Yeni ele geçirilen bir bölgede, Osmanlı düzenin yerleşmesi ancak fethin sonrasında o bölgenin bütün vergi kaynaklarının tespit edilerek kayda geçirilmesi şeklinde tanımlanabilecek tahririn yapılması, yani vergi nüfusu yazılmasıyla mümkündü. Tahrirle birlikte bölgede timar sistemi de uygulanmaya başlardı. Timar sistemi, Osmanlılar’ın muazzam büyüklükteki topraklarının tamamına şamil bir uygulama değildi.

Eflak, Boğdan, Kırım gibi bazı bölgelerin, belirli mükellefiyetler karşılığında özerkliklerini muhafaza etmelerine izin verilmişti. Yine Mısır, Habeşistan gibi bazı eyaletlerde de timar sistemi tatbik edilmemiş, buralardan toplanan verginin bir kısmı eyâletin askerî ve idârî giderleri için sarf edildikten sonra kalan meblağdan sabit bir miktar her yıl “salyâne” ismiyle merkeze gönderilmiştir.

Nüfusunun önemli bir kısmı kırsal alanlarda yaşayan ve iktisadî yapısı büyük nispette ziraat dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nda, timara konu olan vergilerin de daha ziyade bu yapıya uygun bir karakter sergilemesi kaçınılmazdı. Böyle olmakla birlikte, timar sistemi ile ziraî ekonomi arasında ayniliğe varan bir ilişkinin kurulması, diğer bir deyişle Osmanlı idaresinin yalnızca ziraî faaliyetlerden alınan vergileri timar tahsisinin kaynağı ve dayanağı olarak kullandığı fikrine mebni değerlendirmeler, hem bu sistemin genel çehresini ve çerçevesini sınırlayan hem de işleyişini anlamamıza imkân bırakmayan bir yaklaşım tarzıdır.

Konunun temel kaynakları niteliğindeki tahrir defterleri ve timar tevcih defterleri ışığında XVI. yüzyıla kadar Osmanlılarda timar sistemi üzerine önemli bir çalışma yapan Nicoara Beldiceanu, devletin çok farklı vergi kaynaklarının timar olarak tahsis edebileceğini ortaya çıkarmıştır.

Örneğin, Hamid Sancağı’na ait II. Bâyezid zamanında düzenlemiş bir tahrir defterinde, bir kişiye, Kemer bölgesinde yetişip, hasır ve evlerin çatıları için örtü yapımında kullanılan kamışların tasarruf hakkının verildiği kayıtlıdır. Timar sahibi, bu hakkına karşılık bir refakatinde bir cebelü olduğu halde seferlere katılmak zorundaydı.

Balıkçılık yapılan bölgelerde, timar sahibi devletin tahsisine göre, balık avlanma tekelini veya dalyanları bir timar sıfatıyla tasarruf edebilmekteydi. Padişah, Doğu Makedonya’da yerel bir panayırın vergilerini timar olarak tahsis etmişti. Devlet, bir su akıntısının geçidini veya bir iskelenin vergilerini de pekâlâ timara esas kabul edebilmekteydi. Bir Türk hamamı, eğirme değirmenleri, zeytinyağı presleri ve hatta bir hasır imalat atölyesi gelirleriyle timar sistemi içindeki yerini almıştı.