Osmanlı hanedanı ilk başlarda Germiyanlı, Candarlı, Dulkadirli gibi beyliklerden kız almış, ülke içerisinde başka bir köklü ailenin kızları ile evlenme yoluna da gidilmemişti.

XVI. yüzyıldan itibaren Anadolu’daki beyliklerin tamamen ortadan kalkması ve harem-i hümâyûnun iyice kurumlaşması ile birlikte padişah ve şehzadelerin sadece cariyelerle evlenmesi adet hâline geldi. Bu durumu ilk defa bozan II. Osman oldu.

Genç Osman, Şeyhülislam Esad Efendi ve Vezir Pertev Paşa’nın kızları ile evlendi. Ancak padişahın saray dışından, cariye olmayan ve hür doğmuş Türk kızlarıyla evlenmesi halk ve devlet adamları tarafından hoş karşılanmadı. O, bu davranışıyla bir geleneği yıkıyordu. Oysa Osmanlı İmparatorluğu statükocu bir devletti ve gelenek haline gelmiş bir durumun değişmesine iyi gözle bakılmazdı.

Bu evliliklere kızını aldığı Şeyhülislâm Esad Efendi dahi karşı çıkmıştı. Esad Efendi, Osmanlı tarihinin en önemli simalarından ve büyük bir ulema soyunun başı olan Hoca Saadeddin Efendi’nin oğluydu. XVII. yüzyıl yazarlarından Atai, bu evliliği Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin kızı ile evlenmesine benzetir. Genç padişahın bu evlilikleri, hanedanın bilhassa soylu kadınlarla nikah kıymaktan kaçınma geleneğinden şiddetli bir kopuş oldu, ancak bu durum daha sonraki hükümdarlar tarafından devam ettirilmedi.