Teknoloji dünyasında on yıllardır süregelen ve bir türlü bitmek bilmeyen bir tartışma var; Android mi yoksa iOS mu? Elbette ki tartışmasız her iki işletim sisteminin de kendi içerisinde avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Ancak yeni bir akıllı telefon satın almak isteyen bir kullanıcı, onlarca marka ve model arasından hangisini seçmesi gerektiğini bulmakta bazen zorlanabiliyor.

Teknoloji dünyasında on yıllardır süregelen ve bir türlü bitmek bilmeyen bir tartışma var; Android mi yoksa iOS mu? Elbette ki tartışmasız her iki işletim sisteminin de kendi içerisinde avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Ancak yeni bir akıllı telefon satın almak isteyen bir kullanıcı, onlarca marka ve model arasından hangisini seçmesi gerektiğini bulmakta bazen zorlanabiliyor.

Samsung’dan Xiaomi’ye, Lenovo’dan Huawei’ye Android işletim sistemli akıllı telefon üreten onlarca firma var. Durum iOS’a geldiğindeyse yalnızca Apple’ın iPhone modelleri karşımıza çıkıyor. Araştırma şirketleri tarafından paylaşılan verilere göre iPhone, küresel akıllı telefon pazarında ilk 3’te yer alıyor. Peki bir tarafta yüzlerce Android seçeneği dururken iPhone’a bu kadar fazla ilgi gösterilmesinin sebebi ne?

IPHONE, GİZLİLİK VE GÜVENLİK KONUSUNDA DAHA SIKI ÖNLEMLER ALIYOR iPhone’un Android cihazlara göre daha avantajlı olduğu konuların başında kullanıcı gizliliği ve güvenliği yatıyor. Elbette bu cümleden “Android güvensizdir” anlamı çıkmasın. Ancak iPhone’un güvenlik konusunda hiçbir zararlı uygulamaya göz açtırmadığı ve ipleri tamamen kullanıcının eline verdiği su götürmez bir gerçek. Örneğin bir iPhone kullanıyorsanız, telefonunuza istemeden de olsa zararlı yazılım bulaştırma ihtimaliniz yok denecek kadar az. Çünkü Apple, App Store’u aktif bir şekilde çok sıkı standartlarla denetliyor ve kural ihlali yapan uygulamaları gözünün yaşına bakmadan yasaklıyor. Bu nedenle virüslü yazılımlar App Store’da kesinlikle barınamıyorlar.

Bununla birlikte iPhone’a yüklediğiniz uygulamaların sizin internet ortamındaki aktivitelerinizi takip etmesini engelleyebiliyorsunuz. Bu sayede söz konusu uygulamanın geliştiricisi size ait olan kişisel bilgileri toplayamıyor ve reklam şirketlerine satamıyor. Apple’ın bu özelliğine en çok Meta’nın (eski adıyla Facebook) reklam gelirlerinde düşüş yaşanacağı gerekçesiyle karşı çıktığını da hatırlatalım. Hatta Facebook ve Instagram, kullanıcılara bir uyarı göndererek uygulamaları kullanmaya devam edebilmeleri için takip izni vermeleri gerektiğini söylemişti.

IMESSAGE İLE MESAJLAŞMA DENEYİMİ DAHA VERİMLİ iPhone’u Android’den daha iyi yapan özelliklerden biri de; iMessage. Basitçe anlatmak gerekirse iMessage tıpkı WhatsApp veya Telegram gibi çalışan bir anlık mesajlaşma sistemi diyebiliriz. Bunun bir benzeri de Google’ın geliştirdiği RCS (Zengin İletişim Hizmetleri) platformuyla Android’de kullanılıyor.

iMessage’ın farkı ise Apple ekosisteminin bir parçası olması. Örneğin bir Apple Watch, iPad, Mac ve iPhone kullandığınızı düşünün. Bütün cihazlarda aynı Apple kimliğiyle oturum açtığınız takdirde, istediğiniz yerden mesajlaşmaya devam edebiliyorsunuz. Üstelik iMessage tüm senkronizasyonu internet üzerinden gerçekleştirdiği için, sadece iPhone’da SIM kartı takılı olması yetiyor. Ayrıca internetle çalıştığı için yüksek çözünürlüklü fotoğraf, video ve diğer medya dosyalarını ücretsiz bir şekilde iMessage üzerinden gönderebiliyorsunuz.

GÜNCELLEME DERDİ IPHONE'DA YOK Apple’ın tüm ürünlerinde iddialı olduğu ve nitekim bu iddiasını gerçekleştirdiği konulardan biri: yazılım güncelleme desteği. Bir iPhone satın aldıysanız telefonunuza en az 5 yıl güncelleme geleceğinden hiç şüpheniz olmasın. Hatta bazı modellerde bu sürenin 5 yılı da aştığını söyleyebiliriz. Örneğin 2015 yılında tanıtılan iPhone 6S, 7 yıl sonra 2022’de yayınlanan iOS 16 güncellemesini bile aldı. Bunun sebebi, iPhone 6S’in iOS 16’yı kaldıracak yeterli işlem gücüne sahip olmasıydı. Tabii her iPhone modeli 6S kadar şanslı olmayabilir. Ancak şu bir gerçek ki, iPhone kullanıcıları telefonu satın aldıktan itibaren en az 5 yıl boyunca yazılım desteği alacaklarını biliyorlar. Android tarafına baktığımızda, Samsung ve Xiaomi’nin güncelleme konusunda iyi iş çıkardığını söyleyebiliriz. Ama durum bütün Android üreticileri için maalesef aynı değil. AKSESUAR BAĞLANTISI VE CİHAZLAR ARASI GEÇİŞ KOLAYLIĞI Apple ekosistemine sahipseniz ve bir AirPods modelini iPhone’a bağlamak isterseniz yapmanız gereken tek şey, kulaklığın kutusunu açıp telefona yaklaştırmak ve “Bağlan” tuşuna dokunmak. Geriye kalan tüm süreci otomatik olarak iPhone hallediyor ve eşleşmeyi tamamlıyor. Ayarlardan Bluetooth menüsünü açıp kulaklığınızı bulmak, ardından her iki cihazdan da eşleştirmek için onay vermek zorunda kalmıyorsunuz. Bu durum sadece AirPods için değil, Apple’ın diğer aksesuarları için de geçerli. Üstelik Apple kimliğiniz ile oturum açtığınız tüm cihazlar arasında sorunsuz ve kolay bir şekilde geçiş yapabilirsiniz. Bu da Apple ekosisteminin kullanım deneyimine kattığı en önemli avantajlar arasında yer alıyor.

FACETIME İLE TEK TUŞLA GÖRÜNTÜLÜ ARAMA KOLAYLIĞI iPhone’u Android’den üstün yapan bir diğer özellik de görüntülü arama uygulaması FaceTime. İlk başta “bunun neresi üstünlük?” diye sorgulamış ve görüntülü aramanın WhatsApp gibi uygulamalar sayesinde kolaylıkla yapılabildiğini düşünmüş olabilirsiniz. Nitekim haklısınız. Fakat FaceTime, iPhone’da yerleşik bir biçimde bulunmasıyla kullanıcıları üçüncü taraf uygulama zorunluluğundan kurtarıyor ve bu da tek tuşla bireysel ve grup halinde görüntülü arama başlatmayı adeta çocuk oyuncağı haline getiriyor.

Bu noktada FaceTime’ın tıpkı iMessage gibi Apple ekosistemine özgü olduğunu hatırlatmadan geçmeyelim. Bu da bir Android cihazlarda kullanılamayacağı anlamına geliyor. iPhone’un Android’e göre avantajları saymakla bitmez. Ancak öne çıkarmak istediğimiz birkaç özellik bu kadardı.