli de olsa kirlenmezsin!”

Kirli bedende temiz ruh ve kalbin nasıl olacağını kimse merak etmiyor. Envai çeşit yolla aileye envai çeşit “virüs” bulaştırılıyor!

Eskiden yadırgananlar yadırganmaz, ayıplananlar ayıplanmaz, yüzler eskisi kadar kızarmaz oluyor. Utanma hissi, zamanla yerini cüretkârlığa bırakıyor. 

Etekler kısaldıkça kısalıyor. “Namus etekte değil” diyen kadınların sayısı arttıkça artıyor. “Mahallenin namusu” kavramı gündemden düşüp, yerine “Namus bekçisi misin?” sorgulaması geliyor.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23