AKİT MENÜ

Dünya

162 trilyon dolarlık sorun! Çin nasıl yetişiyor

Güncelleme Tarihi:

Araştırmacı Dan Blumenthal’e göre mesele servet değil, servetin askeri, teknolojik ve jeopolitik güce dönüştürülme biçimi. Çin bunu sistematik biçimde yaparken ABD, barış zamanında bu dönüşümü sağlayamıyor.

2

Araştırmacı Dan Blumenthal’e göre mesele servet değil, servetin askeri, teknolojik ve jeopolitik güce dönüştürülme biçimi. Çin bunu sistematik biçimde yaparken ABD, barış zamanında bu dönüşümü sağlayamıyor.

3

Amerika Birleşik Devletleri, ulusal zenginliğin hemen her göstergesinde Çin’in açık ara önünde. 2024 sonunda ABD’de hane halkı serveti 162 trilyon dolara ulaşırken, Çin’de bu rakam yaklaşık 85 trilyon dolar seviyesinde kaldı.

4

Kişisel gelirler açısından fark daha da çarpıcı: ABD’de kişi başına gelir, Çin’in 2022’deki seviyesinin on katından fazla. Nominal GSYİH farkı ise 2024 itibarıyla 10 trilyon doları aşmış durumda.

5

Ancak Blumenthal’e göre bu tablo tek başına stratejik üstünlük anlamına gelmiyor. Çünkü jeopolitik rekabette belirleyici olan, zenginliğin ne kadar etkin biçimde askeri, diplomatik ve teknolojik güce çevrilebildiği.

6

Blumenthal, Çin Komünist Partisi’nin zenginliği bireysel refahın ürünü olarak değil, devlet gücünün bir aracı olarak gördüğüne dikkat çekiyor.

7

Pekin’in “kapsamlı ulusal güç” anlayışı; askeri kapasiteyi, teknolojik gelişmeyi, sanayi hakimiyetini ve jeopolitik etkiyi tek bir ulusal proje altında birleştiriyor.

8

Bu yaklaşım sayesinde Çin, ABD’nin rekabet etmekte zorlandığı bir savunma sanayi üssüyle desteklenen Hint-Pasifik’in en güçlü ordusunu inşa etmiş durumda. Devlet, stratejik sektörlerde kârı değil, uzun vadeli güç kazanımını esas alıyor.

9

ABD ise Blumenthal’e göre özel servet yaratımını ve tüketici refahını önceleyen bir sistemle hareket ediyor. Bir girişimcinin ulusal güce katkı sunup sunmaması, sistem açısından ikincil kalıyor. Savaş hali dışında Washington, ekonomik kaynakları jeopolitik avantaja dönüştürmekte zorlanıyor.

10

Bu durum, ABD’nin büyük ekonomik gücüne rağmen stratejik rekabette zaman zaman geride kalmasına yol açıyor.

11

Blumenthal, Çin’in kritik minerallerdeki hakimiyetini örnek gösteriyor. Çin bu alanda liderliği, piyasa kârı beklentisiyle değil, siyasi nüfuz sağlayacağı hesabıyla elde etti. Nadir toprak elementleri üzerindeki baskı, ABD’yi ticaret müzakerelerinde taviz vermeye zorladı.

12

Benzer bir strateji otomotiv sektöründe de görülüyor. Çinli üreticilerin agresif fiyat politikaları, Alman otomobil devlerini zor durumda bırakırken Pekin bu sonucu stratejik bir kazanım olarak değerlendiriyor.

13

ABD, ticari açıdan en gelişmiş yapay zeka şirketlerine sahip olsa da Çin, Blumenthal’e göre yapay zekayı doğrudan jeopolitik kazanç için kullanıyor. Pekin, bu teknolojileri Brezilya gibi ortak ülkelere ücretsiz sunarak Çin teknolojisini enerji ve lojistik gibi kritik sektörlere entegre etmeyi hedefliyor.

14

Çin için yenilik, küresel etkiyi artırdığı sürece değerli. Gerekirse küresel yeniliği bastırmak bile Pekin’in stratejik çıkarlarına hizmet edebiliyor.

15

Xi Jinping döneminde Çin ekonomisi bu hedef doğrultusunda yeniden yapılandırıldı. Çin bugün, kendisinden sonra gelen dokuz ülkenin toplamından daha fazla üretim yapan dünyanın en büyük sanayi gücü konumunda. Elektrikli araç üretiminde lider, gemi inşasında baskın ve yarı iletken üretiminde düşük seviyede dahi olsa dünya liderleri arasında.

16

Biyofarmasötik tedarik zincirinde de Çin’in hızlı bir yükseliş içinde olduğu vurgulanıyor.

17

Blumenthal’e göre ABD’nin Çin’le rekabette avantajını koruması için barış zamanı ekonomik stratejisini kökten gözden geçirmesi gerekiyor. Savunma sanayiine sürekli yatırım, stratejik sektörlere hedefli destek ve federal harcamaların yeniden yapılandırılması bu dönüşümün temel unsurları.

18

Ancak Washington’ın mali durumu bu açıdan sorunlu. Federal bütçenin büyük kısmı sağlık, emeklilik ve 35 trilyon dolarlık borcun faizine gidiyor. CHIPS ve Science Act önemli bir başlangıç olsa da, kritik mineraller ve ilaç gibi alanlarda benzer programlara ihtiyaç var.

19

Blumenthal, Çin’in mali yapısının da giderek kırılganlaştığını vurguluyor. Yüksek borç, ekonomik durgunluk, devasa ordu ve iç gözetim sisteminin maliyeti, Pekin’in uzun vadeli kapasitesini zorluyor. ABD, çipler, kritik mineraller ve ilaç sektörlerinde Çin’i tedarik zincirlerinden dışlayabilirse, Pekin’in ekonomik modeline ve jeopolitik nüfuzuna ciddi bir darbe vurabilir.

20

ABD hâlâ zenginlik, insan sermayesi ve yenilik kapasitesinde üstünlüğünü koruyor. Ancak Blumenthal’e göre bu avantajların gerçek güce dönüşmesi, ekonomiyi ulusal stratejinin bir aracı olarak gören kapsamlı bir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Çin bunu halihazırda yapıyor. ABD’nin temel sorusu ise şu: Bu dönüşümü yapabilecek mi? Haber Kaynağı: National Security Journal