Osmanlılar, 400 yıl İslam dünyasının hac organizasyonunu yaptılar. Bu dönemde karşılaştıkları en büyük zorluk, Arabistan çöllerinde yaşayan bedevilerin hacı kafilelerine saldırmalarıydı. Osmanlı idarecileri, bu meseleyi hac kervanlarında asker bulundurarak tamamen halledemeyeceklerini anladıkları için hac zamanlarında Arap eşkıyalara “urban surresi” adı altında para ve çeşitli hediyeler gönderirlerdi. Ancak bedevilere yapılacak ödeme biraz gecikirse hac kervanlarına saldırılar başlar, yüzlerce hacı canını ve malını kaybederdi.

Suraiya Faroqhi, çölde eşkıyalık yapan bedevilere bazı hediyeler verilmek suretiyle, fazla bir kuvvet bulundurulmadan hac yolunun emniyetinin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun o topraklardaki meşruiyetinin sağlandığını söyler. Hac yolunun güvenliği için bedevilerle müzakereler, hac mevsiminin bitişinden hemen sonra, Şam’da başlardı.

Bedevilerle müzakereyi Osmanlı idaresi tarafından gelecek yılın emir-i haclığına, yani hac kervanı komutanlığına tayin edilen kişi yapardı. Bazen kervanın güvenliğini garanti altına almak için bedevilerden rehine alınır, bazen de bedevilerin kervana belli bir noktaya kadar eşlik etmeleri istenirdi.

Osmanlı idarecileri, hac kervanında eşkıya Arap aşiretlerinin saldırılarının önlenmesi için asker, hatta bazen top bile bulundururlardı. Belli mevkilere de güvenliği sağlamak için kaleler inşa edilirdi. Ancak alınan tüm bu tedbirlere karşı zaman zaman hacı kafilelerinin soyulduğu ve birçok hacının öldüğü de olurdu. Bu saldırılar sadece yolda değil, Mekke ve Medine’de bile olabilirdi. Evliya Çelebi 1670’li yıllarda bedevilerin hacılara Mescid-i Haram’da bulundukları sırada silahsız ve ihramlı iken saldırdıklarını söyler.

Bedevilerin en ilginç saldırılarından biri 1625’te meydana gelmişti. Bir bedevi kadın Muazzama Kalesi’ndeki askerlere, ailesinden ölen biri için yaptığını söylediği ve içine uyku veren bir madde koyduğu tatlıyı dağıtmış, bunu yiyen askerler derin bir uykuya dalınca bedeviler kaleyi yağmalamışlardı. Tarihçi Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, 1691’deki hac dönüşü sırasında kafileye saldıran bedevilerin birçok hacıyı şehid ettiklerini, yüzlercesini rehin aldıklarını ve yüzlerce hacıyı da soyduklarını söyler.

Kervana saldıran bedeviler, yaşlı kadınları bile anadan doğma bir hâlde bırakıp gitmişlerdi. Bedeviler gittikten sonra utançlarından ne yapacaklarını şaşıran hacılar birer keçe parçası ile mahrem yerlerini kapatarak, bir sonraki menzilde bulunan hacıların yanına yüzleri kızararak gitmişlerdi. Kervan idarecileri rehin alınan hacıları da bedevilere büyük miktarda para vererek kurtarabilmişlerdi.

Bedeviler, yapılacak ödeme geciktiğinde veya kendilerine verilen surreden tatmin olmadıklarında, yine hac kervanlarına saldırırlardı. Paralarını alamadıkları için hacı kafilesine saldırma tehdidinde bulunan bedevilere ödemenin garantisi için hac kervanında görev yapan memurların rehin verildiği de olmuştur. Özellikle emir-i hacların bedevilere para vermekten kaçınmaları, birçok kez kanlı olaylara yol açmıştı.

1701’de, hac dönüşünde binlerce Arap eşkıyası hac kervanına saldırmış, on gün süren çatışma sonrasında binlerce hacı şehid olmuş, binlercesi rehin alınmış, binlercesi de açlıktan ölmüştü. Kaçabilen hacılar da çırılçıplak denilebilecek bir durumda
Şam’a varmışlardı. Bedevilerin bu saldırısına Emir-i Hac Hasan Paşa’nın para isteyen aşiretleri kılıçla terbiye ederim tavrı sebep olmuştu.

Arap eşkıyasına mağlup olan Hasan Paşa, kılık değiştirerek zorla Şam’a kaçtı ve tarihe “Hacıkırdıran Hasan Paşa” olarak geçti. Hac kervanına en kanlı saldırılardan biri de 1757’de meydana geldi. Bedevilerin 1757’de hacdan dönen Şam kervanına saldırıları binlerce hacının ölümüne sebep oldu.