Osmanlı bürokrasisinde görev yapan memurlara katip denilirdi. İlk yıllarda medrese eğitiminden geçmiş, kadı veya müderris kadrosu bulamamış kimseler kâtip olarak çalışırken, XVI. yüzyıl ortalarından itibaren bürolar kendi elemanlarını yetiştirir hale gelmiş, profesyonel memurlar ortaya çıkmıştır.

Nezaretler öncesi, Osmanlı bürokrasisinde kalemler (bürolar) aynı zamanda kendi memurunu yetiştiren birer mektep durumundaydılar. 8-10 yaşlarındaki yetenekli çocuklar bürolara şakird (çırak) olarak alınır ve burada kalemin kıdemli kâtiplerinden birisinin veya büro amirinin yanına verilerek ondan kitabet, inşa, yazı çeşitleri, hesap ve defter usullerini öğrenirlerdi.

Şakirdlere mesleğin incelikleri öğretilene kadar yazı yazdırılmaz, defter ve evrakı getirip götürme işleri yaptırılırdı. Yazı yazabilecek seviyeye gelen şakirde, yazdığı tezkerelerde ve çıkardığı kayıtlarda kullanılmak üzere bir mahlas (rumuz) verilirdi ki, her rumuz büroda yapılan işlemin hangi memur tarafından yapıldığını gösterirdi.

Bu usul suistimallerin önlenmesi için alınmış bir tedbirdi. Bir dairede görev yapan şakirdin geleceğe yönelik hayalleri şu şekilde olurdu: Şakird zamanla yetişmiş bir kâtip (halife) konumuna, ardından kalemde denetimle ilgili, bir dizi mevkiye (kisedar, malikane halifesi, zimmet halifesi vs.) gelip, daha sonra ilk dairesi dışında makamlara geçecekti. Burada da kendini kanıtladıktan sonra, hızlı bir yükselişle hacegân (kalem amiri) olup, bürokrasinin seçkinleri arasına girecekti.

Daha sonra defterdar, sadâret kethüdası, reisülküttâp, gibi bürokrasinin en üst basamaklarında görev yaptıktan sonra sadrazam olmayı hayal ederdi. Şakird (çırak) olarak bürokraside görev alan kişi, sonra kâtip (halife-kalfa) olur, eğer becerikli veya yeterli himayeyi de görürse hacegân (hoca usta) olurdu. Bu yetişme sistemi Osmanlı esnaf teşkilatı ve tarikatlardaki duruma paraleldi. Loncalarda işe yeni alınanlara çırak, işi epeyce öğrenenlere kalfa, uzmanlaşanlara da usta denilirdi. Dervişler arasında da benzer bir üçlü isimlendirmeyle mürid, halife ve şeyh terimleri kullanılırdı.

Küçük yaşta kaleme alınan şakirdlerin yanısıra, yazı ve hesap bilen kişiler de şakird adı altında kaleme alınmışlardır. XVII. yüzyıldan itibaren kadro son derece önemli hale geldiği için şakirdlik önceki manasını kaybetmiş, bir kadro karşılığı kullanılmaya başlanmıştır. XVIII. yüzyıldan önce kitabet ve hesap işlerini bilmeyen kişiler şakird adı altında veya kadrosuz olarak alınırken, bu yüzyıldan itibaren mülazım adıyla alınmışlardır. Mülazımlar tecrübe kazandıktan sonra kadro bulabilirlerse şakird gediğine geçerdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nda memurluk bir aile mesleği şeklindeydi. Bir büroda çalışan memur öldüğünde veya emekliye ayrıldığında büyük oğlu bu işi yapabilecek kabiliyete sahip ise onun babasının kadrosunu alması kanundu. Memurların çocukları, babaları ile birlikte küçük yaşlardan itibaren bürolara devam ederek, bürokratik usulleri öğrenirlerdi.

Yetiştikten sonra kadro temin edemezlerse kadrosuz olarak çalışırlar, babalarının ölümüyle onun şakird veya kâtip kadrosuna geçerlerdi. Kitabet usullerini bilen kimseler doğrudan kâtip olarak bir büroya alınabilirdi. Bunlar “ehl-i kalem ve sahib-i rakam, müstakim” olarak tarif edilmektedir. Kendi yeteneklerinin yanısıra, bir devlet görevlisinin himayesi de memur olmakta önemli rol oynuyordu.

Bir şahsın memuriyete alınması için o büronun amirinin veya başka bir devlet görevlisinin arzı gerekliydi. Memur adayı şahsın kendisi de arzuhal verebilirdi. Ancak büro amiri veya üst düzey bir devlet görevlisinin himayesi olmadan bir kişisin memuriyete girmesi oldukça zordu.