AKİT MENÜ

Gündem

Bu ne kin birader!

28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan ve sivil iktidara karşı cuntacılarla işbirliği yapan Süleyman Demirel, hasedinden dolayı da Prof Dr. Necmeddin Erbakan’ın kuyusunu kazmış. Demirel, Güniz Sokak’taki evinde Erbakan’ın vefatından sonra TOBB olayını hatırlatıp, merhum Erbakan’a duyduğu öfkeyi açığa vurmuş

2014-02-27 17:05:42

EROL METİN / ANKARA - Yazı dizimizin ikinci bölümünde, mason olduğu bilinen Demirel’in ‘ihanetini’ ve Milli Görüş lideri merhum Necmettin Erbakan’a duyduğu ‘hasedi’ irdeleyelim:

28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Süleyman Demirel’in, sivil iktidara karşı cuntacılarla işbirliği yaptığı görülüyor. Zaten 28 Şubat darbe davasının kilit sanıkları, savunmalarında Demirel’i işaret etti. Demirel’in de yaşanan her şeyden haberdar olduğu vurgusu yapıldı. Cuntacıbaşı emekli Oramiral Güven Erkaya, “28 Şubat Demirel’e verilen brifingle başladı” demişti. Gerçekten de 17 Ocak 1997 tarihli brifing için “Demirel’i değiştiren brifing” denilebilir.

Demirel’e Genelkurmay Karargahı’nda verdikleri irtica brifingine değinen sanık dönemin Genelkurmay İKK Başkanı emekli Org. Fevzi Türkeri, “Başkomutanımız olan Demirel, Genelkurmay İnönü Salonu’nda yaptığım takdimin içeriğini uygun bulmuş ve kaygıları paylaştığını dile getirmiştir” bilgisini verdi. Yine sanık emekli Org. Çetin Doğan, Demirel’in kendilerine “Brifinglerin ciddi sorunlara işaret ettiğini ve konuları araştıracağını” söylediğini aktardı.

Bir numaralı sanık, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Org. İ. Hakkı Karadayı da mahkemedeki savunmasında, kendilerini ciddi şekilde kaygılandıran irtica tehlikesi konusunda Cumhurbaşkanı Demirel’le hemfikir olduklarını anlatarak, “Anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı’nın da ciddi endişeleri vardı. Bizden brifing talebi oldu. Genelkurmay’da kendisine brifing verdik. Konunun MGK’ya taşınması sonucu çıktı” dedi.

MGK GÜNDEMİ İÇİN İŞBİRLİĞİ YAPMIŞLAR

Karadayı’nın verdiği bilgilerden de anlaşılacağı gibi askeri kanat, sözde ‘irtica tehdidi’nin 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısına taşınmasını Demirel’le birlikte kararlaştırmış. Nitekim MGK toplantılarında gündemi Demirel’in belirlediğini belirten dönemin MGK Genel Sekreteri emekli Org. İlhan Kılıç, “Cumhurbaşkanı kimseye söz vermeden, bilmem ne general olsan konuşamazsınız” ifadelerini kullanmıştı.

Sürece adını veren MGK toplantısında askerin dillendirdiği tezlere destek verip, hükümete yüklenen Demirel, “Şimdi bu takdimde Genelkurmay’ın iddiası çok önemli bir beyandır. İrticanın Cumhuriyet’in kurulduğundan beri en büyük tehlike halini aldığını belirtiyor. Bu çok önemli bir husustur. Devlet kendisine yönelen tehlikelere karşı gerekli tedbirleri alır. Genelkurmay Başkanlığı takdiminde tedbirler de sıralanıyor” diyor. Demirel’in “tedbirden” kastettiği, Kur’an kursları ve İmam Hatip okullarının kapatılmasını da kapsayan 18 maddelik tekliftir.

NE KİNMİŞ ARKADAŞ!

Demirel’in 28 Şubat’ta darbecilerle ittifak kurmasının bir başka sebebi de “kıskançlık” olarak açıklanabilir. Araştırmacı yazar İsmail Nacar, Akit’teki söyleşisinde, Demirel’in kişisel olarak da Erbakan’ın Başbakanlık koltuğuna oturmasından rahatsızlık duyduğunu aktarmış ve “Bendeki bilgilere göre, Demirel bir kıskançlığa girdi, rahatsız olmaya başladı. Erbakan’ın Başbakan olmasını istemiyordu” demişti. Benim de muhabir olarak Demirel’le bir araya gelen birisinden duyduğum kadarıyla Demirel, karşı çıkmasına rağmen Erbakan’ın TOBB Başkanlığı koltuğuna oturmasına hâlâ kırgınmış! Üstelik Güniz Sokak’taki bu görüşme, merhum Erbakan’ın vefatından sonra gerçekleşmiş. Evindeki sohbette Demirel’e 28 Şubat süreci ve okul arkadaşı Erbakan’la ilişkileri soruluyor. O ise TOBB sürecini hatırlatıp, Erbakan’a duyduğu öfkeyi açığa vuruyor. İnsanın amiyane tabirle “Bu ne kinmiş arkadaş!” diyesi geliyor.

ERBAKAN ‘BİRADERİNİ’ YENİNCE ÇILDIRDI!

Demirel’i Erbakan’a karşı kinlendiren TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) olayını hatırlatmakta fayda var. TOBB Genel Sekreteri olan Erbakan Hoca, Demirel gibi masonluğuyla tanınan Sırrı Enver Batur’un yerine 25 Mayıs 1969’da TOBB Başkanlığı’na seçildi. Ancak dönemin Başbakanı Süleyman Demirel bunu hazmedemedi. Demirel, genel sekreter olan bir kişinin yönetim kurulu başkanı olamayacağını savundu. Erbakan ise kendisinin genel kurul tarafından seçildiğini, dolayısıyla başkanlık görevini de yürütebileceğini kaydetti. Erbakan’ın dik duruşu karşısında iyice çılgına dönen Demirel, konuyu mahkemeye taşıttı. ‘Tarafsız!’ yargıdan Erbakan’ın görevden alınması kararı çıktı. Bu hukuksuzluğa direnip görevini bırakmak istemeyen Erbakan, Demirel’in talimatıyla TOBB binasını kuşatan polisler tarafından makam odasından zorla çıkartıldı. TOBB Başkanlığı’na da yeniden mason Sırrı Enver Batur getirildi.

‘SIRITAN MESUT’ EMRİ BÖYLE UYGULAMIŞ

Demirel’den bahsetmişken Aydın Doğan’ın ‘pijamayla’ ağırladığı Mesut Yılmaz’ı es geçmek olmaz. 28 Şubat sürecinde ana muhalefet partisi lideri olan Mesut Yılmaz, Refahyol hükümetine karşı cuntanın emir eri gibi hareket etmişti. Merhum Erbakan ve yol arkadaşlarını darbe şayialarıyla yıldırmaya çalışan Yılmaz, “Benim de darbe hareketlerinin oluşturulmasına ilişkin çalışmalar hakkında bilgim var” demişti.

Demirel’in, Erbakan’ın ortağı Tansu Çiller yerine ‘katakulli’ yöntemiyle hükümeti kurma görevini verdiği Mesut Yılmaz, İmam Hatiplilere “yarasa” diye hakaret etmekten çekinmemişti. Yılmaz, Başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra cuntanın taleplerini yerine getirmiş ve irticayla mücadele adı altında Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu’nu oluşturmuştu. Zaten emekli Org. İ. Hakkı Karadayı da bu duruma vurgu yapıyor.

28 Şubat davasının kilit sanıklarından emekli Albay Hüsnü Dağ’ın evinde, emekli olan Karadayı ile 16 Nisan 1999’da yaptığı bir görüşmeye ilişkin notlar ele geçirilmişti. Dağ, çapraz sorgusunda bu el yazılı notları kabul etmek zorunda kalmıştı. İşte Karadayı, Dağ’la yaptığı bu görüşmede Mesut Yılmaz için şunları söylemiş: “M. Yılmaz’ın mafya ile ilişkisi var. Kumarbazdır. Bodrum’da hükümeti kurmak için çalışırken kendisine 7 madde saydım. Şimdi onları uyguluyor. Gece 2’de kumarhaneye gidip kumar oynadı.”

Karadayı ayrıca yargılamaya konu olan ses kaydında Yılmaz hakkında “Mesut Bey, size altın tepside iktidar teslim ediyoruz. Bunu iyi değerlendirin, dedim. Sekiz yıllık eğitim, milletvekili dokunulmazlığı, 7 tane şey saydım. Hepsini sırıtarak dinledi” diyordu. Sanık Hüsnü Dağ’ın tuttuğu notlar ile ses kaydındaki ifadeler nasıl da örtüşüyor...

CUNTAYA BAĞLI BAKANLAR KİMLER?

Sanık emekli Tümgeneral Şevket Turan’ın iddianameye konulan ve BÇG toplantısında Yılmaz hükümetini kastederek sarf ettiği “Gelecek hükümette bize müzahir bakanlar olmalıdır” sözleri de dikkat çekici. Elbette bir gün cuntaya bağlı bakanların kim olduğu da ortaya çıkacaktır. Yine savunmasını yapan sanık emekli Org. Ergin Celasin, müşteki avukatı Hüsnü Tuna’nın sorusu üzerine Nisan 1998 ve Ağustos 1998 tarihli “okullarda türban ve başörtüsü” konulu andıcı, MGK Genel Sekreteri olduğu dönemde 55. Hükümetin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın direktifiyle hazırladığını öne sürmüştü. Celasin, kendisine yöneltilen birçok soruda “Ona sorun” diyerek Mesut Yılmaz’ı işaret etmişti.

GÖZLER CANDAŞLARDA

Cuntayla işbirliği yapan ve “Gerekirse silah kullanırız”, “Ordudan son uyarı”, “Askeri müdahale havası”, “Meclis’i darbe korkusu sardı” şeklindeki manşet ve yazılarla darbe zemini hazırlama görevini üstlenen postalcı medyaya da değinmemek olmaz.

Savunmalarını yaparken mahkeme heyetine adeta “suça onlar da ortak” çağrısında bulunan asker kökenli sanıkların, brifingli gazete yöneticilerini ve yazarlarını yalan yazmakla suçlaması anlamlı bulunuyor. Emekli Org. Çetin Doğan, “Goygoyculuk yaptılar. Söylemediğimiz şeyleri yazdılar” suçlamasında bulundu. Emekli Korg. Köksal Karabay da gazetelerin “tahrik için manşet attıklarını” söyledi. Kürsüye çıkıp savunma yapan sanık emekli Korg. Hakkı Kılınç, Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan’ın 28 Şubat’ta Refahyol hükümetine yönelik “Ya onlar beni yıkacaktı, ya ben onları. Sonunda ben onları yıktım” ifadelerinin iddianamede yer aldığına vurgu yaptı. Yani Kılınç, “Biz hükümeti devirmekle suçlanıyoruz ama kendisi açıkça hükümeti devirdiğini söylüyor. Aslında Aydın Doğan bu davada yargılanmalıdır” demeye getiriyor.

Dönemin Zırhlı Birlikler ve Eğitim Tümen Komutanı emekli Orgeneral Erdal Ceylanoğlu da Sincan’da yürütülen tanklar için atılan manşetler konusunda “Bunlar tamamen medyanın psikolojik harekatıdır” diyerek, candaşların hükümeti istifaya zorlamak amacıyla TSK’yı kullandığını ima etti. Askerlerin bu suçlamalarına cevap vermek, ‘candaş’ gazeteciler için artık şeref meselesidir.

Yarın: Gülen’in talebelerini bile utandıran duruşu

‘BU DÜNYA NİYE SANA KALSIN SÜLEYMAN?’

Aynı Demirel, TOBB olayından 28 yıl sonra ise bu sefer Erbakan’ın Başbakanlık koltuğuna oturmasını hazmedemiyor. Karargah’taki cuntayla işbirliği yaparak, Erbakan’ın başkanlık ettiği Refahyol hükümetini deviriyor. “Darbeye iştirak” suçu da ‘vatana ihanet’ kapsamında olduğuna göre, yapılan suç duyuruları dikkate alınarak Demirel’den bir an önce hesap sorulmalıdır. En azından sanık avukatlarının “Demirel ölmeden önce mahkemeye getirilip dinlenmeli” talepleri dikkate alınmalıdır.
Demirel, askeri vesayete karşı dik durmadığı ve “haset” hastalığına tutulduğu için Erbakan’ın şahsında kendi halkına ihanet etti. Bugün merhum Erbakan’ı dünyanın dört bir tarafından milyonlarca insan hayırla yâd ediyor. Demirel’in ise göçüp gittiğinde arkasında Fatiha okuyacak bir seveni bile yok. Ne yazık ki makam cazibesine kapıldı ve zalimlerin aldatıcı gücüne kandı. Rahmetli Barış Manço ne kadar da doğru söylemiş: “Bu dünya kimseye kalmamış, hele bir düşün niye sana kalsın Süleyman? Selam sabahı unutmuşsun. Belli ki gurbet sana yaramamış. Ne olmuş sana böyle Süleyman?”

28 Şubat’ta MEB’de 4 bin 625 kişi fişlenmiş

ANKARA- Eğitim-Bir-Sen, 28 Şubat döneminde mağdur olanları tespit etmek için “Rakamlarla 28 Şubat Mağdurları” başlıklı bir rapor hazırladı. Rapor, 28 Şubat’ta Memur-Sen Mehmet Akif İnan Konferans Salonu’nda düzenlenecek basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaşılacak.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Safiye Özdemir, “1997-2001 arası 4,5 yıllık sürede disiplin cezası alan, fişlenen, istifa eden veya ihraç edilenlere ulaşmak istedik. Raporda çok ilginç veriler var. Mesela, Milli Eğitim Bakanlığında 4 bin 625 personel fişlenmiş. Bu önemli bir sayı. 28 Şubat sonucu eğitim ve çalışma hayatından mahrum bırakılanları, disiplin cezası alanları ve fişlemeleri tespit etmeye çalıştık. Dönemin aktörlerinin yargılandığı bir süreçte, hala mağdurların sayısının bilinmemesi büyük bir eksiklik. Bu kapsamda raporumuz bir ilk” dedi.

Yorumlara Git

SOLOTÜRK’ten Belçika’da gövde gösterisi!

İran, Siyonist rejim gibi bir suçlunun asla nükleer silaha sahip olmaması gerekir diyerek açıkladı!

Kassam Tugayları’ndan İsrail’e ağır darbe! Çok sayıda İsrail askeri öldürüldü

Brezilya X’e 5 gün verdi!

Esed yurtdışına kaçan milyonlarca Suriyeli için genel af çıkardı