AKİT MENÜ

Gündem

Asıl adı “soysuz” olan medya nedir?

Bugünkü gazetemizin Okur Postası sayfasında "Twitter özgürlük müdür?" başlığı altında yazan Ömer Muhtar Yılmaz, "şimdi bu sosyal denen ama asıl adı 'soysuz' olan medya nedir? Özgürlük sahası mı? Soruyorum size yalan atmak özgürlük müdür, peki yalana kananlar da özgürlüklerini kullandıklarından mı kanmışlardır?" ifadelerini kullandı.

İŞTE O YAZI:

Bu yazıyı; düşünmekten yoksun kitlenin, özgürlüğün anlamını kavrayamayan yasakçı kafaların çıkıp çıkıp özgürlük diye zırvalamasına tahammülüm kalmadığı için yazıyorum. Yoksa ne sosyal medyaya ne de özgürlüğe karşı olduğum yoktur, sosyal medyaya da hakim değilimdir.

Sorum net. Acaba bu ağızdan düşmeyen “sosyal medya da sosyal medya” diye dillere pelesenk edilen program hakikaten özgürlük müdür?

Şöyle bir bakalım bu meşhur özgürlük sosyal medyasının yaptıklarına; 2013 yılında farklı isimler üzerine açılmış farklı sayılarda hesaplar neticesinde tivitırdan “feysbuk”a da sıçrayan parçalanmış ceset resimleri gördük. Aman Allah’ım! dedik bu da nesi, bunu yapan polis hiç mi vicdan sahibi değil de hizmet ettiği amaç doğrultusunda insanları parçalamış, çünkü bize göre hükümeti temsil eden polisler değildi bunları yapan. Bu azmış ve ortalığı birbirine katanların kaynağına hizmet eden örgüt mensubu polis kıyafeti giymiş kiralık beyinleriydi. Biz bunlara kızmış ve polislerin temsil ettiği kurum açısından güven vermesi gerekirken nasıl olur da davaları uğruna böyle vicdansızlıklar yapabildiklerine şaşırmış ve sinir küpüne dönmüştük.
 
Ölü sayıları ve isimleri gırla gidiyordu aman Allah’ım! İstanbul un pek çok semti kan gölüne dönmüştü ve “sosyal medya”nın haberine göre de haber kanalları bunları çekmiyordu! Biz de merakla takip ediyorduk acaba ne oluyor? Nasıl oluyor? neden kimse ses edemiyor? İstanbul daki dostlarımız bizi arayıp neden yardım istemiyor ya da dert yanamıyor diye çileden çıkıyorduk. Acaba onlara da mı zarar gelmişti?!

Sırtı parçalanmış bir çocuk vardı, ölmüş kızlar vardı, ölmüş küçücük çocuklar vardı…. Bunlar öylesine gerçekti ki resimleri bile vardı birer birer….
 
Gece Vali Bey çıktı ve bir konuşma yaptı. Nitekim netice şu oldu, o dolaşan resimlerin her biri dünyanın çeşitli yerlerindeki eylemlerden ya da trafik kazalarından birer kare ve tamamen bilinçli olarak, insanları kandırmak amacıyla ortaya saçılmıştı.

Şimdi bu sosyal denen ama asıl adı “soysuz” olan medya nedir? Özgürlük sahası mı? Soruyorum size yalan atmak özgürlük müdür, peki yalana kananlar da özgürlüklerini kullandıklarından mı kanmışlardır? Yani kandırılmak, özgürlüğün bir parçası mıdır? Benim bildiğim hak kavramı, başkasının hakkının başladığı yerde biter ve bence herkesin de istediğini doğru şekilde alma hakkı vardır. Doğruyu isteyene yanlışı verirseniz özgürlüğünüzü kullanmış olmazsınız, karşınızdakini kullanmış ve kandırmış olursunuz. Bu da şereften yoksun bir harekettir ve özgürlükle uzaktan yakından alakası yoktur hatta bunun bir adı da vardır; “yalancılık”.

Yine bu “soysuz medya” ürünü vukuatlardan bir başkası: Girin bu tivitıra hesap isteği yapın, sizden tek istediği e-mail adresidir. Ve istediğiniz kişinin şifresini bildiğiniz herhangi bir e-mail adresi üzerine hiç alakanız olmadığı bir isim kullanarak hesap açabilirsiniz. Ve ola ki halka açık wi-fi sahası kapsamındaysanız ve de imei numaranız kayıtlı değilse ya da sürekli değişen bir imei numaranız varsa, telefonunuz sürekli değişiyorsa bu tivitır hesabından sizi bulmak adeta imkansızdır, suçüstü olmadıkça.

İşte bu hesaptan artık istediğiniz kişinin şahsına veya ailesine hakaret ya da küfür edip sayıp dökebilirsiniz, montajladığınız fotoğrafları paylaşabilirsiniz. O kişi adına bile hesap açar kendinize kufredebilirsiniz, fanteziniz size kalmış. Yani “siz kimsiniz ?” “hiç kimse” belki de yoksunuz hatta. Fakat hedef net, küfür edilen kişi de ailesi de gerçek ve ortada. Soruyorum tekrar, bu “soysuz medya” özgürlük müdür? Kim olduğu belli olmayan onlarca beyinsizin çıkıp topluma mâlolan şahıs ya da kurumlara küfür etmesi özgürlük müdür ? Yahu birine küfür etmek özgürlük müdür ? Özgürlük kişinin kimseye bağımlı olmadan dilediğini yapabilmesiyse, birini öldürmek de mesela özgürlük kapsamına girmez mi bu doğrultuda (Elbette gayriciddi bir sorudur bu). Gerçi kaldı ki olmayan isim ve hesabın özgürlüğünü tartışmak bile gereksiz !

Kısacası bu tivitır denilen amblemi de beyni de kuş olan program, tamamen yalancıların, iki yüzlülerin, şereften mahrum kalmışların, kimliksizlerin yaşam alanı olmuş ve bizim toplumumuza da yeterince zarar vermiş ve vermeye de devam etmektedir. Bana kalırsa bu “çapulculardan” ofis falan istemeye de lüzum yoktur kaldı ki isteyen herkes başkaları adına hesap açıp yalanlarla halkı aldatmaya çalışmaya devam edebilecektir. Şayet kimlik numarası kullanarak şahsi hesaplar açılma şartı gelirse pek tabii bu uyduruk program ülke içinde yaşamına devam edebilir. Ya da açık olan hesaplar ülkemizin pek çok yerine kurulan bilişim merkezlerinde kimlik gösterilip onaylatıldıktan sonra yayına devam edebilir. Ve hatta Türkiye Cumhuriyeti olarak herkesin açık seçik kimliklerinin ortada olduğu bir sosyal medya bile üretilebilir, bizim karşısında olduğumuz şey özgürlük değildir ki. Bu zıvanadan çıkan yalancı ve kimliksizlerin önüne geçebilmektir. Ve özgürlüğün tanımını insanca kullanıp anlayan nesillerin özgürce yetişmesidir. Konuyu dağıtmayalım, dediğim gibi insani özgürlüğün sonuna kadar destekçisiyim fakat bu çözümler de çok külfetli olduğu için, program da gereksiz olduğu için direkt defetmemiz en doğru karardır.

Defedilebilir, çünkü özgürlükle uzaktan yakından ilişkisi de yoktur. Özgürlük yalancılık değildir, özgürlük hakaret değildir, özgürlük küfredip montajlamak değildir, özgürlük hayalet olup başkalarına tekme tokat dalmak değildir. Yahu bu özgürlük diye bağıranlar; daha dün meclisi dini vecibesini özgürce  yerine getiren hanımefendilere zindan etmek istemediler mi?  Siz de bunu okurken diyorsunuzdur “Ya Ömer Muhtar, kime neyi anlatıyorsun?! Bunlar özgürlüğü ne bilecekler!” Evet ne yazık ki bu ülkede insanlar inandıkları İslam dini gerekçe gösterilerek ilkokul-ortaokul-lise-üniversite eğitimlerinden alıkonulmuşlardı. Bu da çok enteresan bir gerçek. Şimdi gelinen noktaya bakıyorum da, başbakana falan sövülebiliyor cumhurbaşkanıyla dalga geçilebiliyor.. Neredeeen nereyee..

Konuyu fazla dağıtmadan, dün ile bugün arasındaki uçurumun hesabını yapmadan, özgürlüğü bağıran “yasakçıları” göz önünde bulundurmadan ille de özgürlükse bu özgürlük nasıl olabilir?  Birey kendi derdini, sıkıntısını kendisi olarak ve insan olarak insani bir şekilde, kimsenin de hakkına tecavüz etmeden belirttiği müddetçe “özgürlük” bahis konusu edilebilir. Ve bu ölçüde de dilendiği şekilde yaşanabilir, dilenen yapılabilir. Geri kalanlar? Çöp, defet gitsin.

• Ömer Muhtar YILMAZ / Akit Gazetesi Okur Postası

Yorumlara Git

Tarih belli oldu! Para kuleleri davasında sıcak gelişme

Çirkin iftiraya cevap gecikmedi! Daha ne kadar yerin dibine batacaksın Fatih Altaylı

S-400'e filan gerek kalmayacak! Türkiye füzenin kralını yaptı: Toplam 34 ülkeyi menziline alacak

Günlerdir merak ediliyordu: Narin soruşturmasında ısırık raporu sonuçlandı!

Böylesi ancak CHP’de olur! En başarısız iki başkandan cumhurbaşkanı adaylığı kavgası