Tanzimat Dönemi’nin günümüzde fazla bilinmeyen gelişmelerinden birisi de 1840’larda imparatorluk bünyesinde gerçekleştirilmeye çalışılan büyük sanayileşme hamlesidir. Taşrada ayanları, merkezde de yeniçerileri ortadan kaldırmak suretiyle geleneksel yapının en önemli direnç odaklarını tasfiye eden II. Mahmud’un bütün saltanatı süresince ısrarla takip ettiği merkezi idarenin otoritesini taşraya yayma siyaseti Tanzimat döneminde de sürdürüldü. Bu durum, iktisadi hayatın, Osmanlı tarihinde hiç olmadığı kadar devletçi bir karakter kazanmasına sebep oldu. Merkezi bürokrasinin denetimine kazandırılan bu iktisadi kaynaklar, Tanzimat politikalarının ekonomik temelini oluşturdu.

Yine bu dönemde yaşanmaya başlayan ve uzun vadede daha etkili sonuçlar doğuran bir diğer gelişme de iktisadi hayatın gün be gün liberalleşmesiydi. İlk gelişmeyle tezat gibi görünen bu son durum, bir taraftan merkezi devlet örgütlenmesinin gerekli kıldığı daha fazla miktarlardaki para talebinin iktisadi yaşamı büyük ölçüde nakdileştirmesinin, bir taraftan da sanayileşmiş Batı’nın Ortadoğu’yu hammadde kaynağı ve mamul ürün pazarı olarak gören politikalarının kesifleşmesinin tabii bir sonucuydu. Özellikle İngiliz sermayesi, Avrupa’da Napolyon Fransası’nın tehdidinden kurtulduktan sonra müthiş bir pazar arayışına girişmişti.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa tehdidi karşısında yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan devletin, bu tehdidi savuşturmak için İngiltere’nin desteğini temin maksadıyla, Osmanlı iç pazarını Batılı tüccarların istilasından büyük ölçüde alıkoyan “yed-i vâhid” ve “iç gümrük” sisteminden 1838’deki Baltalimanı Ticaret Antlaşması ile vazgeçilmesi, Osmanlı pazarının Batı sermayesinin denetimine girmesi sürecinin kırılma noktasıydı. Antlaşma mütekabiliyet, yani karşılılık esasına dayanmakla birlikte antlaşmanın tüm meyvelerini İngilizler topladı. 1827-1850 yılları arasında İngiltere’nin Osmanlı İmparatorluğu’na ihracatı 8,5 kat, ithalatı ise 3,5 kat arttı. Kısa süre sonra benzer antlaşmalar diğer Avrupa devletleriyle de yapıldı.

Edward Clark’ın ''Osmanlı sanayi devrimi'' olarak nitelendirdiği Osmanlı sanayileşme hareketi, esas itibariyle, devlet eliyle gerçekleştirilen bir hamleydi. Zira bu dönemde özel sektörün elinde böylesi büyük yatırımları finanse ede bilecek düzeyde sermaye birikimi yoktu. Evvela Yedikule ile Küçük Çekmece arasındaki, yaklaşık 130 kilometre uzunluğundaki saha bir nevi sanayi parkı olarak seçildi. Osmanlı idarecileri 1843’ten itibaren bölgede büyük bir sınaî ve ziraî üretim kompleksi yaptılar. Bu kapsamda Zeytinburnu’nda demir işleme ve makine imalathanesi, kumaş ve pamuklu çorap üretim tesisi, buradaki fabrikalar için kalifiye eleman yetiştirmek üzere bir teknik okul ve işçilerin ikameti için devrin şartlarına göre muazzam sayılabilecek bir bina inşa edildi. Bakırköy’de, mevcut baruthaneye ilaveten, bir iplik bükme, dokuma ve pamuklu basma fabrikası, demir atölyesi ve küçük bir tersane yapıldı.

Yeşilköy’de Fransız örneklerine dayanan büyük bir model çiftlik ve ziraatçı yetiştirmek üzere bir okul kuruldu. Büyük İstanbul kompleksi batıda Küçükçekmece’deki baruthane, doğuda ise Yedikule’deki tuzla ile sınırlanmaktaydı. Bütün bu sanayileşme hamlesi tek bir yönetimin idaresi altında toplandı. Merkezî sanayi komitesi taşrada da sanayileşme
gayretlerine yöneldi. İzmit’te bir tekstil fabrikası, Hereke’de bir pamuklu dokuma fabrikası kuruldu. Kısa bir zaman sonra Hereke’deki tesis, ipekli üreten bir merkeze dönüştürüldü. Sanayi tesislerinin hammadde ihtiyacının temini için de bazı faaliyetlere girişildi.

Yabancı uzmanlardan istifadeyle yeni maden kaynakları aranmaya başlandı ve hem yeni hem de mevcut maden ocakları sanayi makineleriyle donatıldı. Bursa’daki dokuma sanayiine hammadde temin etmek üzere bölgede bir çiftlik kuruldu ve buraya 15 bin merinos koyunu yerleştirildi. Yeşilköy’deki çiftliğe Amerikalı bir tarım uzmanın rehberliğinde pamuk ekildi, çırçır makineleri getirtildi. Bu uzman, Amerika’daki azadlı kölelerinden bazılarını İstanbul’a getirtip, çiftlikte istihdam etti. 1850’de Hereke ipekli sanayiine malzeme temin etmek için Bursa’da İtalyan tipi buharlı ipek makaralarıyla donatılmış büyük bir fabrika yapıldı.

Yapılan bütün gayretlere rağmen sanayileşme hamlesi, bir takım dâhilî ve haricî faktörlerin etkisiyle, istenilen neticeyi vermedi. Önemli meselelerden biri, makinelerin hemen tamamının Avrupa’dan ithal edilmesiydi. Bunların bir kısmı kullanılamayacak kadar eskiyken, bir kısmı da henüz Avrupa’da dahi denenmemiş makinelerdi. Makinelerin yanısıra bunları kullanacak kalifiye insanların da ithal edilmesi gerekmekteydi ki, kendilerine hayli yüksek ücretler ödenen bu kimseler fabrikaların işletme maliyetlerini arttırdı. Bir diğer mesele üretilen mallar için imparatorluk dâhilinde yeterli pazarın oluşturulamama-sıydı. Devlet gazete ilânlarıyla halkı yerli ürünleri kullanmaya teşvik etmeye çalıştıysa da bu yeterli olmadı.

1850’lere doğru imalathanelerin üretimlerinde ciddi düşüşler görülmeye başlandı. Kırım Savaşı’nın çıkmasıyla devletin varlığı tehlikeye girince sanayileşme faaliyetleri ikinci plana düştü. Teknik ve iktisadî faktörlerin yanısıra bazı beklenmedik felaketler de Osmanlı sanayileşmesinin yarıda kalmasına sebep oldu. Örneğin, 1848 yılında Küçükçekmece’deki barut imalathanesi infilak etti. 1850’ye doğru Yeşilköy’deki model çiftlikte üretilen pamuklar çırçırsızlık yüzünden telef oldu ve fidanlar susuzluktan
kurudu. 1855’teki bir depremde Bursa’daki ipek makara fabrikası yıkıldı. Merinos koyunu çiftliği projesi, kötü yönetim, hırsızlık ve hastalık gibi sebeplerle hüsranla neticelendi.

Ayrıca hammaddelerin zamanında yerine yetiştirilememesi, bazı mühendislerin ümitsizliğe kapılarak ülkelerine geri dönmesi, Avrupalı kalifiye elemanlarla Osmanlı tebaası vasıfsız işçiler arasındaki gizli gerilim sanayileşmenin yarıda kalmasının diğer sebepleri arasındadır. Bir merkezî idarenin yanısıra çeşitli komiteler tarafından da yönlendirilen ve hükümetin sanayileşme programının bir parçası olduğu anlaşılan çok sayıdaki sanayi tesisi, Osmanlı idarecilerinin, Batı’nın iktisadî tehdidini idrak edip, buna karşı tedbir almaya çalışmalarının ürünü olarak değerlendirilebilir. Bu sanayileşme hareketi genel manada tam bir başarıya ulaşamasa da, özelde bu dönemde inşa edilen bazı fabrikalar Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında da üretimlerine devam etmişlerdir.