Şimdi gelin, o ‘çok’ diye itiraz edilen rakamları dünya ile kıyaslayalım. Bugün New York Metropolitan Opera’nın yıllık bütçesi yaklaşık 300 milyon dolar (yaklaşık 10,5 milyar lira). Yani bizim koca Türkiye’nin tüm şehirlerindeki opera ve bale faaliyetleri, personel maaşları ve prodüksiyonları için ayrılan 5,2 milyar TL (yaklaşık 150 milyon dolar), New York’taki tek bir opera evinin bütçesinin ancak yarısı ediyor. Klasik müziğin kalbi Viyana Devlet Operası’nın yıllık işletme bütçesi 120 milyon avro (4,5 milyar lira) civarında. Bizim koca bir ülke için ayırdığımız toplam kaynak, Avusturyalıların tek bir binasıyla neredeyse kafa kafaya.Paris Operası ‘nın yıllık bütçesi 230 milyon avro (yaklaşık 8,5 milyar lira) seviyesinde. Fransa, sadece başkentindeki bu sanat mabedine bizim tüm ülkede operaya ayırdığımız paradan çok daha fazlasını akıtıyor. Almanya ise Berlin’deki üç büyük opera evine (Staatsoper, Deutsche Oper, Komische Oper) sağlanan toplam yıllık kamu desteği 150 milyon avronun (5,5 milyar lira) üzerinde. Bizde ise operaya dünya standartlarına göre ‘çerez parası’ sayılabilecek bir kaynak verilse, birileri hemen “Bayburt Bayburt olalı...” edebiyatına sığınıyor. Oysa gerçek şu: Türkiye, bu bütçelerle dünya arenasında ‘zulüm’ değil, mucize yaratmaya çalışıyor.