AKİT MENÜ

Gündem

IŞILAK'TAN AKİT'E ÇARPICI AÇIKLAMALAR

AK Parti için seslendirdiği “dombra” isimli eserden sonra gündeme oturan Uğur Işılak; Başbakan’ın yanında yer almamanın dilsiz şeytanlık olduğunu ifade etti. Başbakan Erdoğan’ı savunduğu için kendisine hata yaptığını söyleyenlerin olduğunu belirten Işılak; “Eğer inanmış bir adamın yanında yer almak hataysa, bu hatayı işlemekten gurur duyarım” dedi

RÖPORTAJ: HÜSEYİN KULAOĞLU - Bir Halk Ozanı olan sanatçı Uğur Işılak, son günlerde AK Parti için seslendirdiği “dombra” isimli eserden sonra gündeme oturdu. Gezi Parkı olayları ve 17 Aralık kirli operasyonuyla ilgili yaptığı açıklamalarla da adından söz ettiren Uğur Işılak ile gündemi konuştuk…

AK Parti’nin seçim şarkısını seslendirdiniz. Partiden size bir teklif mi geldi, yoksa siz mi teklif ettiniz? Bu süreci anlatabilir misiniz?

- Bugüne kadar bir talep sonucu eser yapmadım. Yaptığım eserler sadece tercih edildi. Mesela; AK Parti, kurulduktan sonra 1999 yılında yaptığım “Haydi Anadolu” isimli eserimi meydanlarda çalmaya başladı. Yaptığım eserler AK Parti’nin ve Başbakanımızın dünyaya bakışıyla çok örtüştüğü için hep tercih edildi. Bu Dombra isimli eser ile beraber ilk defa bir şahıs adına eser yapmış oldum. Bu eserde sadece Erdoğan’a ait olan hususiyetleri edebi bir şekilde dile getirdim. Yani milletin Erdoğan’da gördüğü meziyetlerin manzum halde insanlara sunulmasıdır.

Yıllardır genel bir kitleye hitap eden eserler üretirken, şimdi neden bir şahsa indirgediniz?

- Çünkü biz Başbakan’ı bir şahıs olarak görmüyoruz. Bir “şahsı manevi” olarak görüyoruz. Yani Başbakan’ı bir kişi olarak değil, Türkiye’nin ve bir kutlu davanın temsilcisi olarak görüyorum. Başbakan’ı bugün büyük çoğunluğun uğrunda canını bile feda edebileceği bir davanın lideri olarak görüyorum. Başbakan’ı yıllardan beri tanıyorum. Eskiden, “Mazlumun, ezilenlerin hakkını savunan, dünyaya sesimizi duyuran, uluslararası sömürülmeye son verecek bir lider ne zaman çıkacak?” diye sürekli konuşurduk. Bugün çıktı bu adam. 12 yıldır icraatları ile de böyle bir adam olduğunu gösterdi ve gösteriyor. Erdoğan’ın “one minute” gibi gerçekleştirdiği birçok sesleniş, bizler için çok önemliydi. Dolayısıyla artık bu “şahsı manevi”ye bir şeyler yazmanın zamanı geldiğini düşünüyordum.

‘BAŞBAKAN ERDOĞAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ’

Başbakan’a yönelik çok ciddi bir karalama, itibarsızlaştırma kampanyası gerçekleştiriliyor. Bu duruma çok üzülüyorum. Bu çok çirkin kampanyaya karşılık, bu adama inanan milyonlar olduğunu söylemek için bu eseri yazdım. Aynı zamanda, “Ezilenlerin gür sesidir o. Suskun dünyanın hür sesidir o” dedik. Birçok defa Başbakanla oturup sohbet ettim. Aynen eserdeki şekilde “göründüğü gibi olan” bir kişidir. Farklı bir şahıs veya içinde ikinci bir adam yoktur. Bu arada diplomasi dili riyakârlığın başka bir adıdır. Başbakan riyakâr olmadığı için, diplomasinin dilini de pek bilmez. Zaten diplomasi diliyle konuşmadığı için millet onun arkasındadır. Diplomasi dili ile konuşanların arkasında bazen kendi ailesi bile olmuyor. Kim hakikatin neferi olmayı göze almışsa, ben onun yanında yer alırım. Biz hakikatin adamı olmaya gayret ediyoruz. Yarın Erdoğan’dan sonra başka bir kişi bu davayı omuzlayacaksa ve hakkını da verecekse, biz onun da yanında yer alırız.

Eserin AK Parti’ye verilmesi nasıl oldu?

- Arter Ajans’ın sahibi Erol Olçak ile aldığımız bir karar sonucunda bu eser ortaya çıktı. Açıkçası Başbakanımızı bir eserle yâd etmek istedim. Başbakanımızın hususiyet ve heyecanıyla, İslâm dünyası adına büyük bir umut olduğunu dile getirmek istedim. Aslanbek Sultanbekov’un seslendirdiği “dombra” isimli esere bu sözleri uyarlamış oldum.

Eserin yayınlanmasının ardından insanların duygulanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bu eser aslında Başbakan’ı sevenlerin bir duygu tercümesidir. Başbakan da bunu biliyor. Başbakan’ın şahsını yüceltmektense, onu seven insanların, Başbakan’a olan bakış açısının bir ilanı olarak değerlendiriyorlar. Başbakan’ı sevenler, duygularının dizelere yansımış şeklini görünce çok duygulandılar, mutlu oldular. “Biz de bunu söylemek istiyorduk ama böyle formüle edemiyorduk” dediler. Tabiî bu durum muhabbet ile olur. Ben bu eseri bir saatte yazdım. Yani günlerce düşünmedim. Çünkü günlerce düşünecek bir şey yok. Samimi olacaksınız ve samimi bir şekilde anlatacaksınız. Hepsi bu. Yazdım, bitirdim ve daha sonra bir kelimesine bile dokunmadım.

Eserinize gelen tepkiler nasıl?

- İki türlü tepki var. Dinledikçe çok keyif alanlar, deşarj olanlar ve Başbakan’a kat kat muhabbeti artanlar. Aynı düşünmediğimiz fanatiklerin de bize karşı düşmanlığı arttı. Aslında adamın zaten bizi sevdiği yoktu, sadece biraz daha nefret etmeye başladı. Bunlar doğal şeyler ama iş iftiraya varınca çok çirkinleşiyorlar. Demek ki bazılarının iftira ve gıybetiyle günahımızdan arınmamız gerekiyor.

Dombra eserinin telif hakkı söz konusu oldu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

- Dombra’nın ezgisi bir Orta Asya ezgisidir diye biliyorduk. Arter Ajans’ın araştırması da bu doğrultudadır. Biliyorsunuz; ben bugüne kadar dışarıdan herhangi bir beste almadım. Bütün bestelerimi kendim yaparım, ayrıca bir besteye de tenezzülümüz yok. Bir ayda on, on beş eser üreten birisiyim. Yani hamdolsun beste konusunda bir sıkıntımız veya kısırlığımız söz konusu değil. Bu eseri tercih etmemizin sebebi ise bir Asya ezgisi olmasından dolayıdır. Asya ezgisi yapmak için Asya’da yaşamak lazım. “Asya ezgisi yaptım” dersin ama o da taklit olur, hakikat olmaz. Asya ezgisi hem insanların kulağına biraz farklı geliyor, hem de kendinden bir şeymiş gibi geliyor. Şimdi türkü farklı gelmiyor; çünkü her gün çeşitli ortamlarda dinliyorlar ama dombra, ezgi olarak insanlara farklı geldi.

‘Birileri sahtekârlık yapıyor’

Dombra, eski dilde kopuz. Bizim tambur da dombradan geliyor. Dombra iki telli bir çalgı. Dombra üzerine Nogay Türk’ü olan Aslanbek Sultanbekov, Kazakistan taraflarında dombra diye bir söz yazmış ve ondan sonra ezginin adı dombra kalmış. İlk yazılan söz dombra sözü olduğu için bu eserde dombra sözü kalmış. Biz de o yapışan ismi çıkarmak istemedik. Dombra derken de bunun bir alıntı olduğunu vurgulamak istedik. Kişi karşısındakini kendisi gibi görürmüş ya; birileri “hırsızlık yaptılar” diye sahtekârlık yapıyor.

Uğur Işılak hırsızlığa tenezzül edecek son adamdır. Hırsızlık dediğiniz şey, ‘Dombranın bestesi bana ait’ demektir. Müziğinin bana ait olmadığını dombra diyerek zaten vurguladık ama adam kör, şeddeli cahil olduğu için, bunu bile anlamıyor ya da çirkeflik yapıyor. Şimdilerde ahlâksızların ahkâm kestiğini görüyoruz, edepsizlerin edebiyat yaptığını, arsızın, hırsızın da hırsız aradığını görüyoruz. Ortada vahim bir durum var.

‘17 Aralık, 1960 darbesine dayanıyor’

Gezi Parkı olaylarına tepki gösteren söylemleriniz oldu. Gezi olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiye’yi itibarsızlaştırma operasyonuydu. Bu ülkede bir iktidar işbaşına seçimle gelir, seçimle gider. Başka yolla işbaşına getirmeye veya götürmeye çalışıyorsan, bu bir darbe girişimi olur. Legal yolların dışında hükümet kurmak veya yıkmanın adı darbedir. Bu yargı ile de, emniyet ile de olsa, Gezi’de de olsa böyledir.

Peki; Gezi Parkı eylemlerine bazı sanatçıların destek vermesini nasıl okuyorsunuz?

- Herkes kendine yakışanı yapar.

Eylemlerde sizin tasvip etmediğiniz neler yaşandı?

- Bir Başbakan’a, ailesine küfredildi. “Başbakan’ın üslubu çok sert” diyen utanmaz adam, sen Başbakan’a kullandığın üslubun farkında mısın? Küfrediyorsun, hakaret ediyorsun, terbiyesiz! Arabaları devirdiler, yaktılar, esnafın camlarını indirdiler. Ülkeyi bu kafaya mı teslim edeceğiz? Ülkeyi Gezi olayları sırasında iki haftada bu hale getirenler, 10 yıl iktidarda olsa düşünün ki bu milleti ne duruma düşürür! Bu kafa ülkeyi mahveder. Bu kafaya kulübe bile emanet edilmez. Benim solcu, komünist arkadaşlarım var. Legal dairede oldukça herkesle konuşurum, insan olarak muhatap alırım ama başkalarının hakkını gasp etmeye kalkıyorsa, başkasının özgürlüğünü, benim seçme özgürlüğümü elimden almaya kalkıyorsa, onunla selamı, sabahı keserim. Düşman ilan etmem ama hiçbir zaman da dostum olmaz.

Gezi Parkı olaylarında piyano çalındı. Bu tür eylemlerde sanatın kullanılmasına ne diyorsunuz?

- Keşke tepkilerini sadece piyano çalarak gösterselerdi; saygı duyardım. Ama bunlar işi orada bırakmadı. Sanat ile olayı masumlaştırmaya çalıştılar. Önce yakıp-yıktılar, sonra da piyano çalarak yaptıklarını masumlaştırmaya çalıştırdılar.

17 Aralık operasyonu Gezi olaylarının devamı mı?

- Türkiye’de 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat postmodern darbe, 27 Nisan e-muhtıra gerçekleşti. Daha sonra 2003 yılında Ergenekon yapısı içerisinde Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz ve Balyoz darbe girişimleri oldu. Gezi Parkı eylemleri ve 17 Aralık da bu operasyonların devamıdır. 17 Aralık ile beraber Başbakan Erdoğan’ı devirmek istediler.

28 Şubat’ta irtica, 27 Nisan’da tehlike, Gezi’de ağaç ne kadar mesnetsiz ise; 17 Aralık’ta da yolsuzluk o kadar mesnetsizdir! Yolsuzluğu bahane ederek, ‘uzun adam’a vurmak istiyorlar. Uzun adamı düşürmek istiyorlar ama uzun adamla birlikte bir ülke, bir ümmet düşüyor. Şimdi Başbakan Erdoğan’ı savunanları, hırsızlık yapmakla suçluyorlar. Bu çok çirkin bir şey. Yolsuzluk adı altında bir oyun tezgâhlandı. Birilerinin güdümünde olan yargı istemiyorum. Türkiye’de yolsuzluğu kullanarak hükümeti düşürmeye çalışan bir yargı darbesi olmuştur.

‘Erdoğan’ın yanında olmak hataysa, bundan gurur duyarım’

Fethullah Gülen grubunun, 17 Aralık operasyonunun ardından ön plana çıkmasını nasıl görüyorsunuz?

- Hizmeti ve hizmet ehli olanları, eğitim faaliyetleri ile, hayır işleri ile sevdim. Kim ki kendisini hizmet ehli olarak ilan ediyor ama siyaset yapıyorsa; benim gözümden düşer. Kim ki hizmet ehli olarak kendisini kabul ediyor ama öbür tarafta birilerine saldırıyor, hakaret ediyorsa; benim gözümden düşer. Ben hizmeti eğitim seferberliği ilan eden bir grup olarak görmek isterim.

Beni şu anda itham eden arkadaşlar var. Güya haksızlığa karşı susuyormuşum da, dilsiz şeytan oluyor muşum! Ben ise tam tersini düşünüyorum. Şu anda Başbakan’ın yanında yer almamak, darbe teşebbüsünde bulunanlara karşı tavır almamak “dilsiz şeytanlıktır.” Ben de böyle düşünüyorum. Ne yapacaksın bu durumda? Onun için fikirlere, stratejilere, metotlara saygı göstereceksin. Senin metodun o olabilir, ama benimki bu kardeşim!

‘Sen affedeceksen, ömür boyu suçlu kalmayı tercih ederim’

Ben böyle yaklaşınca birileri imanımızı sorguluyor. Haşa iman kimsenin tekelinde değil. “Bir gün yaptıklarınızdan rezil, pişman olacaksınız ama seni biz affedeceğiz” diyorlar. Neden pişman olacakmışım ki? Sen af makamı mısın? Sen affedeceksen ben ömür boyu suçlu kalmayı tercih ederim. Eğer inanmış bir adamın yanında yer almak hataysa, bu hatayı işlemekten gurur duyarım. İnanmış bir kitlenin yanında yer almak hataysa, bu hatayı taşımaktan gurur duyarım. İnanmış bir adamın yanında yer alan insanlarla hareket etmek hataysa, bu hatayı taşımaktan gurur duyarım. Birileri iman ve milliyetçilik bekçiliği yapmayı bıraksın. 12 yaşındaki çocukların kullandığı jargonları kullanıyor ve çok komik oluyorlar.

‘Cemaat siyasallaşırsa masumiyeti kalmıyor’

Fikirlerinizi açıkladıktan sonra Gülen grubu tarafından size herhangi bir baskı geldi mi?

- Gelmedi. Ben stratejik hataya düşenlerin olduğunu düşünüyorum sadece. Zaman gazetesi ve hizmetin farklı okullarının organizasyonuna bugüne kadar katıldım. Katılmaktan da hiç rahatsızlık duymadım. Sonuçta sanatımı icra ettim. Bugün de yine konser yapılması üzerine talep gelirse, giderim talebi gerçekleştiririm. Bundan yana bir sıkıntım yok ama; benim 17 Aralık operasyonunu içime sindirememem, kabul etmemem, onlar açısından bir tehlikeli adam olduğum intibaını bırakıyor ve bu intibadan dolayı beni çağırmıyorlarsa kendileri bilirler.

‘Oralar manevi atmosferin hâkim olduğu yerler olmalı’

Benim hizmete, okullara, öğretmenlere karşı zerre kadar bir tavrım yok. Ben sadece “Hizmet” siyasallaşmasın istiyorum. Bu gibi kuruluşların siyasallaşmaması gerektiğine dair bir düşüncem var. Çünkü onlar masumiyetlerini siyasetin uzağında oldukları zaman koruyorlar. Siyasallaştığı zaman masumiyet kalmıyor. Benim cemaate karşı en ufak bir kinim, nefretim yok. Onlar zaman zaman yazdıklarımdan dolayı benden nefret etseler de; ben bir kere dahi onlara hakaret etmedim. İnandığım doğruları ifade etmekten de çekinmem. Onların siyasetle hiçbir alakasının olmadığı dönemlerde baştacıydılar ama siyasallaştıkça, siyasete bulaştıkça bembeyaz doku lekelenmeye başlıyor. Bundan dolayı da çok üzülüyorum. O öğretmenlerin, okullarda, dershanelerde okuyan öğrencilerin günahı yok, onlar suçsuz. Onun için dinî oluşumlar siyasallaşsın istemiyorum. Oralar manevi atmosferin hâkim olduğu yerler olmalı.



‘Basın özgürlüğüne darbe vuruyorlar’

Gülen grubu, Yavuz Bahadıroğlu gibi bazı yazarların kitaplarını NT mağazalarında yayınlamama kararı almışlar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Doğru bulmuyorum. Bazı kuruluşlar, Zaman gazetesi bulundurmuyorsa ayıp ediyor. Bu basın özgürlüğüne aykırıdır. Aynı zamanda düşüncelerini özgürce paylaşan yazarların kitabını satmayarak ambargo koymak da en az basın özgürlüğüne vurulan darbe kadar vahimdir.

Yorumlara Git

Mansur Yavaş-İmamoğlu kavgası CHP’de istifa getirdi!

Beşiktaş - Eyüpspor CANLI ANLATIM

CHP'de yeni kriz! Mansur Yavaş cephesinden İmamoğlu'na olay sözler: Siyasi kalpazan, proje çocuk

Fenerbahçe'den derbi açıklaması: İddialar gündemi altüst etti! Ali Koç soyunma odasına indi mi?

İtirafçının yeni sözleri bakanlığı harekete geçirdi! Narin Güran soruşturmasına özel ekip