AKİT MENÜ

Dünya

'İsrail’in Kıbrıs hamlesi Türkiye’yi kuşatma planı mı?'

M. Taha İnci Baran Haber'de yazdı: Barak MX hava savunma sistemleri sevkiyatlarıyla Kıbrıs’a yerleşen İsrail, yalnızca Rumların savunmasını tahkim etmiyor; Türkiye’yi çepeçevre kuşatmaya yönelik stratejik bir adım atıyor. Bu taciz artık kınama ve uyarılarla geçiştirilemez; Türkiye'nin savunmadan öte harekete geçmesi gerekiyor.

2

M. Taha İnci Baran Haber'de yazdı: Barak MX hava savunma sistemleri sevkiyatlarıyla Kıbrıs’a yerleşen İsrail, yalnızca Rumların savunmasını tahkim etmiyor; Türkiye’yi çepeçevre kuşatmaya yönelik stratejik bir adım atıyor. Bu taciz artık kınama ve uyarılarla geçiştirilemez; Türkiye'nin savunmadan öte harekete geçmesi gerekiyor.

3

İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yaptığı Barak MX hava savunma sistemi sevkiyatları, artık sadece iki ülke arasındaki sıradan bir askeri tedarik süreci olarak görülemez. Bu sevkiyatların başlangıcı 2024’ün sonlarına kadar uzanmakta, 2025 yılı içinde ise parça parça devam etmektedir. Limassol Limanı’na gece saatlerinde indirilen sistem parçaları, geniş güvenlik önlemleri altında adanın iç bölgelerine taşınmıştır. Özellikle gece operasyonlarıyla yapılan bu sevkiyatlar, şeffaflıktan uzak bir tarzda yürütülmekte ve bu haliyle bile başlı başına stratejik bir mesaj taşımaktadır. Buradaki problem ise Güney Kıbrıs’ın savunma kapasitesini artırması adı altında Türkiye’nin güney hattında yeni bir istihbarat ve caydırıcılık kuşağının adım adım inşa edilmesidir.

4

Barak MX sistemi, teknik açıdan bakıldığında sıradan bir hava savunma platformu değildir. Radar entegrasyonu, komuta-kontrol kapasitesi ve farklı menzil seçeneklerine sahip füzeleriyle hem çok yönlü savunma hem de ileri düzey algılama imkânı sunmaktadır. Bu kabiliyetler sayesinde yalnızca adanın hava sahası korunmuş olmayacak, Doğu Akdeniz’in büyük bir kısmında, Türkiye semalarına dek uzanan bir istihbarat gözetleme hattı oluşturulabilecektir. Yani mesele sadece Kıbrıs’a yeni silahların yerleştirilmesi değil, Türkiye’nin kara ve hava hareketlerinin daha yakından izlenebilir hale gelmesi ve çepeçevre sarmasıdır.

5

İsrail’in bu adımı atarken GKRY’ye sağladığı teknik destek, aynı zamanda politik bir bağın da güçlenmesine işaret etmektedir. Rum Yönetimi’nin Rus yapımı eski sistemlerinden uzaklaşma ihtiyacı biliniyordu; İsrail bu boşluğu doldurarak yalnızca bir müttefik kazanmadı, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı stratejik bir dayanak noktası elde etti. Bu, bir yandan Batı ile GKRY arasındaki askeri bağları kuvvetlendiren bir hamle iken diğer yandan İsrail’in bölgede kendisini yalnızca bir tedarikçi olmaktan çıkarıp, doğrudan güvenlik mimarisinin merkez aktörü haline getirme stratejisidir. Bu sebeple, her yeni sevkiyat sözde teknik bir destek fakat gerçekte ise jeopolitik bir kuşatma hamlesidir.

6

Öte yandan, son dönemde Yahudilerin Kıbrıs’a sık sık gidip gelmesi, yerleşim yeri haline getirmesi, sahadaki askeri ve teknik faaliyetlerle birleştiğinde bu sevkiyatların geçici olmadığını, kalıcı bir düzenin parçası olduğunu göstermektedir. Adada oluşan bu görünür Yahudi varlığı, askeri olmaktan öte siyasi ve sosyolojik bir kuşatma boyutuna işaret etmektedir. Kıbrıs’ın giderek İsrail’in ileri karakolu haline gelmesi, Türkiye açısından kabul edilemez bir güvenlik tehdidi oluşturmaktadır. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, “Bu sevkiyat sıradan değildir, dikkatle izliyoruz” sözleri bu durumun resmî düzeyde fark edildiğini göstermekte fakat sahada fiilen değişen dengeler, sözlü ikazlarla kalmamalıdır. Kurtulmuş’un bu çıkışı, Türkiye’nin meselenin öneminin farkında olduğunu teyit etse de, burada durulması artık mümkün değildir. Bu mesele artık ikaz ve kınamadan çok çok ötede, savunmadan ziyade harekete geçilmesi gerektiğini ihtar etmektedir. Çünkü İsrail’in attığı adımlar, sadece Kıbrıs’ın savunmasını tahkim etmeye değil, Türkiye’nin etrafını çepçevre kuşatmaya yöneliktir.

7

Bu mesele artık diplomatik notalarla, kınama açıklamalarıyla, sıradan uyarılarla geçiştirilemez. İsrail’in Kıbrıs’a yaptığı bu sevkiyatlar, doğrudan Türkiye’ye yönelik bir tacizdir ve bu taciz, Ankara’nın yalnızca savunma pozisyonunda kalmasını değil, aktif bir harekete geçişini zorunlu kılmaktadır. Savunma tedbirleri elbette önemlidir, ancak savunmanın ötesine geçmeyen bir politika, karşı tarafın sahada inşa ettiği kapasiteye karşı etkisiz kalır. Türkiye, bu kuşatmayı boşa çıkaracak ve dağıtacak adımlar atmak zorundadır. Türkiye için öncelik, Kıbrıs’ta İsrail’in yerleşik bir savunma-istihbarat üssü kurmasını daha başlamadan engellemek ve karşı hamlelerle caydırıcı bir güç göstermektir. Aksi halde yarın çok daha ağır bir bedel ödemek zorunda kalınacaktır.