XVI. yüzyılda özellikle İtalya, Almanya ve Avusturya’da Türkler’le ilgili imaj, bitip tükenmek bilmeyen savaşlar ve Osmanlılar’ın durdurulamaz ilerleyişinin verdiği dehşetle oluştu. Türk ilerleyişinin bir türlü durdurulamaması ve savaşlarda ardı ardına başarısız olunması Avrupa’da ''Türkler’in yenilmez'' olduğu anlayışını doğurdu.

Din adamları Türkler’in, işlenilen günahlar sebebiyle Allah tarafından gönderilmiş bir ceza, Tanrı’nın gazabı veya Tanrı’nın laneti olduğunu söylüyorlardı. Osmanlılar, Tanrı’nın kırbacıydı. Bu yüzden Avrupa’da “Türkler’e karşı savaşmak Tanrı’yla savaşmaktır” diyenler çıkmıştı. Avrupalılar üzerinde öyle bir yılgınlık havası doğmuştu ki, bu dünyanın Türkler’in, ahiretin ise Hristiyanlar’ın olduğu söyleniliyordu. Türk korkusu tam bir kabusa dönüşmüştü.

Osmanlılar’ın ilerlemesi yaklaşan kıyametin habercisiydi. Avrupalı aydınlar yazdıkları eserlerde Türk korkusunu azaltmak için uğraştılar. Erasmus bu konuda ''Osmanlı İmparatorluğu’nun büyüklüğü insanları korkutmamalıdır. Roma ve Büyük İskender’in imparatorlukları da çok büyüktü ve yenilmez oldukları sanılırdı. Halbuki bugün yoklar. Yıkılıp gittiler.'' demektedir.

Türkler’in yenilmez olduğu anlayışı ile ilgili çok ilginç bir örnek şudur; XVII. yüzyılda Türkiye’ye gelen bir Alman seyyahı, bir Türk gemisiyle İskenderiye’ye gitmekteyken 4 Venedik kalyonu ile karşılaşınca gemideki Türkler’in telaşlanıp, korkmalarına inanamaz ve ''Türkler gibi dünyanın en cesur insanları, 4 Venedik gemisinden korkuyorlar. Demek ki onlar da bizim gibi insanlarmış'' der.

Osmanlılar yaydıkları korku yanında bazı Hristiyanlar içinse “ümit” anlamı taşıyorlardı. Vergi yükünden ezilen veya dini anlayışını tam olarak yaşayamayan bazı Hristiyanlar ise krallık ve prenslik idaresi altında olmaktansa Türk idaresinde yaşamayı tercih ediyorlardı.