AKİT MENÜ

Aktüel

Doğuda çözüm seferberliği

Çözüm sürecinin başarısı için gönüllü olarak aktif rol üstlenip, bugünlerde bölge illerini dolaşan Refah’ın eski Bingöl Milletvekili ve kapanan Has Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Hüsamettin Korkutata, çözüm için bölgede adeta seferberlik başlatıldığını

Güncelleme Tarihi:


Yapılan bütün sabotajlara, provokasyonlara ve Doğan ile Demirören Grubu’nda köşe tutmuş ‘görevlilerin’ operasyonel haber ve yazılarına rağmen; kanın durması hususunda emin adımlarla yol alınıyor. Özellikle Kürt vatandaşların çözüm sürecine yönelik beklentisi dikkat çekiyor. Bu vesileyle sürecin başarısı için gönüllü olarak aktif rol üstlenen Refah Partisi eski Bingöl Milletvekili ve kapanan Has Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı Hüsamettin Korkutata’yla bir söyleşimiz oldu. Korkutata, Numan Kurtulmuş’la birlikte AK Parti’ye katılan isimlerden. Bugünlerde bölge illerini dolaşan, kanaat önderleriyle sürekli irtibat halinde olan Sayın Korkutata’nın izlenimleri ve anlattıkları kulak vermeye değer.
Anaların gözyaşlarının dinmesi için bir çözüm sürecine geçmiş durumdayız. Buradan başlayalım isterseniz.
Anaların gözyaşlarının dinmesi temennimizdir; fakat asıl olan bu gözyaşlarının bir daha akmamasıdır. Yani sürece kesin, geniş kapsamlı bir duruş getirmektir. Çünkü Kürt meselesi bugün ortay çıkmış bir mesele değildir veya terörle ortaya çıkmış bir mesele değildir. Doğu ve Güneydoğu’da Kürt meselesi yıllar yılıdır ertelene ertelene, bazı şeylere göz yumula yumula, sürgünler yapıla yapıla, baskılar yapıla yapıla, Takriri Sükun Kanunları... Şimdi bunlardan sonra terör doğmuştur. Yani terör Kürt meselesinin bir neticesidir.
YANLIŞ POLİTİKALAR
KÜRT MESELESİNİ DOĞURDU
Kürt meselesinin doğmasına kim sebep oldu?
Kürt meselesinin doğuşunun temel sebebi devletin yanlış politikalarıdır. Osmanlı’da, Cumhuriyet döneminde ilk anayasa yapılırken hiç böyle bir mesele yok. Sonrasında ulus devlet yapısının ve anlayışının getirdiği baskılar bu problemleri çıkarmıştır.
1925’lerden, 1930’lardan mı bahsediyorsunuz?
Evet. Çünkü ondan sonra ulus devlet insanları asimile etmek, tek tipleştirmek için politikalar geliştirmiştir.
Bu uğurda insanların mezardaki kafataslarını bile ölçmüşler.
Birçok şey yapılmış ve bunun neticesinde de karşı duruşlar söz konusu olduğunda ise mesele ertelenmiş. Sonra bakarız denmiş, bakılmamış. Derken bu kartopu gibi büyümüş büyümüş ve nihayet teröre dönüşmüş. Ha terörün de amacı yalnız Kürt meselesi mi? Terör için bir kere bir ortam oluştu mu o ortamda iç güçler, dış güçler, menfaatçiler, düşmanlar herkes bir araya gelir. Şer cephesi oluşur o zaman. Niye? Çünkü birçok devlet büyümemizi istemeyebilir.
ŞEHY EYÜP EFENDİ’NİN TELGRAFI
Evet…
Geçen gün Meclis’te bir araştırma yaptım. 1921 yılında Erzurum Milletvekili bir konuşma yapıyor. Diyor ki; “Yani siz buradaki Kürtler bir hareket mi yapıyor, acaba Ermenilerle işbirliği mi yapıyor?’ Böyle bir şayia var. Öyle bir şey yok. Buradaki insanların hepsi devletine, milletine bağlıdır.” Aşağıdaki milletvekilleri, “Nereden biliyorsun, dayanağın nedir?” diye bağırıyorlar. O da “TBMM’ye çekilmiş telgraflar var” diyor. Açıp telgraflardan birisini okuyor. Bu da dedemin büyük abisi Şeyh Eyüp Efendi’nin TBMM’ye çektiği bir telgraftır. Tarih 1921. Milletvekili kürsüden telgrafı okumaya başlıyor. Şeyh Eyüp Efendi’nin telgrafında şunlar yazıyor: “650 yıldır biz bu bölgede Türklerle beraber oturuyoruz. Gayet de rahatız, huzur içindeyiz, refah içindeyiz. Hiçbir sıkıntımız da olmadı; ama bizi Ermenilerle yakın gösteren bir anlayışı telin ediyoruz. Çok ayıptır ve abestir. Bizim dini anlayışımız, örfümüz ve adetimiz zaten böyle bir şeye manidir. Ayrıca bir TBMM kurulmuş, milletvekillerinin de kalkıp bu konularda konuşma yapması lazım. Bizim asla ve asla böyle bir şey yapmamız söz konusu değildir.”
Dedenizin ağabeyi bir nevi Meclis’i çıkarılmak istenen fitne konusunda uyarmış.
İşte 1921’de böyle bir şayia, baskılar var ki Şeyh Eyüp Efendi bu telgrafı çekiyor ve ondan sonra da Takrir-i Sükun Kanunu çıkıyor. Bazı insanlar yerlerinden alınıp başka yerlere götürülüyor. Baskılar yaşanmaya başlıyor. Arkasından 1925 olayı meydana geliyor. Yanlış politikalar, çıkarılan yanlış kanunlar, sürgünler, büyük aileler üzerine kurulan baskılar, maalesef dine yönelik büyük baskılar… İşte Kur’an kurslarının, Arapça’nın yasaklanması, insanların ancak mağaralarda, yeraltında dinini öğrenme imkânı bulması gibi, bütün bu şartları düşündüğünüz zaman buradaki insanları tabii ki canından bezdirmiş. Sonra diğer dönemlerde de insanlar uzun yıllar bu memlekette yahu ben Kürdüm diyemedi.
“BASKI VE HAKSIZLIKLAR
TERÖRÜ ARTIRDI”
JİTEMvari yöntemler?
Meclis Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu üyesiydim. 92’den 94’e kadar bunları inceledik. Şimdi o tarihlerde Türk ordusu, polisi yeni bir iş yapıyor. Yani dağda bir kısım terör yapan insanlar var. Bunlara karşı bir mücadele veriliyor. Asker bu mücadeleyi topyekûn yapmaya başladı. Çünkü terörle mücadeleyi bilmiyor.
Masumları da mı işin içine kattılar?
Terörle mücadeleyi bilmediği için gitti köyü yere serdi, adamlara dışkı yedirdi. Aldı köyün muhtarını çırılçıplak ayağından astı. Kimi insanı gelişigüzel baskı altında tuttu, öldürdü. Faili meçhulün haddi hesabı yok. Binlerce faili meçhul. Yahu nasıl faili meçhul olur? Bir yerde insanlar ölmüşse mutlaka onun bir faili vardır. Meçhul diye bir şey yok; ama insanlar devletten şüphe duymaya başladı ve daha çok terör artmaya başladı. Bu baskılar, haksızlıklar oldukça terör aşırı derecede artmaya başladı ve büyüdü. Öyle bir noktaya geldi ki baş edilmez bir duruma geldi. Hepsi devletin kendi hatasından kaynaklandı. Bazıları kasıttandır, bazıları da cahilliktendir. Devlet-millet kaynaşması bir tarafa ayrışması başladı o dönemde.
Dağa daha çok adam kazandırıldı.
Şimdi böyle olunca da terör 200 kişiden başladı, geldi on binleri buldu. İşte biz diyoruz her yıl 5 bin insan dağda. 30 bine yakın insan öldürülmüş. Demek ki 6 defa dağdaki bütün insanlar bitirilmiş, öldürülmüş; ama yerine birileri daha gelmiş. Yani bitirilmemiş. Şimdi devlet de, millet de, şehid annesi de, terörist annesi de anladı ki öldürmekle bu iş bitmiyor. Öldürmekle olsaydı 6 defa bitirildiğinde bir daha terör olmazdı. Onun için başka bir yol lazım.
“NE YAPABİLİRİZ DİYORLAR”  
Bingöl’ün evladı olarak size soralım; bölge halkının düşüncesi ve çözüme inancı ne durumda?
Bugünlerde bölgenin 5-6 vilayetini dolaştım. Her yerde herkes taşın altına elini koymak istiyor. Başbakan son zamanlarda “Gövdemi koyuyorum” diyor. Onlar da “Gönlümüzü, canımızı, her şeyimizi bu taşın altına koymaya hazırız” diyorlar. Çünkü ülkemizin de evlatlarımızın da geleceği buna bağlı. Kürtler ve Türkler olarak asırlardır bir arada yaşıyoruz ve kardeşçe yaşıyoruz. O kadar iç içe girmiş ki ayrılması söz konusu değil.
Bölge halkı sürecin başarısı için eyleme mi geçmiş?
Bu halk makul bir halktır. Hem dinine hem de memleketine bağlıdır. Evet anormal şartlar, yanlışlar PKK’yı büyütmüştür; ama halk yine de birlikten ve beraberlikten yanadır. Bugün ise halk ciddi bir umut içindedir ve bunun için sürece kalıbını koyuyor, canını koyuyor. Malını mülkünü, her şeyini feda etmeye hazır.
Ne diyorlar size temaslarınız esnasında?
Onlarla konuşurken “Ne yapabiliriz, elimize taşın neresine koyacağız?” diyorlar.
Görev mi almak istiyorlar?
Siz herkes elini taşın altına koyun diyorsunuz ya ve Başbakan bunu diyor ya vatandaş da “ne yapayım?” diye soruyor. Kimse kaş yaparken göz çıkarmak istemiyor. Dediklerim toplum önderleri,  akıl daneler, bölgenin ileri gelenleri. Yani insanlar yanlış yapmaktan korkuyor; ama süreç daha ciddi şekilde halka anlatılırsa herkes bir şey yapmak istiyor. Ben de her gün bu konularda ulaşmaya çalışıyorum insanlara. Diyorum ki, en azında yanındaki bir insanın fikri farklıysa onun fikrini düzeltmeye çalış. Herkes göreve hazır. Çünkü muazzam bir ortam var. Bu büyük bir fırsattır. Bu ülkede elini taşın altına koymak, meseleye sahip çıkmak herkesin görevidir. Eğer bunu yapmazsak inanıyorum ki yarın çocuklarımız dedelerinin yakasına yapışacak. ‘Nedir yani! Niçin böyle yaptınız?’ diye.
Zemin son derece uygun.
İslâm’ın getirdiği en büyük nimet kardeşlik nimetidir. Bundan istifade ederek birlik ve beraberlik içinde birbirimizin haklarını koruyarak yanlışları düzeltmeliyiz. Devlet geçmişte kendi ayağına baltayı vurdu. Şimdi artık hükümet kendi ayağına balta vurmamaya ve mikropları yok etmeye çalışıyor. Hepimizin bu hükümetin yanında olmamız lazım. Bu sürece elimizden gelen katkıyı sağlamamız lazım.
“BU SÜREÇ ÇOK FARKLI”
• Geçmiş dönemlerde de silahların susması için çeşitli girişimlerde bulunuldu. Bu çözüm sürecinin diğerlerinden bir farkı var mı?
Birçok insan terörün olmamasını ister. Geçmiş hükümetler de isterdi; ama bir kere böyle güçlü bir hükümet olmadı. Böyle iradeli bir başbakan da olmadı. Bir de ortam değişti, şartlar değişti. Ayrıca asker, polis bu konuda eğitildi. Şimdi aynı asker operasyona çıktığında köylülere aynı hakareti yapmıyor. Bu çözüm sürecinin diğerlerinden çok büyük bir farkı var.
• Nasıl bir fark bu?
Bu çözüm sürecinde ülkeyi yöneten bir Başbakan diyebiliyor ki; “Baldıran zehiri olsa içeceğim. Her ne pahasına olursa olsun bunu yapacağım.”
• Bu Başbakan’ın samimiyetini ve kararlılığını mı gösteriyor?
Evet. Bu çok önemli bir şey. Devleti, hükümeti yöneten bir Başbakan bunu söylüyorsa bu samimidir. Çünkü bu rant ve risk meselesidir. Bugüne kadar birçok hükümet ranttan ve riskten korktuğu için bu işin üzerine gidemiyordu, risk alamıyordu.
• Başbakan bu riski almış durumda.
Başbakan samimi olarak anladı ki bu ülke bu kamburla ilerleyemez. Çünkü Kürt meselesi büyük bir kamburdur.
• Kamuoyunun sürece desteği ne durumda?
Bana göre hükümet kamuoyunu fevkalade iyi bir şekilde arkasında aldı. Türkiye’de de ilk defa böyle olumlu bir hava var. Kamuoyu desteği iyi durumda. Bütün fitnecilerin konuşmalarına, fitillemelerine, pohpohlamalarına, mağdur edebiyatlarına rağmen…
• Muhalefetin tavrı için ne diyebiliriz?
Muhalefetin tavrını iyi görmüyorum. MHP’nin eskiden beri ayrımcı bir politikası var. BDP ne kadar ırkçılık yapıyorsa o biraz daha fazlasını yapıyor.
• CHP?
CHP de ulusalcılık yapıyor. Ulusalcılık da bir nevi ırkçılıktır. Bu dönemde CHP’nin eline dünyanın en büyük fırsatı geçmişti ama değerlendiremedi.
• Nasıl bir fırsat olacaktı bu?
Dersim meselesini bile sahiplenemedi. Diğer konularda da ulusalcı bir çizgide hareket edip ırkçılık yapıyor. Muhalefet katkı sunmuyor. ‘Açık çek verdim’ diyor. Daha ortada bir şey yokken bağırıp çağırıyor. Çek verdiysen bir bekle bakalım. İş yapılsın, tahsil edilsin, teşekkür edilsin sana; ama bunların hiçbirisi olmadan eğer sen her grup toplantısında bu kadar kamuoyunu germeye çalışıyorsan bu katkı değildir. BDP bu defa iyi hareket ediyor. Hakikaten kendisinden beklemediğim kadar BDP aklıselimle hareket ediyor.
• BDP’yi töhmet altında bırakan sızdırma olayı var.
Kimin yaptığı çok önemli değil. Başbakan “Herkes testten geçecek” dedi. Bana göre bu süreç testten geçti. Şimdi sabotajın, yapılan açıklamaların süreci ne kadar etkileyip etkilemediği ortaya çıktı. Kamuoyunu etkilemedi. Kamuoyu dedi ki; ‘Bu tutanaklar doğruysa da yanlışsa da bu açılım olmalı ve süreç hayırla neticelenmeli.’ “PKK HİÇ BU KADAR ÇÖZÜME YAKIN DEĞİLDİ”
Bu sürecin sekteye uğramadan başarıya ulaşma şansı nedir?
İlk defa bu kadar büyük bir şans görüyorum. Niye? Herkes artık öldürmekle bu işin olamayacağına inandı. PKK da, Öcalan da buna inandı. Dışarıdaki tahriklerin veya onların ajanlarının burada yapacağı provokasyonların dahi artık herkes farkında. Provoke edileceğini şimdiden görüyor. Evet, bu bazı provokatif hareketler olabilir diyor. Buna göre hazırlıklı. Dolayısıyla bazı hareketler olsa bile etkilenmiyor. Onun için vatandaş etkilenmediğine göre, demek ki inşallah başarıya ulaşacak. İkincisi, PKK da çözüme hiç bu kadar yakın değildi.
PKK da çözüme hazır mı?
Hazır görünüyor. BDP de bu kadar yakın değildi. Hükümet de aynı şekilde. En büyük şans hükümetin bu konudaki kesin, samimi tavrıdır. Bugüne kadar bir başbakan çıkıp meydanlarda, kardeşim ben bunu neye mal olursa olsun halledeceğim dememiştir. Bu konuda en samimi insan Erbakan’dı; fakat Erbakan’ın elinde imkânı yoktu. Erbakan bir partiydi; ama karşısındakiler onun iki katıydı. Asker bu noktada değildi. Şimdi bölgedeki birçok asker diyor ki, evet biz o zaman yanlış yaptık. Ses bombaları attık, insanlara zulmettik diyor. Şimdi herkes farkına vardı.
Asker de çözüme hazır.
O da hazır. Bizim yanımızda Kuzey Irak da bu çözüme hazır. Bu çok önemli. İran’dakiler de, Irak’takiler de, Suriye’dekiler de hazır. İnanıyorum ki bu defa hiçbir şeye aldırmadan yürürsek bu işi çözeriz. Bu iş çözülürse Türkiye füze gibi fırlar ve çok kısa zamanda dünyadaki süper güçlerin arasına girer. Çünkü bu potansiyeli vardır. Hepimiz için bu bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirelim. Yarın başımızı taştan taşa vurmamak için bugün titreyip kendimize gelelim.

Yorumlara Git

Almanya’da sistematik ayrımcılık! Müslümanlara ve siyahilere yeni moda ırkçılık

Polis katili alçağın kabarık sicili ortaya çıktı

Barış Boyun Çetesi'ne üye çocuklar bataklıkta! Ayrılmak isteyen ölür!

Antalya'da hissedilen deprem meydana geldi

ABD Başkanı, Cuellar'ı rüşvet ve kara paradan affetmişti Trump sırtından fena vuruldu