AKİT MENÜ

Kültür - Sanat

Avusturya'da azınlık ve göçmenlerin durumu

İstanbul Üniversitesi’nden bir grup akademisyen Avrupa ülkelerinden olan Avusturya’da azınlıklar ve göçmenlerin durumunu analiz eden bir rapor hazırladı. Dünyabülteni.net raporu hazırlayan ekibin başında bulunan Yrd. Doç. Dr. Edip Asaf Bekaroğlu ile rapor hakkında konuştu.

2016-01-02 10:21:13

Ülkelerin insan hakları veya azınlık politikaları ile ilgili durumları özellikle ABD ve Batı Avrupa kökenli kuruluşlar tarafından sıklıkla raporlanmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nden bir grup akademisyen ise “biraz da biz onları inceleyelim” demiş ve Avrupa’nın önemli ülkelerinden biri olan Avusturya’da azınlıklar ve göçmenlerin durumunu analiz eden bir rapor yazmış.

İktisat Fakültesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İFESAM) bünyesinde hazırlanan raporun geniş özeti İFESAM’ın web sitesinde yer alıyor. Rapor ayrıca Vadi Yayınları tarafından da kitap olarak yayımlanmış. Raporu hazırlayan ekibin koordinatörü Yrd. Doç. Dr. Edip Asaf Bekaroğlu ile raporu değerlendirdik.

Böyle bir rapor yazma ihtiyacı nerden hâsıl oldu?

Ben doktora tezimi de Hollanda’daki çokkültürlü politikalar hakkında yazmıştım. O zaman da benzer bir motivasyonum vardı. Hep Batılılar bizi çalışıyor veya biz kendi kendimizi çalışıp Batı’ya kendimizle ilgili bilgi aktarıyoruz. Oysa Batı’daki ülkelerin, toplumların da ciddi problemleri var. Demokrasilerin krizleri var, göç ve iltica problemleri var, siyasi ve ekonomik krizleri var. Bütün bunlar incelenmeli, tartışılmalı. Kendileri tabii ki tartışıyorlar ama dışarıdan bir gözle bunları incelemek bu konulara farklı bir perspektif katacaktır. Bunu bizler daha çok yapmalıyız. Avusturya’daki azınlıkların ve göçmenlerin durumunu analiz ettiğimiz bu çalışmada bizler böyle bir çaba içerisinde olduk. Bu bir denemeydi. Bu çalışmayı her yıl düzenli bir şekilde yapmayı planlıyoruz. Tabii İstanbul Üniversitesi de bize kaynak ve imkân sundu, bu çalışmanın yapılmasını teşvik etti.

Neden Avusturya’yı seçtiniz?

Avusturya küçük ama çok ilginç ve önemli bir ülke. Tıpkı Türkiye gibi bir imparatorluk geçmişi var. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı sonrasında parçalanınca geriye büyük oranda Almanca konuşan bir nüfus kalıyor. Ama yine de Macar, Hırvat, Çek, Sloven ve Slovak azınlıklar var. Bir de Romanlar. Bunların hepsi resmi olarak azınlık statüsüne sahipler. Ancak bu azınlık gruplarının toplam nüfusu yaklaşık 82.000, yani toplam nüfusun %1’inden az. Öte yandan, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya göç alan bir ülke haline geliyor. Önce kontrollü bir şekilde misafir işçi anlaşmaları yapıyor. Bu anlamda iki büyük tedarikçisi var: Eski Yugoslavya ve Türkiye. Daha sonra buna aile birleşimleri, kaçak göçler, mülteciler de katılıyor. Şu anda yaklaşık 1 milyon göçmen var Avusturya’da. Bunların 262.000’i Türkiye kökenli. Yani Avusturya hem ulusal azınlıkları hem de göçmen azınlıkları incelemek için çok iyi bir örnek. Son olarak, Avusturya’da yükselen çok önemli bir aşırı sağ parti var: FPÖ, yani Avusturya Özgürlük Partisi. Bu parti 1999’da yaklaşık %27 oy almış ve koalisyon hükümetinin parçası olmuştur. Bu da Avusturya’yı ilginçleştiren bir başka faktör.

Peki bu azınlıklarla ilgili genel durum nedir?

Öncelikle şunu söylemeliyiz. Avusturya’nın azınlık hukuku bir hayli gelişmiştir. İmparatorluk bakiyesi azınlıklar önemli anadil ve dini haklara sahipler. Ancak ilginç bir şekilde bu konuda standart bir hukuk veya uygulama da yok. Mesela bugün Kärnten eyaletinde Slovence resmi dil olarak kabul edilmektedir ama diğer dil grupları aynı haklara sahip değildir. Diğer eyaletlerde de bazı gruplar daha avantajlı bazıları ise değildir. Bu anlamda tüm eyaletlerde en dezavantajlı grup Romanlar. Özellikle istihdam ve ikamet alanında Romanlara dönük ayrımcılıklar devam etmektedir.

Göçmen gruplar ise resmi azınlık statüsüne sahip değiller. Ancak oturum hakkına sahip olanlar yine de birçok hakka sahip. Bazı yerel seçimlerde oy bile kullanabiliyorlar. Ancak vatandaşlığa geçiş konusunda Avusturya, Avrupa’nın en katı ülkelerinden biri. 1990’lardan itibaren, ama özellikle de FPÖ’nün 2000’de koalisyon ortağı olmasından beri hem göç politikaları hem oturum izni alma şartları hem de vatandaşlığa geçiş daha da zorlaştırılmıştır.

Ne tür zorluklar var mesela?

1990’lara kadar Avusturya’nın göç politikası tamamıyla rotasyon modeli çerçevesindedir. Yani misafir işçilerin ülkelerine geri döneceği beklenmektedir. 1990’lara gelindiğinde rotasyon modelinin terk edilip yeni bir göç ve göçmen politikasının inşa edilmesi gerekliliği Avusturya’daki tüm aktörler tarafından kabul edilmiştir. Bu çerçevede ilk kapsamlı yasa değişikliği 1992’de yapılıyor. 1992 Oturum Yasası olarak adlandırılan bu yasa değişikliğinin temel amacı göçü sınırlandırmaktır. Bundan sonra da göç, oturum ve vatandaşlıkla ilgili birçok düzenleme yapılmış, her birinde şartlar daha da ağırlaştırılmıştır. 
Bu arada aşırı sağın da yükselmekte olduğunun altını çizmek gerekir. Aşırı sağ zaten her yerde göçe karşıdır. Kontrolsüz göç politikalarının suç oranlarını arttırdığını söyler. Milli kültürün dejenere olmasına doğrudan etkileri olduğunu iddia eder. Aşırı sağa göre mutlaka göç durdurulmalı veya sınırlanmalıdır. FPÖ’nün bu söylemlerle yaklaşık %27 oy alması ise Avrupa aşırı sağı düşünüldüğünde istisnai bir durumdur. FPÖ etkisi ile göç politikaları da 2000’den itibaren sertleşmiştir.
Bugün Avusturya’da çifte vatandaşlık hakkı kabul edilmemekteyken vatandaşlığa geçiş de zor şartlara bağlanmıştır. Mesela en az beş yıl süreyle oturum sertifikasına, yeterli bir gelire ve temiz bir adli sicile sahip olma şartları vardır. Bunlar yanında vatandaşlığa başvuran kişinin yeterli düzeyde Almanca bilmesi ve entegrasyon testinde başarılı olması da gerekli ön şartlardır. Başvuru ücretleri de önemli miktarlarda artmıştır. Böylece vatandaşlık sadece en çok hak edenlerin kazanacağı bir ödül gibi görülmüştür.

Entegrasyon testi nasıl bir şey?

Son derece can sıkıcı bir şey. Avusturya toplumunun normlarını ve değerlerini tanıma düzeyinizi ölçüyor. Yani diyor ki sen istediğin kadar dil bil, istediğin kadar yol bil, benim kültürüme adapte olmadan seni kabul etmem. 1990’lardan beri entegrasyon söyleminin gittikçe daha kültürel bir tona sahip olduğunu görmekteyiz. İslam ile ilgili tartışmalar bunda çok etkili tabii.

İslamofobi Avusturya’da yüksek mi?

Diğer Avrupa ülkelerinden çok daha yüksek değil. Ama kültürel olarak muhafazakâr, az bir miktar azınlık haricinde 1960’lara kadar büyük oranda homojen, yabancı düşmanlığının yaygın olduğu bir toplumdan bahsediyoruz. Her ne kadar Londra, Madrid veya Paris’teki gibi saldırılar yaşamamış olsa da bunların etkisini derinden hissetmiş bir kamuoyu var. Göçmenler zaten ekonomik olarak bir alt sınıf. Kültürel ve dini farklılıklar, İslamofobinin yükselmesi ve El-Kaide, IŞİD gibi hareketlerin etkisi ile özellikle Müslüman göçmenler bu altı sınıf olma halinin dezavantajlarını çok daha yoğun yaşıyorlar. Avrupa’nın metropollerindeki saldırılar sebebiyle göç meselesi güvenlik parantezi içinde değerlendirilirken Müslümanların her biri olağan şüpheliler haline geliyor. 

Peki böyle bir toplumda Müslümanlar nasıl barınacak? Sürekli şüphe altında olmak zor olsa gerek.

Olağan şüpheli olmak kendinizi temize çıkarma ihtiyacını beraberinde getiriyor. Yani zararsız olduğunuzu sizden şüphelenenlere göstermek istiyorsunuz. Radikal misiniz yoksa ılımlı mı? Sürekli bir test olma hali. Bu aslında bir tür terbiye yöntemi bence. 

Siz bu raporda 2014 yılını inceliyorsunuz. Acaba 2014 için Avusturya’da en çok tartışılan konular neydi?

İslam Yasası tartışmaları bunun başında geliyor. Avusturya’da dini gruplara özel yasalar var. Bunun kökü 17821 tarihli Hoşgörü Fermanı’na dayanıyor. 1867’de ise tüm dini gruplara örgütlenme özgürlüğü veriliyor. 1912’de İslam Yasası kabul ediliyor. Tabii imparatorluk yıkıldıktan sonra bunun hükmü kalmamıştır ama 2014’te konu Avusturya’daki Müslümanlar tarafından gündeme getirilmiş ve uzun bir süre kamuoyunu meşgul etmiştir. Yasa hem Müslümanlar hem de Avusturya sağı tarafından eleştirilse de 25 Şubat 2015’te federal meclis tarafından kabul edilmiştir. 

Neden her iki taraf da eleştirdi bu yasayı?

Müslümanlar hem yasanın yapılmasının yöntemini eleştirdiler hem de içeriği. Yöntem olarak Müslümanların merkezi bir otoriteye sahip olmaması konusu işlendi. Yani devlet bu yasayı yaparken Müslümanlardan kiminle görüşecekti? Avusturya İslam Dini Cemaati, IGGiÖ diye bir çatı yapılanma var devletin tanıdığı. Ama Müslümanlar böyle bir otorite tanımıyorlar. İçerik olarak ise Avusturya dışından finansman ve din adamı yasağı çok tartışıldı. Yasa tarafından Müslümanların olağan şüpheli konumunun verili kabul edildiği söylendi.

Peki sizin öneriniz nedir Avusturya’ya?

Aslında bütün Avrupa ülkelerine ve toplumlarına benzer bir önerimiz var. Sabır! Dünya değişiyor, toplumlar değişiyor, hiçbir yer aynı kalmıyor. Avusturya da aynı kalmayacak. Farklılıkları kabul etmek, farklılık olarak görmemek uzun bir süreçtir. Müslümanlar entegre olamadı eleştirisi çok erken başladı. Meselelere hep bu aciliyet duygusu ile yaklaştı Avrupa kamuoyu ve devleti. Onun için hep yanlış zeminde tartışıldı konular, yasalar aceleye geldi. Sakin olmak, sabırlı olmak lazım. 

dünyabülteni.net

Yorumlara Git

Tarihi gerçeği çarpıttılar! Türklerin sembol ismini Rum yaptılar

Diyarbakır’ın değerlerine saygısızlık! DEM’den skandal şehit Gaffar Okkan kararı

İstifa etmişti! New York'ta Erdoğan'ı bakın kim karşıladı!

Bursa'da eğitim uçağı düştü!

Yunanlar duyurdu: ABD'den Türkiye'ye S-400 teklifi!