Timar sisteminin diğer fonksiyonların yanında belki de en önemli rolü, devletin kalabalık bir askerî gücü merkezî hazineye yük olmaksızın finanse etmesini sağlamasıdır. Bu sistemden beslenen timarlı sipahi ordusu XVI. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı ordusunun en etkili askerî gücü olmuş ve kazanılan zafer bu birlikler ile ücretli merkezî kuvvetlerin işbirliği sayesinde gerçekleşmiştir. Timar sahipleri, şayet devlet kendilerine bir muafiyet sağlamamışsa, bizzat ve tasarruflarındaki gelirin büyüklüğü nispetinde cebelü ile sefere katılmak zorundaydılar. Bir timarlı sipahi, kılıç, yay, kalkan, gürz gibi geleneksel silahları kullanır, geliri belli aşıyorsa zırh da giyerdi.

Sipahi gelirinin her üç bin akçesi için bir cebelü, subaşı her dört bin akçelik gelir için bir cebelü, beyler ise her beş bin akçe için bir cebelü temin etmek zorundaydı. Cebelüler, sipahinin para ile aldığı ya da savaşlarda ele geçirdiği esirleri veya başta yeni bir timar olmak üzere bazı mükâfatlar kazanmak amacıyla sipahinin hizmetine katılan kimselerdi. Timarlı sipahiler, savaş teçhizatlarının yanısıra iaşeleri ve barınmaları için gerekli malzemeyi de temin etmekle yükümlüydüler.

Orduya gelen askerlerin tam teçhizatlı olmaları gerekliydi. Atları, silahları, zırhları eksiksiz olmalıydı. Yavuz Sultan Selim zamanında orduya katılması emredilen timarlı sipahilere hitaben gönderilen bir fermanda “Tolgası eksik olanın kafasının, kolçağı eksik olanın kolunun kesileceği” belirtilmişti. Timarlı sipahi ordusunun atlı askerlerden oluştuğu şeklinde yaygın bir kanaat vardır. Fakat timarların genellikle süvarilere verilmekle birlikte, diğer askerî grupların da bu kurumdan istifade edebildikleri unutulmamalıdır.

Bazı timarlar, kaleleri korumakla görevli dizdarlara veya diğer memurlara tahsis edilmişti. Bu dizdarlardan bir kısmı süvari değillerdi ve yalnızca o kalenin muhafazası ile yükümlüydüler, bir kısmı kendisi sefere katılmak zorunda olmadığı halde belli sayıda süvariyi sefere göndermekle mükellef kimselerdi. Bazı dizdarlar ise bütün süvari timarlılar gibi bizzat atlı olarak savaşa iştirak ederlerdi. Kimi kalelerde ise görevliler merkezî hazineden maaş almaktaydı. Görevleri denizlerle bağlantılı bazı kişilere de timar verilebilmekteydi. Timarlı sipahiler, bulundukları bölgelerde bir kısım bölüklere ayrılmışlardı ve her bölüğün subaşı isimli bir zâbiti vardı.

Her on bölük bir alay beyinin kumandası altında bulurdu. Merkezden sefer emri gönderildiği zaman alaybeyiler sancakbeylerinin, sancakbeyiler de beylerbeyilerin kumandası altında toplanır, beylerbeyi emredilen zamanda ve yer orduya katılırdı. Timarlı sipahiler, muharebe sırasında ordunun sağ ve sol kanatlarında yer alırlar, yanlardan gelebilecek saldırılara karşı merkezî korumalarını ve gerektiğinde hızla düşmanı çevirmelerini sağlayacak bir hilâl şeklinde mevzilenirlerdi. Savaşta ölen sipahinin çocukları varsa büyüğüne dört bin, küçüğüne de üç bin akçelik timar verilirdi. Sipahiler, savaş bitiminde tekrar kendi timarlarına dönerler, kendi işleri ve bölgenin asayişi ile meşgul olurlardı.