Mahkemenin bize öğrettiği üçüncü önemli nokta, İsrail ve ortaklarının soykırımın nedenini ve suçunu Filistinli mağdurların üzerine yıkma girişimidir. Bu yaklaşımda Filistinliler, Britanya İmparatorluğu ve ardından İsrail yönetimleri tarafından kendilerine dayatılan yerleşimci-sömürgeci düzene karşı meşru savunma ve direnme hakkı olmayan yerli bir halk olarak gösteriliyorlar. İsrail rejimi, gerçekleştirdiği soykırım eylemlerini devletin geleceğini "mutlak güvenlik" altına alma zorunluluğu olarak sunarak, Gazze'deki soykırımı ve büyük ölçekli yıkımı mecburi "zayiat" şeklinde meşrulaştırıyor. Bu nedenle "İsrail devletinin meşru müdafaa hakkı" ifadesi, soykırımı haklı çıkarmak için en çok tekrarlanan söylem haline gelmiştir. Soykırım uzmanlarının çoğunluğu da, soykırımlarının sebebinin bir ırkçı cehaletten çok böyle bir güvenlik saplantısına dayandığını belirtmektedir. Mahkeme üyeleri, evlerin, okulların, üniversitelerin, hastanelerin, altyapının ve kültürel mirasın tamamen yok edilmesinin, Filistin kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik soykırım sürecinin merkezinde yer aldığını ortaya koydu. İsrail’in sömürü politikasının yıkıcı boyutuna ek olarak, Gazze Mahkemesi üyeleri İsrail'in Filistin'i Yahudileştirme stratejisine de dikkat çekti. Bu strateji, binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan yerli Arap halkının tarihini silmek amacıyla arkeolojinin araçsallaştırılmasını içeriyor.