AKİT MENÜ

Gündem

TTB terör örgütlerinin yandaşı gibi

TTB başta olmak üzere odaları meslek kuruluşu olmaktan çıkarıp, ideolojik bir malzeme haline dönüştüren zihniyetin önüne geçilmesi gerektiğini belirten Tabip-Sen Başkanı Dr. Nedim Uzun, terör örgütlerinin yandaşı gibi hareket eden TTB’nin hekimler nazarında bir meşruiyeti olmadığını söyledi.

Teröristlere verdiği desteği Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar vermeye, göz bebeği TSK’ya iftiraya kadar varan Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik sert tepkiler sürüyor. Kamuoyundan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasının yeterli olmadığına TTB’nin yeniden dizayn edilmesi gerektiğine dair sesler yükselmeye devam ediyor. Toplumun her kesiminin terör destekçilerine karşı gösterdiği kararlı duruş önemli. Ancak TTB’ye karşı sert söylemlerde bulunan tabiplerin açıklamaları daha da manidar. Tabip-Sen Başkanı Dr. Nedim Uzun ile terör destekçisi haline gelen TTB’yi ve yapılması gerekenleri konuştuk.

Türk Tabipleri Birliği terör destekçisi haline nasıl dönüştü?

TTB anayasal bir kuruluş. Tam tarifi 6023 sayılı TTB kanunu var. Kamu kurumu niteliğinde resmi mesleki kuruluş. Fakat yıllar içerisinde kontrolsüzlük ve denetimsizlikle birlikte hem işlevsiz bir hale geldi hem de kamu hekimlerinin üye mecburiyeti olmadığı ve seçimlere katılımı olmadığı için marjinal bir dar grubun etkisine giren yapıya dönüştü.

TTB yönetimlerinin terör örgütlerine alet olması da sadece bugünün konusu değil. Bu aslında uzun zamandır böyle. Hendek barikatları operasyonu yapılıyor, “koordinat veriyoruz devlet katliam yapıyor” dediler. Afrin’e harekat yapıyoruz, “savaş bir halk sağlığı sorunudur” diye açıklama yapıyorlar. Bugünlerde sınır ötesinde terör bataklığının kurutulması için ciddi bir mücadele veriliyor. Yine ortalığa farklı gayeyle çıkıyorlar.

Bir hekim olarak TTB hakkında teşhiste bulunabilir misiniz?

Bir hekim olarak görüntü üzerinden teşhis koymak bir kere bilimsel anlamda kabul edilebilir değil. İkincisi, şüpheniz varsa bile bunu ifade etmek için terör örgütünün kanalına katılarak Türkiye Cumhuriyeti’ni ve silahlı kuvvetlerini kimyasal silah kullanıyormuş gibi göstermek ve uluslararası kuruluşlara çağrıda bulunarak yapmazsınız. Bu bir terör propagandası olur.

İkinci bir suçlu daha var

TTB’nin bu noktaya gelmesinin sizce gerekçeleri nelerdir?

Bu gelinen noktanın iki tane gerekçesi var:

1. Buranın işlevsizleşmesi
2. Meslektaşlarımızın buraya olan ilgi ve alakalarının ortadan kalkması. Temsil meşruiyetini kaybetmesi.

Türkiye’deki hekimlerin kamu çalışanların çoğu buraya üye değil. Fakat üye olanların sadece yüzde 10’u seçime gitmektedir. Yüzde 10’luk bir oy oranıyla yönetimdeler şu an da. Dolayısıyla temsil kabiliyetini kaybetmiş. Seçim sisteminde sorun var. Biz de İstanbul Tabip Odası yönetimine adaydık 1. Seçilen grup var. 2.’si biziz. 1. Seçilen grup yönetim delegasyonunu tamamını denetim kurullarının hepsini aldı. İçeride farklı görüşten kimse yok.

İkinci bir suçlu daha var. 2-3 sene evvel Fincancı seçildiğinde de belirtmiştim. Türk Tabipleri Birliği, Tabip Odaları, sendikalar veya STK’lar gibi değil. Burası anayasal kurum. Resmi kurum hüviyeti var.

6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği kanununa göre bu odaların ve TTB’nin idari yönden sağlık bakanlığı tarafının denetlenmesi gerekiyor. Bunu ilk defa gündeme getiren benim. Çok açık hüküm var. Amaçları dışında faaliyet yürüten kurullar hakkında -adli bir suç işlemesine gerek yok- soruşturma açılıp asli ceza hakimine teklifte bulunup kurullar görevden alınıp geri kalan delegasyonlardan yeni yönetim belirlenebiliyor. Birkaç TV programında da gündeme getirdim çağrıda bulundum. Lütfen bu kanunun verdiği yetkiyi Sağlık Bakanlığı kullansın. Çünkü artık durum Türkiye Devleti’nin dış politikasını, ulusal güvenliğine de tehdit eder duruma geliyor.

TTB, hekimleri temsil etmiyor

Türkiye’de tabiplerin çoğu onları desteklemiyor. Ama temsil yetkisini kendilerinde görüyorlar. Bu tezat hakkında ne dersiniz?

Türkiye’deki hekimler nazarında TTB’nin temsil meşruiyeti yok. Birçok meslektaşımız TTB’yi kendi temsilcisi olarak görmüyor. Biz de görmüyoruz. TTB’nin mevcut yönetimini söylüyorum. Yoksa kurum, kuruluş bizim meslek kurumumuz. Fakat mevcut yönetimin yaptıkları ettikleri kesinlikle bizi temsil etmiyor. Kanuna göre müdahale etmesi gereken mekanizmalar da maalesef çalıştırılmıyor.

Bir terör örgütünün kanalına katılıp, açıktan, görüntü üzerinden kimyasal silah kullanıldığının iddia edilmesi çok ilginç.

Denetimsizlik bu hale getirdi

Bu cesareti nereden alıyorlar?

Bu zamana kadar kendileriyle ilgili herhangi bir işlem yapılmadığından alıyorlar. Örnek verelim. Şimdi ben kamu görevlisiyim onlar da kamu görevlisi. Ben işe geç kaldığım zaman suç teşkil etmiyor. İdari müeyyidesi olan bir durum. Soruşturma açılıp disiplin cezası verilir.

Onlarda amacı dışında faaliyet yürüttükleri zaman 15-20 yıldır kimse onlara hesap sormadı. Kimse soruşturma mekanizmalarını çalıştırmadı. Bu ilk değil ki.
Mesela TTB, hastanede ne kadar PKK’lı varsa işkence yapıldığını açıklıyor. Teröristlerin insan haklarını savunduklarını iddia ederek bunları yapıyorlar. Ama TTB’nin amacı kanunda çok net yazılı ve 3. Madde de diyor ki: Amacının dışında herhangi bir faaliyette bulunamaz.

Bunlara rağmen hep amacı dışında faaliyette bulunuyor ve kimse de çıkıp ‘siz ne yapıyorsunuz’ demiyordu.

Devleti harekete geçirmek için ne yapılması lazım?

Kamuoyu oluşturulması lazım. Şu an da mevcut kamuoyunun buna uygun olduğunu düşünüyorum. Şu anda bölücü terör örgütü yandaşları haricinde, mevcut TTB Başkanı hakkında verilen karara herkesin taraf olduğunu düşünüyorum. Kamuoyu gayet müsait durumda.

TTB’yi terör destekçileri kendilerince kurtarılmış bölge olarak mı görüyor? Terör destekçiliğini bırakmaları yönünde telkinleriniz oldu mu?

TTB’nin yönetimine aday bir gruptuk. Onlarla görüşmelerimiz de oldu. “Kanun dışı faaliyetlerinizi bir kenara bırakın. Mesleki dayanışma, hak ve hukuk hürriyet mücadelemizi birlikte verelim” dedik. Bize açık açık ‘bizim birincil amacımız bu’ dediler. Yani, mesleki kurumu kendi siyasi ve ideolojik açmazları için açık açık kullanacaklarını ifade ettiler.

Buraları kurtarılmış bölge gibi görüyor ve konuştukları zaman benim adıma da konuşmuş oluyorlar. Ben işte bunu kabul etmiyorum.

Sağlık Bakanlığı istese yönetimi görevden alabilir

Tabipler, TTB’nin bu ihanet çizgisinden kurtarılması için ne yapılması gerektiğini düşünüyor?

Tabipler sesini duyurmaya çalışıyor. Sosyal medyada ilk günden itibaren sesimizi ortaya koyduk. Binlerce meslektaşımız kesinlikle bu yönetimin kendilerini temsil etmediğini iletti. Bazı meslektaşlarımızın, sendikamızın bununla ilgili işlem başlatılmasıyla ilgili talepleri, çağrıları oldu.

Sağlık Bakanlığı bu süreçte nasıl bir rol üstlenmeli?

Bu yapıya karşı bu kadar neden beklendiğini, özellikle sağlık bakanlığının niye bu kadar pasif kaldığını bilmiyorum. Pasif kalmasını gerektiren bir durum yok. 6023 kanuna göre idari yönden derhal ilgili kişi ve yönetim kurulu hakkında işlem başlatabilir. İlgili kurullar hakkında derhal soruşturma açılıp -benim bildiğim bir soruşturma da yok şu an- sadece Ankara cumhuriyet başsavcılığının bir soruşturması var. Orada Türk ceza kanuna göre terör propagandasıyla alakalı bir durum. Benim ifade ettiğime göre idari soruşturma yapılmalı çünkü hekimleri temsil eden resmi bir kurumun başkanı PKK’nın kanalına katılıp Türkiye kimyasal silah kullandı demesi yasalaramıza da aykırı.

Dünyanın hiçbir ülkesi böyle bir TTB’ye göz yummaz

Dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir hainliğe göz yumulur mu? Bazılarının dediği gibi bunu özgürlük çerçevesinde değerlendirmek mümkün mü?

Kesinlikle kimse buna göz yummaz. Aslında bizim Tabip-Sen’i kurmamızın asıl sebeplerinden birisi de TTB’nin bu mevcut durumu. Şu anda maalesef, hükümet ve devlet nazarında TTB ve Tabip Odaları muhatap değil. Hekimler nezdinde de meşru temsilci değil. Ama hekimleri temsilen hükümetin, hükümet kurumlarının muhatap aldığı kimse de yok. Türkiye’de 160 bin hekim var. Sağlık sektörü günde 2 milyon insana dokunulan bir alan. Ama bu sağlığın ana unsuru olan hekimleri temsil eden meşru bir tüzel kişiliğe devletin ve hükümetin teması yok. Bu memleketimiz, milletimiz, devletimiz açısından zarar.

Nasıl bir zarar?

Hekimlerin göz ardı edildiği bir sistem çok verimsiz çalışır. Ben acil tıp uzmanıyım. Bununla ilgili bilimsel çalışmalarımız da var. Acillerdeki acil olmayan hasta oranı yüzde 98. Bunun devlete getirdiği mali yük milyarlarca lira. Gereksiz tetkik, tedavi, işlem, tomografi… Bunların çoğu da dışarıdan geldiği için aslında milyarlarca liranın çoğunu yurt dışına gönderiyoruz. Gelişmiş ülkelerde bir akciğer röntgeninin dahi gerekli gereksiz olmadığına dair çok hassas dikkat var. Biz hem ekonomik anlamda onlardan iyi değiliz hem de har vurup harman savuruyoruz. Diğer taraftan vatandaş geliyor, daha hastanın hikayesini dinlemeden, muayenesini doğru dürüst yapmadan adam çıkıyor. Kaliteli sağlık hizmeti alamıyor. Vatandaşa da zarar.

Bu yüzden hekim merkezli anlayışıyla bu sistem kurulsa belki çok daha az bir parayla çok daha kaliteli hizmet vereceğiz.

TTB’nin asıl işini bırakıp terörize olmasının bedelini aslında en çok tabipler ödüyor o zaman?

Elbette. Sağlık Bakanlığı elini taşın altına koymalı. TTB’yi denetlemiyorsun. Kendi başına bırakmışsın siyasi parti gibi hareket ediyor. Ve sonunda iş terör propagandasına dönüşüyor. TTB gibi meslek kuruluşlarıyla ilişkili çalışmayan kişiler bunları sivil toplum kuruluşu, sendika gibi görüyor. Tam tanımı ise kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Ama sen başıboş bırakmışsın.

Vatanına milletine devletine bağlı namuslu tabipler, TTB gibi stratejik bir yere neden sahip çıkmıyor? Çuvaldızını biraz da tabiplere batırmak gerekmiyor mu?

Evet. Tabipler olarak suç bizde de var, bizler meslek kuruluşumuza sahip çıkamamışız. Bazı arkadaşlarıma söylüyorum üye olmaları için. Bir kardiyolog arkadaşım aynen şöyle söyledi: Ben terör örgütünün odasına üye olmam. Bir hekimde oluşan algıya bak. Kronikleşmiş artık. Burası devlet kurumu. Bak ne hale gelmiş?

TTB’nin bu terörize durumu sağlık hizmetinin kalitesini de olumsuz etkiledi

TTB konusunda nihai çözüm olarak öneriniz nedir?

Bunun için bunula ilgili demokratik bir seçim usulünün getirilmesi, nisbi temsilin getirilmesi, hekimlerinin tümünün zorunlu üyeliği ve hekimlerinin meşru temsilcisi konumuna getirilmesi lazım. O zaman bu cesareti bulamazlar. Bütün hekimlerin demokratik bir seçim de oy kullandığı ve amacı dışında faaliyet yürüten kurumların denetim mekanizmalarıyla kontrol edildiği bir mesleki kuruluşta bu kadar aymazlık olamaz. Benim gördüğüm şu: Bir şekilde terör örgütü burayı stratejik olarak ele geçirmiş. Bu alanı son derece kullanışlı görüyor. Meslek kuruluşları üzerinden, insan hakları vakfı gibi bir vakıfları var mesela. Ve yurt dışından da destek alarak da buraları Türkiye aleyhinde terör propagandası için kullanıyorlar. Ben Sağlık Bakanı olsam o kurumlar yerinde duramazdı. Kanunun verdiği yetkiyi neden kullanmaktan çekiniliyor anlamakta zorlanıyorum.

TTB’nin aymaz tutumu sağlıkçıların meselelerinin da gündeme gelmesini engelliyor mu?

Kesinlikle. Çözüm bekleyen sorunlarımız var. Hekimleri rahat ettirmediğiniz müddetçe hekimlerden aldığınız verimin kalitesi artmaz. Gazeteciler üzerinden bir örnek vereyim: Siz gazetede otuyorsunuz. Haber yazıyorsunuz. Sokaktan biri gelse sizin odanıza girebilir mi? Düşünün ki bizler sizin hayatınız hakkında karar veriyoruz ama muayeneye rastgele insanlar girip çıkabiliyor. Hasta mahremiyeti hak getire. O sırada düşünün kanserinizin teşhisi gecikecek belki de. Böyle bir ortamda hizmet veriliyor ve hizmet de alınıyor. Bir kişinin muayeneyle ilgili bir alt süresinin olması lazım. Çünkü yeterli zaman ayırabilmesi lazım. Bu kadar mahremiyetin, denetimin olmadığı bir ortam var. Adam geliyor yaz şunu diyor. Yazsan bir dert yazmasan bir dert. Sabah işe gittiğinizde acaba bugün kim tehdit edecek kaygısıyla çalışıyoruz. Şiddet kaygısı var. Organizasyon problemi var. Normalde vatandaşı birinin karşılaması, oturtması, yol göstermesi lazım. Karşılama personeli yok, sekreter yok, o yok bu yok. Herkes hekimin odasına girip bir şeyler söylüyor. Bir curcuna var.

Bu ortamda bir insan güvenli hizmet yapabilir mi? Meslektaşlarımız en kısa süre de ne yapabileceğine bakıyor. Şu tetkikleri yaptır gel diyor. Önce şikayetini iyi dinlemesi lazım. Muayenesini iyi yapması lazım. Ondan sonra tetkik istenir. Maalesef, TTB’nin bu durumu da bu sorunları görmezden gelinen bir hale sürükledi.

Cumhurbaşkanının “Bakanlarımıza, TTB başta olmak üzere meslek örgütlerinde yeni yapıya geçilmesine yönelik mevzuat çalışmasını hızlandırma talimatını verdik” açıklamasıyla ilgili ne söylersiniz?

Sayın cumhurbaşkanımızın bu açıklamasını olumlu buluyoruz. Artık bu meslek kuruluşlarının siyaseten araçsallaştırılıp ideolojik malzeme haline dönüştürülmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.

Mutlaka denetim mekanizmaları konusunda kanundaki eksiklerin giderilmesi gerekiyor. Her zaman söylüyorum her meslektaşımızın bir siyasi görüşü var. Fakat siyaset yapmak isteyen mevcut partilere veya kendi kurduğu partide çalışabilir. Siyaset yapmak isteyen partilere gitsin. Benim meslek kuruluşumu benim adımı neden kullanıyorsun? Senin 3. köprü ile ne işin var? Savaşla ne işin var? Sen tabip birliğisin. Sen meslektaşlarının haklarını savunacaksın.

Beyaz reformla hekimlerin yurt dışına gidişi durdu

Son zamanlarda sosyal medyada pek çok doktorun yurtdışına gittiğine dair paylaşım yapıldı. Şu an tıp sektöründe bir beyin göçü söz konusu mu?
O göç durdu. Beyaz reform adı altında yapılan düzenlemelerle birlikte. Bu arada sağlıkta şiddetle ilgili fiziki şiddeti de katalog suç haline getirdiler. Tutuklu yargılanması demek oluyor. O da önemli bir düzenlemeydi.

Bizim bu acil tıp kliniğinde 10 arkadaşımız yurt dışına gitti. Geçtiğimiz iki sene içinde. Şu an da hiç giden yok. Gitmeyi düşünen de yok. Gidenler de hep genç arkadaşımızdı. Sebebi ise adam burada kendine bir gelecek göremez duruma gelmişti.

Bizim tıp eğitimi de Avrupa nezdinde itibarı var. Bu yüzden kolay iş bulabiliyor arkadaşlarımız. Reformlardan sonra bu süreç durdu. Artık arkadaşlarımız Türkiye’de gelecekleriyle ilgili plan yapmaya başladılar.

Biz de arkadaşların göç ettiği dönemde sendikayı kurduk. Biz mücadeleye devam edeceğiz. ‘Siz de kalın birlikte şartları düzenleyelim’ dedik. Gidenler gitti.

Avrupa’ya gidenler aradıklarını buluyor mu? Orada her şey toz pempe mi?

Avrupa’da her şey toz pembe mi? Öyle değil. Ama temel ihtiyaçlarını karşılama oranında bir gelecek görüyorlar. Geçim sıkıntısı yaşamayacağım, arabam ve evim olur gibi bir düşünce var. Yoksa orada çok büyük paralar kazanma gibi bir durum yok aslında.

 

Yorumlara Git

Robot Sophia CHP’ye pahalıya patladı

20 Eylül 2024: Günün Âyet ve Hadisi

Bu köpeklere hala dur diyen yok! Saldırı anı kamerada

20 Eylül 1238: Mahmûd B. Ahmed Nâsîrî'nin vefatı (Alim)

İsrail’den skandal talimat! Savaş kuzeyde resmen başladı