Aktüel
PKK'dan tutuklanan Gökalp Lancet'ten çıktı
Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi Dr. Şeyhmus Gökalp'ın 20 Ağustos 2016'da The Lancet’te yayımlanan, Türkiye'yi ve Mehmetçiği karalayan Cizre Raporu'nun mimarı olduğu ortaya çıktı.
Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu üyesi Dr. Şeyhmus Gökalp, 20 Ağustos 2016'da The Lancet’te yayımlanan, Türkiye'yi ve Mehmetçiği karalayan Cizre Raporu'nun mimarı. Gökalp, raporu Avrupa Birliği fonlarıyla kurulan Türkiye İnsan Hakları Vakfı üyesi olarak hazırladı. Vakfın o dönemki başkanı ise, Demokratik Toplum Kongresi'ndeki faaliyetlerinden dolayı tutuklanan Gökalp'in serbest bırakılması için açıklamalar yapan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'ydı.
Şeyhmus Gökalp, 20 Kasım’da KCK örgütlerinden Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) yönelik operasyonda tutuklandı. DTK, güneydoğuda sözümona özyönetim kurmayı, öz savunma güçleri oluşturmayı ve özerklik bayrağını dalgalandırmayı hedefliyordu. İşte o yapı içinde bulunduğu iddiasıyla 4 arkadaşıyla birlikte yargılanacak.
Gökalp, aynı zamanda Türk Tabipler Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu üyesi, yani Şebnem Korur Fincancı’nın ekibinden. Hendek savaşları başladığında, ikisi de TİHV (Türkiye İnsan Hakları Vakfı) üyesi olarak Cizre’de beraber faaliyet göstermiş, insan hakları ihlalleri yapıldığı iddiasıyla Türkiye Cumhuriyeti ve TSK’yı karalayan zehir zemberek bir rapor hazırlamışlardı. Fincancı TİHV başkanı, Gökalp de raporun yazmanıydı. Rapor 15 Eylül 2015 tarihinde yazıldı bitirildi, sipariş sahibi mercilere gönderildi!
Sonra allanıp pullandı, ABD Boston merkezli PHR (Physicians for Human Rights - İnsan Hakları için Hekimler Örgütü)’den vize aldı ve rapor 9 Ağustos 2016’da PHR tarafından yayınlandı! Gökalp ve Fincancı'nın Cizre raporunun yeni adı “Türkiye’nin güneydoğusunda kuşatma altında sağlık hizmetleri”ydi. Sokağa çıkma yasağının adı kuşatma olurken, kuşatanlar Türk askeri, polisi, güvenlik güçleri ve TC devleti, kuşatma altındakiler de özyönetim direnişçisi Kürt halkı diye tanımlandı!.. Aradan 10 gün geçti geçmedi, bu kez ünlü ve saygın The Lancet’in 20 Ağustos 2016 tarihli, 732. sayısında, şunuş yazısında raporun tanıtımı yapıldı. “Health-care Crisis in Turkey – Urgent Actions Needed : Türkiye’de sağlık hizmeleri krizi - Acil Eylemlere ihtiyaç var” başlıklı bölümde gözlemcinin ağzından “Sonunda içeri girdiğimizde, acil servis bir askeri üs gibiydi. Duvarlarda kum torbaları, her yerde silahlı adamlar vardı. Hastane değil, kaleydi…” alıntısı ile başladı ve şöyle devam etti:
“Cizre, Türkiye’nin güneydoğusunda sakin bir ilçe. Türk güvenlik güçleri tarafından son bir yıl içinde kışkırtılan yaygın ağır insan hakları ihlalleri, sağlık krizi iddiaları, İnsan Hakları için Doktorlar (PHR) tarafından 9 Ağustos'ta yayınlanan yeni bir raporda kapsamlı bir şekilde belgelendi. Türk Hükümeti ile Silahlı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasındaki çatışmanın Temmuz 2015'te patlak vermesinden bu yana, Türk yetkililer Türkiye'nin güneydoğusunda sokağa çıkma yasağı olarak bilinen 24 saatlik bir dizi kuşatma uyguladı. Rapor, sokağa çıkma yasaklarının askeri işgale, sağlık kurumlarına ve sağlık çalışanlarına saldırılara ve sağlık hizmetlerine erişimin engellenmesine yol açtığını belirtiyor. PHR raporu, Türk Hükümeti'nin uluslararası insan haklarını koruma konusundaki yasal yükümlülüklerini yerine getiremediğine işaret ediyor ve Türk Hükümeti'nin ‘hukuka aykırı uygulamaları derhal durdurmasını ve yasaklamasını’ tavsiye ediyor.”
Şırnaklı hekim: Yanlış ve düşmanca bir yayın
Şırnak Devlet Hastanesi Genel Sekreteri Dr. Yunus Emre Danış, dergide yer alan ithamlara yanıt verdi. The Lancet’te Aralık 2016’da yayımlanan cevapta “Bu yayının dezenformasyon olduğuna, kasıtlı olarak yanlış ve düşmanca olduğuna inanıyorum” diyen Dr. Danış, sokağa çıkma yasağı ilan edilen 4 Eylül 2015 günü nöbetçi olduğunu ve yaralılara nasıl yetişmeye çalıştıklarını aktardı, “Türkiye hakkında yazarken bunları dikkate alın” uyarısında bulundu.
"Erdoğan değişti böyle değildi"
The Lancet, bir yıl geçmeden, 6 Mayıs 2017’de geniş bir makale daha yayımladı. Derginin kıdemli yazarlarından Talha Burki imzasıyla çıkan yazının başlığı “Erdoğan döneminde Türkiye’de sağlık hizmetleri”ydi. Yazar, Erdoğan’ın sağlık politikalarını 2013 yılında yazdığını ve o yıl nasıl övdüğünü hatırlattı:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile ateşkesi yürüttüğü ve görünüşe göre son otuz yılda binlerce kişinin hayatına mal olan bir iç çatışmaya son verdiği yıldı. 2016'nın ortalarında, güneydoğu sakinlik belirtileri gösteriyordu. Ancak 15 Temmuz 2016 olayları tüm ülkede yankı buldu. Ordunun bir kesimi darbe girişiminde bulundu. 249 Türk öldü ve 2100 yaralandı. Hükümet kontrolü tekrar ele geçirdikten sonra olağanüstü hal ilan etti. Darbe sonrası tasfiye, 130.000 kişinin işlerinden atılmasına ve yaklaşık 50.000 kişinin tutuklanmasına neden oldu.”
Şırnak Tabip Odası başkanı sahnede
Makale, 15 Temmuz’dan sonra sağlık hizmetlerinin de kötüye gittiğini iddia ederek devam etti ve söz Şebnem Korur Fincancı ile Şeyhmus Gökalp’in raporunu taşıyan PHR analizlerine geldi. Bu kez sorun işten atılmalardı! PHR yöneticisi Christine Mehta, New York’tan konuşmuş ve “Ülke içinde tasfiyenin çok ileri gittiğine dair yaygın endişeler var. Güneydoğuda, muhalif veya devlet karşıtı olduğuna inandıkları için doktorların işten çıkarıldığını görüyoruz” demişti. Kanıt olarak da şu örneği verdi:
“24 Nisan 2017'de Cizreli bir doktor olan Serdar Küni, Kürt milis mensubu hastaları tedavi ettiği iddiasıyla terör örgütüne destek sağlamaktan suçlu bulundu.”
The Lancet yazarının dert ettiği Dr. Serdar Küni, Şırnak Tabip Odası Başkanı oldu ve geçen hafta terör örgütüne üye olmak suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Hendek bitti pandemi verelim
Hendek savaşları, PKK’nın hezimetiyle sonuçlandı, bu kez pandemi ve alınan önlemler sağlık-hizmetinde eksik ve yanlışlar yazı konusu oldu. 7 Kasım 2020 tarihinde The Lancet’te Kaya Genç imzasıyla yer alan makalenin başlığı “Türk Tabipleri Birliği siyasetçilerle çatışıyor.”
Adı geçen yazı, TTB’de Fincancı dönemini ele aldı ve “Türkiye'deki siyasi liderler, ülkede doktorların en büyük meslek kuruluşuyla çatıştı. Bu sonbaharda, Türkiye'de tıp camiası iki zorlu savaşla karşılaştı: Biri artan Kovid-19 vakalarına karşı, diğeri de hükümetin Türk Tabipler Birliği'ne (TTB) saldırısına karşı” diyecek kadar ileri gitti. The Lancet, TTB ve Fincancı övgüsünü kovid önlemlerine şöyle bağladı:
Yine sayılar eksik teranesi
“(Erdoğan’ın) Eleştirileri son iki gelişmenin sonucuydu: Birincisi, Kovid-19 verileriyle ilgili olarak hekimler ve Türk Hükümeti arasında aylarca süren bir kamuoyu tartışması; ikincisi, saygın bir insan hakları savunucusu ve adli tıp profesörü olan Şebnem Korur Fincancı'nın 27 Eylül'de TTB'nin yeni lideri seçilmesi. Fincancı'nın önceki insan hakları çalışmalarında attığı tivitler, ‘terörizme verdiği desteğin’ kanıtı olarak yayınlandı. TTB'nin 65 yerel şubesinden 21'i, yeni başkanın istifa etmesini talep eden bir açıklama yaptı.”
Yazıda, TTB’nin önceki Başkanı Sinan Adıyaman’ın da muhalif olduğu belirtildikten sonra TTB’nin 14 Eylül'de denediği ‘Yönetemezsiniz, tükeniyoruz’ kampanyası ve Fincancı’nın kurduğu performans raporlarına övgü yer aldı.
Terör örgütü üyesi çıktı
Terör örgütü üyeliğinden 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılan Şırnak Tabip Odası Başkanı Dr. Serdar Küni, 2018 Genel Seçimlerinde HDP’nin Şırnak’ta 4. sırada gösterdiği milletvekili adayı oldu. Hendek savaşlarının en yıkıcı günlerinde HDP’li belediyenin kurduğu Bişeng Sağlık Merkezi’nde yaralı PKK/YPG’li teröristleri bir an önce Türk askerine, polisine ateş açmaya hazır hale getirmek üzere çalıştı, güvenlik güçleri aleyhine hazırlanan insan hakları raporuna malzeme sağladı.
Fincancı ekibinden
Şırnak Tabip Odası Başkanı Serdar Küni, HDP kimliğinin yanısıra TTB’nin başındaki Şebnem Korur Fincancı'nın ekibinden. Halen TTB Merkez Kongre delegesi olan Dr. Küni, PKK/YPG'ye verdiği sağlık hizmetlerinin ardından HDP’den milletvekili adayı gösterildi. 2018 Haziran seçimlerinde Şırnak’ta HDP’den dördüncü sırada aday gösterildiğinde propagandasını şöyle yapıyordu: Cizre’de PKK/YPG kalkışmasını “Özyönetim direnişi” diye övdü, operasyonlar için “İnsan hakları ihlali”, teröre karşı mücadele edilen son 40 yılı “Savaş dönemi” diye adlandırdı. Hakkında “Operasyonlara karşı dik durdu” referansı verildi.
Seçimlerdeki başka bir övüncü ise, açılım döneminin son yılı 2015'te Cizre’de Referans Merkezi’ni kurmuş olmasıydı. Bu merkezin açık adı, Batı'nın STK fonlarıyla desteklenen Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Dünya İşkenceyle Mücadele Örgütü (OMCT) ortaklığıyla oluşturulan İnsan Hakları Savunucularının Korunması için Gözlemevi’ydi. Merkez, bölücü faaliyetleri ve terör örgütü üyelerine yardım ve yataklık yapıldığı şüphesiyle kapatıldı.
Küni 19 Ekim 2016’da “örgüt üyesi olduğu iddia edilen kişileri tedavi ettiği ve örgüt üyesi olduğu” gerekçesiyle tutuklanmış, Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesinde, “örgüte yardım etmek” suçlamasıyla 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmıştı. Ancak karara itiraz edildi ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bozuldu. Hapis yerine tahliyesine hükmedildi. 25 Nisan 2018’de yerel mahkemece dava yeniden görüldü. Küni bu kez örgüte yardım değil, bizzat örgüt üyeliğinden hüküm giydi ve Şırnak 2. Ağır Ceza Mahkemesince 4 yıl 2 ay hapis cezası verildi.
Özyönetim yerini pandemi mücadelesine karşı duruş aldı
Serdar Küni, 20 Kasım’da kesinleşen 4 yıl 2 ay hapis cezası kararından önce, hendekler ve insan hakları konusunu kapattı, pandemi hakkında devlete ithamlarda bulunmaya başladı. Şırnak Tabip Odası başkanı olarak, 1 Haziran’dan önce sokağa çıkma yasaklarına karşı çıktı. Sonrasında “Tedbirler gevşetildi, salgın yaygınlaştı” diye Sağlık Bakanlığı uygulamalarından yakındı. Son olarak da katıldığı kanal yayınlarında “Salgın rakamları gizleniyor, tükeniyoruz” iddiasını dillendirdi.
TİHV KURUCUSU HDP’LİLER
Cizre raporunu hazırlayan Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), AB fonlarıyla kurulmuş ve beslenen bir NGO. Kurucuları arasında HDP’nin terör tutuklusu eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan tutun da firari HDP milletvekili Osman Baydemir’e, uluslararası ilişkileri malum CHP’li Sezgin Tanrıkulu ile TTB’nin başına getirilen Şebnem Korur Fincancı’ya kadar isimler yer alıyor.
The Lancet'in de üstü var
Lancet ismi, elbette Şırnak-Cizre’de DTK’lıları haber yapmakla meşgul değil. Diyabet, gastorenteroloji, çocuk ve ergen sağlığı, vb. alanlarda hakemli tıp dergileri, yayınları var. Ancak bu kadar da değil. Lancet bir Elsevier markası. Yani onun da üstü var. O Elsevier ki, Hollanda’nın denizlere ve Avrupa’ya kök söktürdüğü 1500’lerde yayınevi olarak kurulmuş. Bugün 20 bin üzerinde ürün çeşidiyle bu kez bilim dünyasına yön veriyor. Hedefleri için kutsal bir tanımları var:
“Hedefimiz insanlık namına bilginin sınırlarını genişletmektir” diyorlar. Ama hemen beraberinde aslında küresel bir hizmet ağını temsil ettiklerini şöyle ifade ediyorlar: “Elsevier, kurumlar ve profesyonellerin insanlığa fayda sağlamak üzere sağlık sektörünün geliştirmesi, bilimi açık hale getirmesi ve performansı artırmasına yardımcı olan küresel bir bilgi analiz şirketidir.”
Hedef kitle bilim dünyası
Hedef kitlenin ilk sırasında doktorlar ve eczacılar var. Sonrasında biyoloji, sosyal bilimler, fizik bilimleri yerini alıyor. Kendilerin, işlerini tanımlamak için diyorlar ki:
(Sağlık Bilimleri) Çok kanallı yaklaşımımızın tıp araştırmacıları, doktorlar ve diğer sağlık uzmanlarıyla işbirliği yapmanıza nasıl yardımcı olabileceğini keşfedin. Elsevier makale tekrar baskıları ilaç şirketlerine kitlelerine ulaşma ve ürün mesajlarını destekleme şansı verir
(Sosyal Bilimler ve Fiziksel Bilimleri) Küresel çapta 16 milyon bilim adamı ve profesyonel tarafından kullanılan Scopus, Mendeley ve ScienceDirect gibi önemli platformlarla birlikte sağlanan daha fazla öncü araştırma yayını ile hedef piyasanızla doğrudan etkileşim ve işbirliği imkânları sunarız.
(Yaşam Bilimleri) Alanlarında önde gelen bilim adamları ve araştırmacılara yönelik ısmarlama reklam çözümlerimizle biyolojik bilimlerin dünyasını keşfedin