Sağlık
Beyaz saçlar aslında vücudu koruyor olabilir... Yaşlanmanın işareti sanıyorduk oysa ki!
Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan beyaz saçlar ile ilgili müthiş bir bilgi ortaya çıktı.
Sağlık
Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan beyaz saçlar ile ilgili müthiş bir bilgi ortaya çıktı.
Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan beyaz saçlar ile ilgili müthiş bir bilgi ortaya çıktı.
Yeni bir araştırmaya göre, saçların beyazlaması vücudun kanser riskini azaltmak için devreye soktuğu doğal bir savunma mekanizması olabilir.
Araştırmada, ultraviyole (UV) ışınları ve bazı kimyasallar gibi kansere yol açabilen tetikleyicilerin, saçların erken beyazlamasına neden olan bir biyolojik süreci aktive ettiği belirlendi.
Aynı sürecin, hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasını engelleyerek kanser oluşumunu azalttığı tespit edildi.
Bilim insanları, saçlara rengini veren pigmenti üreten kök hücreleri mercek altına aldı. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, bu hücrelerin DNA hasarıyla karşılaştıklarında iki farklı yol izlediği gözlemlendi.
Hücreler ya bölünmeyi durdurarak saçın beyazlamasına neden oluyor ya da kontrolsüz çoğalmaya başlayarak tümör oluşumuna yol açabiliyor.
Araştırma sonuçları, ekim ayında Nature Cell Biology dergisinde yayımlandı. Çalışmayı yürüten ekip, yaş ilerledikçe ortaya çıkan bu tür koruyucu mekanizmaların, DNA hasarına ve hastalıklara karşı vücudun kendini savunma biçimi olabileceğine dikkat çekti.
Sağlıklı saç büyümesinin, saç köklerinde bulunan ve kendini sürekli yenileyen kök hücrelere bağlı olduğu belirtiliyor.
Bu hücreler, saça rengini veren melanin pigmentini üretiyor. Ancak zamanla veya DNA hasarıyla karşılaştıklarında bu hücreler işlevlerini yitiriyor. Uzmanlara göre bu durum, hücrelerin kendini sınırlaması anlamına gelen ve "hücresel yaşlanma" olarak tanımlanan bir süreçle bağlantılı. Bu süreç, hücrelerin rastgele genetik hatalar biriktirerek kansere dönüşmesini engelleyen bir tür güvenlik freni görevi görüyor.
Araştırmacılar, beyaz saçların yalnızca yaşlanmanın estetik bir sonucu olmadığını, aynı zamanda vücudun kanser riskine karşı verdiği sessiz bir tepki olabileceğini vurguluyor.