AKİT MENÜ

Gündem

Cemaatin Masonik yapısı ortaya çıktı

Bolu F tipi Cezaevi’nde görüştüğümüz gazeteci yazar Şükrü Sak, “Yargıtay’ı da ele geçiren paralel örgüt, dindarlara kin ve husumetini, peş peşe onayladığı dava dosyaları ile gösterdi. Bunların Masonik bir örgütlenme modeli içinde olduğu bugün ortaya çıkmıştır” dedi.

2014-03-03 11:52:47

MURAT ALAN’IN RÖPORTAJI  - Yıllardır Gülen cemaatinin ülkeyi ele geçirmek istediğini yazan gazeteci yazar Şükrü Sak’la tutuklu bulunduğu Bolu F Tipi Cezaevi’nde görüştük. Son dönemde karara bağlanan İslami davaların tamamının Pensivanya’dan onaylı olduğunu vurgulayan Sak, Hizb-ut Tahrir davası, Mustazaf-Der’in kapatılması, Elazığ İhya-Der ve Adıyaman Vahdet-Der ile İBDA davalarında paralel örgütün yargı yapılanmasının önemli bir rol üstlendiğini söyledi.  

ABD ve İsrail’in paralel yapılanma aracılığı ile Türkiye’ye operasyon yaptığını vurgulayan Sak, sorularımıza şu cevapları verdi:  

KİNLERİNİ GÖSTERDİLER

Akit: Uzunca bir süredir Gülen cemaatinin hukuku Müslümanlara karşı silah olarak kullandığını iddia ediyorsunuz.

Şükrü Sak: Hukuku Müslüman gruplara karşı kullanma noktasında, bu “cemaatin” 28 Şubat darbecilerinden  geri kalır yanı yok. Hatta fazlası var.

Akit: Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Şükrü Sak: Gayet somut örneklere dayanarak söylüyorum; 2011’de bir “gece yarısı operasyonu” ile Yargıtay’ı ele geçiren bu örgüt, Müslümanlara olan kin ve husumetini, peş peşe “onayladığı” dava dosyaları ile gösterdi.

Akit: Hangi dâvâlar?

Şükrü Sak: İBDA çizgisindeki Müslümanların dâvâları, Hizbullah ve Hizb-ut Tahrir çizgisindeki Müslümanların dosyaları. Benim bildiğim; 5 ayrı İBDA dosyasında, -çoğu 28 Şubat’tan kalma- yaklaşık 100 kişi, Hizb-ut Tahrir davasında 300 kişi, Hizbullah çizgisinde de, Mustazaf-Der’in kapatılması, Elazığ İhya-Der ve Adıyaman Vahdet-Der dâvâları... Bunların hepsi, bu malûm örgütün Yargıtay’ı ele geçirmesinin ardından 2012’nin Şubat ayında onayladığı dâvâlar...

Akit: Bunlarda “hukuk” değil, kin ve düşmanlık mı var?..

Şükrü Sak: Hizb-ut Tahrir. Adamlar, metod olarak silahlı mücadeleye karşı olmalarına rağmen, “silahlı örgüt kurmaktan” ceza aldılar. Üstelik eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un, “Bunlar felsefe olarak silahlı mücadeleye karşı” diye bilirkişi olarak rapor vermesine rağmen. Şimdi onlarla cezaevinde beraber yatıyoruz.

PENSİLVANYA’DAN ONAYLI

Akit: Başka?..

Şükrü Sak:
Hepsi aynı tarihten sonra onaylanan; 35 İBDA’cıya verilen isyan cezası, 33 İBDA’cının ceza aldığı Bandırma davası, 5 İBDA’cıya “ağırlaştırılmış müebbet” verilen dava, 8 İBDA’cıya 30’ar yıl verilen skandal dava ve benim de içine olduğum 6 İBDA’cı gazeteciye verilen “örgüt üyeliği” cezası... Bunların çoğu 28 Şubat’tan kalma davalar. Ve 2012’nin Şubat’ında, yargıya sızmış bu örgüt tarafından onaylanan davalar. Meğer “Yargıtay imamı” dosyaları Pensilvanya’daki hocaya onaylatıyormuş.

DERGİ KAPAĞINA MAHKEME RESMİ KOYMAK SUÇ OLDU

Akit: Ne var bu dosyada suç olarak, suç unsuru olarak?..

Şükrü Sak: “Gerekçeli karar”dan aynen okuyorum, bakın: DGM önünde fotoğraf çekmek, örgütsel kitap okumak, yasal bir dergiyi derginin yasal temsilcisine (Almanya temsilcisi M. Fişenkçi) göndermek, dergi kapağına mahkeme resmi koymak... DGM önünde slogan atmak...

Akit: Bunlardan dolayı mı örgüt üyeliği cezası aldınız?..

Şükrü Sak: Evet, üstelik bunlar normal gazetecilik faaliyetleri... Burada çok daha ilginç bir ayrıntı var, ki bence burası çok önemli, hele “yargı çetesi-Yargıtay imamı” gibi hususların bugün artık iyice netleşmiş olması, bizim iki sene önce anlatmaya çalıştığımız meseleydi, o da şu; yerel mahkeme bize; “yardım ve yataklıktan” 3 yıl 9 ay ceza vermişti. Yargıtay dosyayı aleyhimize bozdu. Yani dedi ki; “Bunlara az ceza vermişsiniz. Bunlara 3 yıl 9 ay değil, öğüt üyeliğinden 7 yıl 6 ay ceza vereceksiniz” dedi. Yerel mahkeme de Yargıtay’ın bu kararına uydu.

BAŞBAKAN ERDOĞAN TEHLİKEYİ GÖRDÜ VE KARARLI

Akit: Bir yazınızda Başbakan’ın “tehlikenin büyüklüğünü gördüğünü” söylüyorsunuz?...

Şükrü Sak: Evet, Başbakan tehlikenin büyüklüğünü gördü ve kararlı tavrını sürdürüyor. Fakat aynı şeyi “etrafındakiler” açısından söylemek çok zor. Düşünsenize “Yargıtay İmamı”, “Emniyet İmamı”nın görevinin oradaki polislere namaz kıldırmak olduğunu düşünenler var. Üstelik bu “espri” değil, gerçek. Tehlikeyi geçiştirmek, hafifletmek için yapılıyor bu.

Geçenlerde sol tandanslı bir hukukçu, bu bizim taraftaki “siyasi şuur” zaafını işaretleyerek aynen şunu söylüyordu; -ki bence de bu çok önemli- “Hükümet taraftarlarının cemaatçilere olağanüstü bir güveni vardı ve bu güven 7 Şubat sonrası bile sarsılmadı. Daha bir ay öncesine kadar böyle bir çatışmanın olamayacağına yemin edebilirlerdi. Buna karşılık cemaatin bu saldırıya yıllardır hazırlandığı çok belli.” Bunu söylüyor. Düşünsenize bir takım tedbirlerin “7 Şubat” sonrası alındığını, o zaman bu kadar ağır bir hasar vermezlerdi...

Akit: Bu “yargıyı” çok iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz...

Şükrü Sak: Evet, fakat kendi adıma değil de mensup olduğum siyasi çizgi (İBDA) adına, 25 yıldır Müslümanları bu “ajan yapılanma”ya karşı uyardığımızı... Ayrıca bu yapının da bizi çok iyi tanıdığını söylüyorum; bunlarla her türlü ortamda karşılaştık; siyasi şubenin işkencehanelerinde, mahkeme koridorlarında, Yargıtay dehlizlerinde, adliyede, Mülkiye’de her yerde yüz yüze, karşı karşıyaydık...


Yorumlara Git

İran, Siyonist rejim gibi bir suçlunun asla nükleer silaha sahip olmaması gerekir diyerek açıkladı!

Kassam Tugayları’ndan İsrail’e ağır darbe! Çok sayıda İsrail askeri öldürüldü

Brezilya X’e 5 gün verdi!

Esed yurtdışına kaçan milyonlarca Suriyeli için genel af çıkardı

İran’da İsrail ajanlarına büyük darbe