AKİT MENÜ

Kültür Sanat

Sultan II. Abdülhamid Dönemi Geçmişten günümüze Mekke ve Medine

Demirören Yayınları, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn’e verdiği önemi tarihi belgeler ve görsel arşivlerle ortaya koyan ‘Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mekke ve Medine’ adlı prestij kitabı yayımladı. Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak hazırlanan eser, akademik sadelik ile manevi zarafeti bir araya getirerek okurları Osmanlı’nın kutsal topraklardaki izlerine doğru tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Eserin ikinci bölümünde, 1900’lü yılların başında Hicaz Vilayeti’ni oluşturan şehirler, arşiv ve kütüphanelerden derlenen yaklaşık 200 orijinal fotoğraf eşliğinde tanıtılıyor. Kitapta kullanılan dil ve görsel tercihlerin, mukaddes mekanlara duyulan derin hürmet ve estetik hassasiyetle şekillendiği vurgulanırken, çalışma hem bir tarih kitabı hem de kalbe dokunan bir hatırat niteliği taşıyor. Demirören Yayınları imzasıyla yayımlanan eser, tarihçiler, araştırmacılar ve Mekke ile Medine’ye gönül bağı olan tüm okurlar için önemli bir başvuru kaynağı olarak öne çıkıyor.

2

Demirören Yayınları, Osmanlı Devleti’nin Haremeyn’e verdiği önemi tarihi belgeler ve görsel arşivlerle ortaya koyan ‘Sultan II. Abdülhamid Dönemi Mekke ve Medine’ adlı prestij kitabı yayımladı. Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak hazırlanan eser, akademik sadelik ile manevi zarafeti bir araya getirerek okurları Osmanlı’nın kutsal topraklardaki izlerine doğru tarihi bir yolculuğa çıkarıyor. Eserin ikinci bölümünde, 1900’lü yılların başında Hicaz Vilayeti’ni oluşturan şehirler, arşiv ve kütüphanelerden derlenen yaklaşık 200 orijinal fotoğraf eşliğinde tanıtılıyor. Kitapta kullanılan dil ve görsel tercihlerin, mukaddes mekanlara duyulan derin hürmet ve estetik hassasiyetle şekillendiği vurgulanırken, çalışma hem bir tarih kitabı hem de kalbe dokunan bir hatırat niteliği taşıyor. Demirören Yayınları imzasıyla yayımlanan eser, tarihçiler, araştırmacılar ve Mekke ile Medine’ye gönül bağı olan tüm okurlar için önemli bir başvuru kaynağı olarak öne çıkıyor.

3

Kitapla ilgili konuşan yazar Hasan Mert Kaya, “Mekke oldukça dağlık bir araziye sahip bir şehir. Hac ve umre ibadetleri nedeniyle nüfusun dönemsel olarak artması ve yüz milyonlarca Müslüman tarafından sürekli ziyaret edilmek istenmesi, Mekke’yi hem çok özel hem de zor bir şehir haline getiriyor. Dağlık yapısı nedeniyle şehirdeki yapılaşma, zorunlu olarak geçmişle olan bağları büyük ölçüde silmiş durumda. Özellikle Harem genişletmeleri, bu değişimin en önemli nedenlerinden biri. Bu noktada, elimizde bulunan eski görseller büyük bir önem taşıyor. Yüksel Bey tarafından temin edilen bu görseller, Mekke ve Medine’nin hafızasına dair son derece nitelikli veriler sunuyor.

4

Adeta bir zaman kapsülü niteliği taşıyorlar. Sultan II. Abdülhamid döneminde yalnızca bu görsel arşiv çalışmaları değil, aynı zamanda Hicaz Demiryolu Projesi gibi çok önemli yatırımlar da hayata geçiriliyor. Aslında Osmanlıların bölgeyle olan ilgisi, Yavuz Sultan Selim’in Hicaz’ı Osmanlı idaresi altına almasından da öncesine dayanıyor. Fatih Sultan Mehmet döneminde dahi bu topraklara zafernâmeler gönderildiğini biliyoruz. Dolayısıyla Osmanlı’nın Mekke ve Medine ile olan ilişkisi çok köklü ve süreklilik arz eden bir bağa dayanıyor. Bu bağ, yalnızca siyasi değil; hizmet, refah ve gönül ilişkisi şeklinde tezahür ediyor. Hanım sultanların kurduğu vakıflar, gönderilen yardımlar ve sağlanan imkânlar bunun en somut göstergeleri. Kitapta da bu vefanın belgelerini, özellikle görsel olarak net biçimde görüyoruz” dedi.

5

Fotoğrafın icadıyla birlikte güçlü bir görsel hafızanın oluştuğunu ifade eden Kaya, “Fotoğrafın icadıyla birlikte güçlü bir görsel hafıza oluşmuş oldu. Yaşanan değişimleri bugünle kıyaslayabilmek açısından bu fotoğraflar son derece önemli bir başvuru kaynağı hâline geldi. Fotoğraftan önce gravürler vardı; ancak gravürler elle üretildiği için sınırlıydı. Fotoğrafla birlikte daha fazla detay yakalama ve mekânı daha bütüncül şekilde algılama imkânı doğdu. Sultan II. Abdülhamid’in bu fotoğrafları derleyip toparlatması ve bugüne ulaşmasını sağlaması, çok güçlü bir görsel hafızanın oluşmasına katkı sundu. Bu arşivler, şehir tarihi ve mimarlık tarihi araştırmacıları için de eşsiz bir kaynak niteliği taşıyor. Türkiye’de yayıncılık alanında karşılaşılan en büyük sorunlardan biri, yayınların genellikle tek dilde hazırlanması. Bu kitap ise Türkçe, İngilizce ve Arapça yayımlanmasıyla önemli bir yeniliği temsil ediyor. Bu sayede yalnızca Türkçe konuşan Müslümanlara değil; Malezya’dan İngiltere’ye kadar geniş bir coğrafyada yaşayan Müslümanlara da hitap ediyor. Kitabın daha geniş bir kitle tarafından okunabilmesi ve faydalanılabilmesi açısından son derece doğru ve değerli bir girişim. Bugün Türkiye’den ve Orta Doğu’dan çok sayıda genç, hac ve umre ibadetleri için Mekke ve Medine’ye gidiyor. Ancak yoğun yapılaşma nedeniyle bu şehirlerin geçmişiyle bağ kurmakta zorlanıyorlar” diye konuştu.

6

Kaya, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu kitap, gençlerin bu şehirlerin tarihine, mimari ve kültürel dokusuna dair fikir edinmeleri açısından çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Demirören Yayınları’nın böyle bir eseri yayımlamış olması, yalnızca bu alanda çalışan akademisyenler için değil, ilgi duyan herkes için büyük bir kazanım. Görsel hafıza hepimizi ilgilendiriyor; çünkü orada yapılan imar çalışmaları, kurulan vakıflar, sağlanan imkânlar ve gösterilen vefa ile hürmet, bu kitapta somut bir şekilde karşımıza çıkıyor. Özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde fotoğrafın öne çıkmasıyla yapılan bu görsel belgeleme çalışmaları, günümüz araştırmacılarına çok büyük kolaylıklar sağlıyor. Bu nedenle ortaya konan bu çalışmayı gerçekten tebrik ediyorum.”

7

Prof. Dr. Süleyman Berk ise “Haremeyn-i Şerifeyn isminden de anlaşılacağı üzere iki kutsal belde anlamına gelmektedir. Bu tabirle İslam’ın doğduğu ve daha sonra yayıldığı Mekke ve Medine kastedilmektedir. Bu sıfat, 1517 yılından sonra Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahlarının bir unvanı hâline gelmiştir. Anlamı ise ‘iki kutsal beldenin hizmetkarı’dır. Gerçekten de Osmanlı padişahları bu unvanı hak edecek hizmetlerde bulunmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’den itibaren padişahların gönülleri ve gözleri daima bu iki kutsal belde üzerinde olmuştur. Mekke ve Medine’nin imarı için sürekli çalışmalar yapılmıştır. Bu hizmetlerin en önemli örneklerinden biri Surre Alaylarıdır. Surre Alayları, devlet ve hükümet merkezinden kutsal beldelere uzatılan bir el niteliğindedir. Bu alaylar aracılığıyla Mekke ve Medine’ye hediyeler gönderilirdi. Bu hediyeler yalnızca saraydan değil, halktan ve Müslümanlardan da gelirdi. İnsanlar göndermek istedikleri hediyeleri keseler içine koyarak Surre Alaylarına teslim ederlerdi. Bu uygulama, devlet merkezi ile Haremeyn-i Şerifeyn arasında kurulan bir gönül köprüsüydü. İstanbul’dan Mekke ve Medine’ye uzanan bu bağın böyle değerlendirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.

8

Mescid-i Nebevi ve Ravza-i Mutahhara’ya yönelik çalışmalara dikkat çeken Berk, “Kâbe’nin tamiri konusunda da Osmanlı’nın önemli katkıları olmuştur. Mimar Sinan’ın inşa ettiği revaklar günümüze kadar ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu eserlerin korunması konusunda büyük bir titizlik göstermektedir. Peygamber Efendimizin (sav) kabrinin ve Mescid-i Nebevi’nin bulunduğu Ravza-i Mutahhara’ya da Osmanlı döneminde çok büyük yatırımlar yapılmıştır. Bu alandaki en kapsamlı çalışmaları Sultan Abdülmecid döneminde görmekteyiz. Mescid-i Nebevî, son derece güzel yazılarla süslenmiş, mimari yapısı genişletilmiş ve bu sayede Osmanlı’nın kutsal topraklara verdiği önem açıkça ortaya konmuştur. Haremeyn-i Şerifeyn’in devlet merkeziyle daha güçlü bir şekilde bağlanmasını sağlayan en önemli projelerden biri ise Hicaz Demiryolu Projesi’dir. Bu proje son derece vizyoner ve büyük bir çalışmadır. Hicaz Demiryolu sayesinde kutsal beldeler İstanbul’a, yani devlet merkezine daha güçlü ve daha sıkı bir şekilde bağlanmıştır. Ulaşım kolaylaşmış, hac ibadetini yerine getirmek isteyenler için büyük bir imkân sağlanmıştır. Daha da önemlisi, merkez ile taşra arasındaki ilişkiler bu proje sayesinde kuvvetlenmiştir. Hicaz Demiryolu, geçtiğimiz yüzyılın en önemli ve en vizyoner projelerinden biridir” diye konuştu.

9

Demirören Yayınları tarafından yayımlanan Mekke ve Medine albümünü çok önemli bulduğunu söyleyen Berk, “Demirören Yayınları tarafından yayımlanan Mekke ve Medine albümünü bu nedenle son derece önemli buluyorum. Sultan II. Abdülhamid Han’ın albümlerinden seçilen bu fotoğraflar, bizi geçmişe götürmekle kalmıyor; aynı zamanda kutsal beldelerle ilgili çok derin ve kıymetli bilgiler sunuyor. Bu bakımdan eseri çok anlamlı buluyor, yayımlayanlara teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.

10

Demirören Yayınları Proje Direktörü Bedri Göğalp de "Bu eser, yayınevi olarak üstlendiğimiz en anlamlı projelerden biri. Sultan II. Abdülhamid'in öngörüsüyle bir araya getirilen bu eşsiz fotoğraf arşivini hem akademik titizlikle hem de estetik bir duyarlılıkla okuyucuyla buluşturmayı amaçladık. Mekke ve Medine gibi kutsal beldelerin yüz yıl önceki halini belgeleyen bu görseller, yalnızca tarihsel bir değer taşımıyor; aynı zamanda Osmanlı'nın bu topraklara duyduğu derin vefayı da gözler önüne seriyor. Kitabı üç dilde hazırlamamızın nedeni de bu ortak mirası dünya ile paylaşma sorumluluğumuzdu. İnanıyoruz ki bu eser, gelecek nesiller için de önemli bir başvuru kaynağı olmaya devam edecek" dedi.