• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yavuz Bahadıroğlu
Yavuz Bahadıroğlu
TÜM YAZILARI

“Yaz çıkarsa bahtına!”

21 Temmuz 2017
A


Yavuz Bahadıroğlu İletişim: [email protected]

“İşini kış tut, yaz çıkarsa bahtına” derler. 

Tabii ki bu, “olumsuz düşün” anlamında bir çağrıdır…

Çünkü bazı yüreklere bahar ve yaz hiç gelmez, onlar daima, kendi olumsuzluklarından ürettikleri buzul çağını yaşarlar.

¥

Gün gelir bir kelebek konar insanın yüreğine, hiçbir ağırlık vermez, acıtmaz, üşütmez, kırıp dökmez. Tam tersine, umutlandırır, şevklendirir, mutlu eder...

Ne var ki, insan vehimlerinden ötürü bu mutluluğu (dokunuşu) reddeder. Çünkü kuşkular içindedir...

Hepimiz kuşkularımızın tutsağıyız maalesef. Kuşkularımızı ise korkularımız besliyor.

“Gelecek” endişesi de korkularımızın kaynağını teşkil ediyor:

“Şimdi iyi, ama ya gelecekte kötüleşirse?..”

“Dünyanın yüz bin hali var, istikbal kim bilir neler getirir, her ihtimale göre tedbir alıp yaşamalı...”

Peki, ama insan “her ihtimale göre” nasıl yaşayabilir?

Günün herhangi bir saatinde “kaza geçirme ihtimali”ne karşı arkanızda ambulans mı gezdireceksiniz...

“Herhangi bir zamanda saldırıya uğrama ihtimali”ne karşı koruma ordusuyla mı dolaşacaksınız...

“Kandırılma-aldatılma ihtimali”ne karşı yanınızda danışmanlar mı gezdireceksiniz?

Birden çok merak ettim: 

“Ölüm ihtimali”ne acaba hangi donanımla ve tedbirle karşı koyacaksınız?

Olumsuz ihtimaller hayatın parçalarıdır. Her an karşımıza çıkabilir, yolumuzu kesebilirler. Ancak hayatı olumsuz ihtimallere göre ayarlamaya kalkışmak özel ve güzel yönlerini ıskalamayı göze almak anlamına gelir. Zaten bu yüzden hepimiz stresliyiz, kimimiz depresyon tedavisi görüyoruz.

Ömür boyu süren “olumsuz ihtimal” baskısına hiçbir yürek dayanamaz.

Çoğu atasözlerimiz de, ne yazık ki, bu yanlış yönelişe destek veriyor. İşte biri:

 “İşini kış tut da, yaz çıkarsa bahtına!”

Çoğumuz böyle yapıyoruz. İşimizi kış tutuyor, gelecek endişesiyle günümüzü zindan ediyoruz. Mutluluğumuzu geleceğin gölgesiyle gölgeleyip mutsuzluğa dönüştürüyoruz. Bir mutluluk anında gülmeye versek elimizi ağzımıza bastırıyor, “Hayrolsun, gülmek ağlamaya işarettir” diye kendimizi endişeye gark ediyoruz. (Gülmeyi bile kendimize yasak ettik)

Gelecekten bizim kadar korkan bir toplum daha olduğunu sanmıyorum. 

Bunun ekonomik sıkıntılarla filan ilişkisi elbette var, ancak salt ekonominin belirleyici olduğunu düşünmüyorum. Daha çok yüreğimize pompalanan korkuların esiriyiz.

Mesela annelerin kızlarına öğrettikleri tehdit ve tehlikelerin başında “erkekler” gelir. Hemen her anne kızlarına şöyle öğütler verir: “Dikkat et, erkek milletine güven olmaz!..” 

Oysa annenin babasıyla birlikte genç kızın babası da bir erkektir...

Buna karşılık erkek çocuklara da kadının “fitne odağı” olduğu öğretilir: Halbuki erkek çocuğunu bir kadın doğurmuştur. 

Kendi annesini “fitne odağı” gibi gören bir erkek önce karısını, sonra kızını döver. Bu alışkanlıklardan kendini kurtaramadığı için de “Dayak cennetten çıkmadır” sözünü allayıp pullayarak vicdanını rahatlatma cihetine gider.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23