AKİT MENÜ

Gündem

Medya cinayetlere ÖNAYAK OLUYOR

Medyanın çocuk cinayetlerini köpürte köpürte vererek, bunlara önayak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Musa Tosun, bu tür haberlerin, herkesin televizyon seyrettiği saatte tüm ayrıntılarıyla yayınlanmaması gerektiğini belirterek, “Haberler, reyting uğruna; toplumda psikolojik travma oluşturacak şekilde verilmemeli” diye konuştu

RÖPORTAJ: HÜSEYİN KULAOĞLU - Kars’ta 9 yaşındaki Mert’in 23 yaşındaki Aykut Balk tarafından, Adana’da 6 yaşındaki Gizem’in 25 yaşındaki Süleyman Akdeniz tarafından hunharca katledilmesi, toplumu derinden sarstı. Biz de İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Musa Tosun ile çocuk cinayetlerini, toplumun cinayetlere gösterdiği tepkiyi, medyanın tutumunu ve çocuk cinayetlerini işleyenlere uygulanması gereken cezai müeyyideyi konuştuk. İşte Prof. Dr. Tosun’un sorularımıza verdiği cevaplar...

Öncelikle ‘çocuk cinayetleri’ denilince ne anlamamız gerekiyor?

- İnsanlık hayatının başından beri “çocuk cinayetleri” işleniyor. Tarih kitapları bu türlü örneklerle doludur. Savaşlarda birtakım sürtüşmelerde bazen annenin karnındaki bebek bile öldürülmüştür. İnsanların, “yıkmak, yok etmek” gibi bir tarafı var. Tarihi perspektif açısından baktığımızda modern hayatla birlikte çocuk cinayetlerinde azalma olmuştur. Şimdi iletişim çağında yaşadığımız için bir yerde olan bir olay, dünyanın her yerine ulaşabiliyor. Masum bir çocuğun hunharca öldürülmesi gibi cinayetlerin, toplumdaki psikolojiye etkisi çok farklı oluyor ve toplumda infial oluşturuyor.

Bu olayların ardından insanlar, birden bire kendi çocuklarının da tehdit altında olduğu hissine kapılıyor. Bu yüzden, çocuklarını bakkala bile gönderemeyecek duruma geliyorlar. Toplum bu tehdidi sadece o çocuğa yönelmiş bir şiddet eylemi gibi algılamıyor. Bu durum, bir tehdidin toplum tarafından kendisine yöneldiğinin algısıdır.

Peki ülkemizde çocuk cinayetlerinde bir artış söz konusu mu?

- Çocuk cinayetlerinde artma veya azalma olup, olmadığını istatistik veri olmadan söylememiz doğru olmaz ama gözlemlerimiz, dinlediklerimiz ve okuduklarımıza bakarsak, çocuk cinayetleri denen bu tür cinayetlerin aslında daha eski çağlarda daha fazla olduğu görülüyor. Tabiî ki bu durum topluma göre değişiyor. Kişisel gelişim, toplumsal gelişim ve manevi donanım açısından iyi olan toplumlarda çocuk cinayetlerinin sayısı az olurken, bu konularda zayıf olan toplumlarda ise, haksızlığa uğrama psikolojisi ve intikam duyguları ile beraber çocuk cinayetlerinin sayısı çoktur.

Devletin, sivil toplum kuruluşlarının veya farklı kurumların çocuklarla ilgili çalışmaları var mı?

- Ülkemizde çocukları korumak için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vardır. Çocuk Mahkemeleri vardır. Sosyal Hizmetler Kurumu’nun yaptığı çalışmalar söz konusudur. Bu çalışmalar maalesef eskiden yoktu. Şimdi ise İstanbul’da, sokak çocuklarını koruma amacıyla çok iyi bir model geliştirildi. Bu noktada özellikle çocuk cinayetleri ile ilgili maalesef özel bir kanun veya tedbir yok. Şu anda yeni yeni toplumsal bilinç oluşturulmaya çalışılıyor. Çocuk cinayetlerinin nasıl engellenebileceği konusunda gerek farkındalık, gerekse de bilinçli davranış noktasında zihinsel çalışmalar var.

Bir çocuğu hunharca katleden kişinin, psikolojisi nasıldır?

- Çocuk cinayetlerini işleyen kişilerin davranışları, normal davranış değildir. Dünyada buna normal diyecek hiçbir insan aklı yoktur ama bunları psikolojik rahatsızlığı olanların yaptığı şeklindeki bir algı da yanlıştır. Bu kişilerde; birtakım kişilik sorunları, hatta zekâ sorunları olabilir ama bu türlü çocuk cinayetlerini akıl hastaları kolay kolay yapmaz. Bu türlü cinayetleri yapanlar daha çok kendini akıllı sanan, toplum tarafından hiç kimsenin şüphelenmediği kişilerdir. Hatta bir olayda, cinayeti işleyen kişi ailesi ile beraber çocuğu arama çalışmalarına bile katılıyor. Bir akıl hastası olan kişi bunları yapmaz. Yani planlı, programlı yapılan cinayetler, kolay kolay akıl hastalarının yapacağı şeyler değildir. Bazen hastalığı ile ilgili bir şeyler oluyordur ama bunlar çok azdır. Toplumun suç istatistiğine bakarsanız, akıl hastalarının işlediği suçlar, akıllı kabul edilenlerin işledikleriyle kıyaslanamayacak kadar azdır.

Kars ve Adana’daki çocuk cinayetlerinden yola çıkarak, cinayetleri işleyen kişilerin genç olmalarının bir faktörü var mı?

- Hayır, yaşla alakası yok. Şimdi, Adana’daki olay, evlenmek istediği kız yüzünden olmuş. Bu yüzden sanki gençlere hasmış gibi geliyor. Oysa ki intikam duygusuyla komşusuna kızan yaşlı adamlar da, sırf intikam duygusuyla çocuklarını öldürebiliyor.

Kars’taki olayda erkek çocuğa yönelik tecavüz olayı nasıl bir faktördür?

- Tecavüzcünün erkek veya kız çocuğa yönelmesi herhangi bir şey ile açıklanamaz. Sadece tecavüz ile açıklanır. Burada; kız çocuk da olabilirdi, erkek çocuk da olabilirdi. Yalnız “cinsel kimlik bozukluğu” olanlarda böyle bir seçim olabilir ama o da genelde ileri yaşlarda söz konusudur. Eşcinsel olur da, erkeğe yönelebilir ama çocuk cinayetlerinde böyle bir şey asla ayırt edici bir özellik değildir.

Çocuk cinayetlerinin yaşanması toplumun seviyesinin düşüklüğünden mi kaynaklanıyor?

- Bu konuda istatistik yok. Burada seviyenin ne anlama geldiğini iyi bilmek lazım. Seviye sadece okumuş, yazmış olmaksa bunun hiçbir anlamı yok. Çünkü “yüksek tahsilli ve çok kültürlü” diye toplumun kabul ettiği belli bir sosyal statüde olan insanların bile en akla gelmez şeyleri yaptığını görüyoruz. Ziya Paşa’nın, “Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır” beyti bu konuda çok önemlidir. Dolayısıyla seviyeden anladığımız manevi donanımsa, insanlarla ilişkilerdeki gelişmişlikse, tabii ki seviye yükseldikçe çocuk cinayetleri azalır.

‘Adaletin yerini bulmadığı algısına yol açılmamalı’

Türkiye’de çocuk cinayetlerini işleyen kişilere cezai müeyyide olarak ne uygulanması gerekiyor? İdam cezası olmalı mı?

- Çocuk cinayetlerini işleyen kişilere karşı toplumu korumak zorundayız. Çocuk cinayetlerinde de cezalandırma genel prensiplerine göre hareket edilmelidir. Yani toplumu korumak, caydırıcılık ve suçlunun ıslahı hedeflenmelidir. Toplumda kısasa kısas prensibine inanan ve idamı savunan da var, ıslah yolu ortadan kalkıyor diye idama karşı çıkan da var. Ama siz bu soruyu kurbanların yakınına sorarsanız, alacağınız cevap bellidir: “Derhal idam!” Ancak yürürlükteki mevzuata göre idam cezası verilemiyor, o halde en ağır ceza olan müebbet hapis cezası verilmelidir. Cezalandırırken toplumda adaletin yerini bulmadığı algısına yol açarsak, oluşacak toplumsal öfke daha büyük suçlara, felaketlere sebep olabilir. “Bir kişiyi idam etmeyelim insan hayatı çok önemlidir” diyorsunuz ama 20 kişinin ölümüne sebep olabiliyorsunuz. Dolayısıyla o dengeyi kanun koruyucuların iyi gözetmesi lazım.

‘BU TÜR YAYINLAR OLABİLİRMİŞ DUYGUSUNU AKILLARA GETİRİYOR

Çocuk cinayetleri konusunda medyanın çok ince ayrıntılara kadar olayı yazmasını onaylıyor musunuz?

Hayır. Bir zamanlar televizyon, gazete ve radyo yokken herhangi bir şehirde böyle bir olay olduğunda bulunduğu şehrin tamamı bile olayı duyamazdı. Günümüzde ise kitle iletişim araçları sayesinde dünyanın neresinde dehşetengiz bir olay olmuşsa evimize giriyor ve insanlar bunlarla devamlı yüzleşiyor. Çocukların devamlı savaş görmesi, insanların öldürüldüğünü görmesi, cinayet ve tecavüz haberlerini izlemesi, bu çocukların birçoğunda izler bırakıyor ve “olabilirmiş duygusu” akla getiriyor.

‘Cinayet ana hatları ile haber olmalı, ayrıntılar mahkemeye bırakılmalı!’

Medyanın bu noktada ne yapması gerekiyor?

- Medya bu türlü haberleri herkesin televizyon seyrettiği saatte bütün ayrıntılarıyla yayınlamaması gerekir. Adana’daki olay üzerinden konuşurken, gencin bir kızı sevdiği ve evlenemediği için kardeşini öldürdüğü yazılmalıdır. Haber değeri bu kadardır. Olayın ayrıntıları medyanın değil, mahkemenin işidir. İnsanlar, bu türlü olayları duyduktan sonra ona yaklaşabiliyor. “Olabilirlik” duygusu gelişiyor. Eğilimi olanlar ise fırsatını bulunca, “ben de yapayım” diyor. Medya ise bu haberlerle bu duruma önayak oluyor. Medya tarafından; cinayetlerin toplumda böyle psikolojik travma oluşturacak şekilde verilmemesi gerekir. Bu tür verilen haberler reyting adına yapılıyor.

‘ÇIĞLIK ATMA ÖNERİSİ ANLAMLI VE DOĞRUDUR'

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ın çığlık atma önerisini nasıl buluyorsunuz?

- Her şeyi çocuğun çığlığına bırakacaksak tabii ki çok mantıklı bir öneri değil ama bunun bir esprisi var. Çığlık olayı; çocuğun “hayır” demeyi bilmesi, yabancı bir kişinin, “gel şuraya gidelim” dediğinde gitmemesi, “şeker vereceğim” dediğinde kanmaması veya tehdide boyun eğmemesi ve ona tepki vermesi anlamındadır ve doğrudur.

‘ÇOCUĞA SEVGİMİZİ HİSSETTİRMEMİZ GEREK'

Çocuk cinayetlerinin engellenmesi veya azalması için sizin çözüm öneriniz nelerdir?

- Öncelikle çocuklarımıza sahip çıkmalıyız ve toplumun insafına bırakmamalıyız. Çocuklarımıza sevgimizi hissettirerek, sahip çıkmalıyız. Bir çocuk anne ve babasının yanında kendisini psikolojik açıdan olgun, emniyette hissetmesi sonucunda güven duygusuyla yetişir ve o zaman anne, baba ve kardeşleri arasındaki kişiler arasındaki farkı fark eder. Ailenin çocuğa ilgisiz davranışları sonucunda ise çocuk aradığı ilgiyi kendisine gülen, şeker veren bir yabancıda arıyor. Dolayısıyla ilk iş ailenin, anne ve babanın çocuğunu sevmesi, sevdiğini hissettirmesi, ilgilenmesi ve korumasıdır.

Yorumlara Git

Lübnan hükümeti Beyrut’taki acı bilançoyu açıkladı!

Hakan Fidan'ı protesto etmişti! Hükümet o ismin bakanlığını düşürdü

Haddini aşarsan böyle ağlarsın!

ABD'ye alçak mektup: Türkiye'nin F-35 talebini reddedin, savaş uçaklarını vermeyin

Baykar'dan Ukrayna ile ilgili skandal iddialara cevap: Bu tarz anlaşmaların parçası olmadık