AKİT MENÜ

Gündem

Bir Anadolu Alpereni: MAHMUD ESAD COŞAN

Prof. Dr. M. Esad Coşan Hocaefendi, bundan 22 yıl önce, tebliğ ve irşad çalışmaları için bulunduğu Avustralya’da şaibeli bir trafik kazası sonrası 4 Şubat 2001 tarihinde Rahmeti Rahmana kavuşmuştu.

HÜSEYİN YÜRÜK

‘Görünmeyen Üniversite’ kitabının yazarı Prof. Dr. Ersin Gürdoğan, Hocaefendinin bir geleneğin takipçisi olarak neler yaptığından şöyle bahsediyor: Osmanlı coğrafyasında tıptan mühendisliğe kadar her alanda yükseköğretime büyük önem veren Sultan Abdulhamid, Gümüşhaneli’nin çalışmalarını desteklemiştir.

Gümüşhaneli Dergâhının Ramuz okuma ve yorumlama geleneğini Kotku ömrü boyunca sürdürmüştür. Kültürde ve ekonomide çığır açan kuruluşlara öncülük yapmıştır. Kendisinden sonra Esad Coşan, Gümüşhanelli Dergâhının geleneğine, hem kültürde hem de ekonomide, yeni açılımlar kazandırarak, Avustralya’dan Amerika’ya kadar bütün dünyaya açmıştır. Onların yorulma bilmez çalışmaları, Türkiye’de ekonomik, siyasal kültürel dönüşümleri ateşleyen kıvılcımlar olmuştur. Onlar Anadolu insanına savaşın, cephelerden üniversitelere, pazarlara kaydığını göstermişlerdir (Gürdoğan,2019:50).

Bir dönemin bürokratlarından, eski milletvekili Kahraman Emmioğlu da Prof. Dr. M. Esad Coşan‘ın manevi geleneği nasıl devam ettirdiğini şöyle anlatıyor: Bir dönem de Pazar sohbetlerini Esat Efendi hazretleri yapmıştır. Özellikle gençler onun sohbetine çok ilgi gösterirlerdi. Hocamızın 13.11.1980 tarihinde vefatından sonra ocağın postuna Esat Efendi Hazretleri oturmuş kendisine tabi olanlarla çalışmalar yapmıştı. İskenderpaşa Ocağı onun döneminde birçok müesseseler kurdu. Hastahaneler, radyo, okullar vs. Esat Efendi Hazretleri Avustralya’da bir trafik kazasında damadı ile birlikte şehit oldu belki de şehit edildi. Allah gani gani rahmet eylesin! (Emmioğlu,2013:243-248)

Biz bu yazımızda eserlerinden bazı seçkiler yaparak ve hakkında söylenen bazı tesbitleri naklederek rahmetli Hocaefendiyi anlatmaya çalışacağız. Önce Onun TDV İslam Ansiklopedisinde yer alan özgeçmişinden başlamakta fayda var...

M. Esad Coşan, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Ahmetçe köyünde doğdu. Babası Halil Necati Efendi, annesi Şadiye Hanım’dır. Büyük dedesi Molla Abdullah tahsilini İstanbul’da tamamlamış, Nakşibendî-Hâlidî şeyhi Gümüşhânevî’ye intisap etmiş, İstanbul’da Fâtih medreselerinden icâzet alan dedesi Molla Mehmed, I. Dünya Savaşı’nda şehid olmuştur. Babası Halil Necati Efendi ailesiyle birlikte 1942 yılında İstanbul’a gelip İstanbul Müftülüğü’nde göreve başladı. Mahmut Esat ilk ve orta öğreniminden sonra girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi Bölümü’nden 1960’ta mezun oldu. Aynı yıl Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Klasik Dinî Türkçe Metinler Kürsüsü’ne asistan olarak tayin edildi.

* Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri adlı teziyle 1965’te doktor, Hacı Bektâş-ı Velî: Makālât adlı çalışmasıyla 1973’te doçent, Matbaacı İbrâhîm-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye isimli takdim teziyle 1982’de profesör unvanını aldı. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde, 1967-1968 öğretim yılında yine Ankara’da bir özel yüksek okulda, 1977-1980 yıllarında Sakarya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi’nde çeşitli dersler okuttu. 1987’de kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.

* Esat Coşan, henüz orta öğretim yıllarında iken babasının yanında Nakşibendî-Hâlidî şeyhlerinden Serezli Hasib Efendi ve Abdülaziz Bekkine’nin sohbetlerine katılırdı. Bekkine’nin vefatından sonra Mehmet Zâhit Kotku’ya intisap etti. 1960’ta şeyhinin kızıyla evlendi ve bu evlilikten iki kızı, bir oğlu oldu.

* 1977’den itibaren şeyhinin emriyle İskender Paşa Camii’nde pazar günleri Gümüşhânevî’nin Râmûzü’l-ehâdîs’ini okutmaya başlayan Coşan, aynı yıllarda kış aylarında Ankara Hacı Bayrâm-ı Velî Camii’nde haftanın belli günlerinde Râmûzü’l-ehâdîs’e devam etti. Yine o yıllarda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ek hizmet binası olarak kullanılan Ulus’taki Ankara Palas Oteli’nde özellikle üniversite öğrencilerine yönelik Türk edebiyatı ve Osmanlıca seminerleri düzenledi. Devlet Planlanma Teşkilâtı’nca oluşturulan komisyonda yer aldı ve Türkiye’nin Mânevî Kalkınma Raporu’nu hazırladı.

* Mehmet Zâhit Kotku’nun vefatının (1980) ardından onun yapmış olduğu irşad hizmetlerini devam ettirdi. Bu maksatla oluşturduğu ders ve sohbet halkalarının yanı sıra medya alanında da faaliyet gösterdi. Bu çerçevede yayımlanmasına öncülük ettiği İslâm, Kadın ve Aile, İlim ve Sanat, Gülçocuk, Panzehir gibi haftalık ve aylık dergilerde başyazılar yazdı. Sağduyu adlı günlük gazetenin, ulusal ve uluslararası frekansta yayın yapan Akra FM radyosunun ve yerel yayın yapan Ak TV’nin kurulmasında rol aldı, buralarda periyodik konuşmalar yaptı.

* Çeşitli vakıf ve derneklerin oluşumuna katkı sağladı. Hakyol Eğitim Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı, İlim Kültür ve Sanat Vakfı, Sağlık Vakfı, İlim Kültür, Ahlâk ve Çevre Derneği ile Hanımlar Derneği bunlardan bazılarıdır. Hakyol Vakfı bünyesinde İstanbul’da bir hadis enstitüsü, Ankara’da da fıkıh enstitüsü kurdurdu. Ancak ülkedeki siyasal ortamın elverişsiz şartlarının faaliyetlerini engellemesi üzerine 1998’de Avustralya’ya gidip yerleşti. Burada birçok cami, kültür merkezi ve kurumların açılmasına öncülük etti. Bir cami açılışına giderken Dubbo şehri yakınlarında geçirdiği trafik kazasında damadı Ali Yücel Uyarel’le birlikte 4 Şubat 2001 tarihinde vefat etti. 8 Şubat 2001’de İstanbul’a getirilen naaşı ertesi gün Fâtih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Eyüpsultan Mezarlığı’na defnedildi.

* Eserleri: 1. Hacı Bektâş-ı Velî: Makālât (İstanbul 1982). Doçentlik tezinin bu neşri Makālât’ın nesir kısmıyla Arapça bölümünün tercümesini içerir. Çalışmanın Hacı Bektâş-ı Velî’nin hayatı ve tarikatıyla ilgili bölümü Coşan’ın araştırma notları ilâve edilerek Hacı Bektâş-ı Velî ve Bektâşîlik (İstanbul 2013), Makālât’ın metni ise Necdet Yılmaz tarafından sadeleştirilerek Makâlât-ı Hacı Bektâş-ı Velî (İstanbul 2013) adıyla yayımlanmıştır.

* 2. Hatiboğlu Muhammed ve Eserleri (İstanbul 2008).

* 3. Akademik Makaleler (İstanbul 2008). Coşan’ın dil, tarih, edebiyat, tasavvuf ve kültür alanlarında çeşitli dergilerde çıkan toplam on sekiz makalesinden oluşmaktadır.

* 4. Tarihî ve Tasavvufî Şahsiyetler (İstanbul 2008). Bazı konferans ve konuşmalarından derlenmiştir.

* 5. İstanbul’un Fethi ve Fâtih (İstanbul 2009). Fetihle ilgili konferans ve konuşmalarını içerir.

* 6. Dilimiz ve Kültürümüz (İstanbul 2009). Özel Yükseliş Koleji ve Sakarya Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi’nde verdiği Türk dili ve edebiyatı dersleri için hazırladığı notlardan ibarettir.

* 7. Matbaacı İbrâhîm-i Müteferrika ve Risâle-i İslâmiyye (İstanbul 2010). İbrâhim Müteferrika hakkında bazı bilgilerle Risâle-i İslâmiyye’nin transkripsiyonlu metnin, tıpkıbasımı ve Necdet Yılmaz’ın yaptığı sadeleştirmeden oluşur.

* Yayımlanmasına öncülük ettiği dergilerdeki başyazıları Başmakaleler adıyla beş ciltte toplanmıştır (I-IV, İstanbul 2011; V, İstanbul 2008). Bunların dışında Coşan’ın konferansları, konuşmaları ve radyo sohbetlerinin çözümlerinden, hac hâtıraları, biyografiler, tasavvuf, edebiyat, İslâm ve hayata dair yazılarından meydana gelen otuza yakın kitabı bulunmaktadır. Ayrıca Ayrıca Fuzûlî’nin Matlau’l-İtikâd fî Ma’rifeti’l-Mebdei ve’l-Meâd adlı eserini Kemal Işık’la birlikte Türkçe’ye tercüme etmiştir (Akkuş,2020: 267-268).

* Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi, bir sohbetinde ailesinden bahsederken dedesinin ve bir çok akrabasının Çanakkale Savaşında şehit olduğundan şöyle bahsediyor: (…..) Babamın üç tane amcası Çanakkale savaşından sağ dönmüşler. Ama dedesinin kardeşinin çocukları olan uzak amcaları, kendi babası ve amcaları hepsi şehit olmuşlar. Bana bunları söyleyen,”Bir alay gelirdi, cepheye giderdi,iki-üç yaralı dönerdi.” diye anlatıyor. Ötekiler? Gitti, hepsi şehit oldu. “Cephede alaylar eriyordu” diyor. Allah rahmet eylesin. (Coşan, 2018: 74-75)

Eserlerinden Seçkiler / Görüşleri

Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi,Onu yakından tanıyanlara malum olduğu üzere “hal ehli ve tavır sahbi” bir insandı.Toplumu yakından gözler, gördüğü ve gözlemlediği temel sorunlar konusunda sevenlerini mutlaka uyarmayı ihmal etmezdi.Nitekim bir yurtdışı sohbetinde aileleri şöyle uyarmıştı: (…..) Akşam çocukların Türkçelerinin perişan olduğunu ben gördüm burada. Yüreğim sızladı, acıdım size. Çocuklar İngilizce anlatabiliyorlar, konuşabiliyorlar ama Türkçeyi unutuyorlar. Ana dilleri olan Türkçeyi unuttukları gibi ana dinleri olan İslam'ı da unuturlar. İhtar ediyorum, ikaz ediyorum. Sorumlu bir şahıs olarak, bu meseleleri bilen birisi olarak sizi göreve davet ediyorum. La ilahe illallah inancına sımsıkı sarılın. Bu inancın doğru olduğunu öğretin. Bunun dışındaki inançların yanlış olduğunu da öğretin. Onları da bilsinler.Çünkü kötülüğü bilmeyen, kötülüğe bulaşır. (Coşan,2017:72).

Hocaefendi, bir dönem Türkiye’nin gündemini çokça meşgul etmiş başörtüsü sorunu konusunda da hep tavizsiz bir duruş sergilemişti. Kendi çocukları da dahil olmak üzere tavsiyesi hep aynı istikametteydi. (…..) Onun için çocukların iyi yetişmesi doğru bilgileri öğrenmesi lazım. Şahsen kendi kızımın yaşadığı bir olayı size anlatayım: İmam Hatip Okulunda hocası sınıfa gelmiş. “Biz baba evlat sayılırız. Biz bir aileyiz. Ben öğretmenim. Öğretmen insanın babası sayılır. Hadi bakalım başınızı açın” demiş.

Başörtüsü olayları çıktı. Bizim ilahiyat fakültesinde de profesör öyle geldi. Profesör sınıfa geldi. Çocuklara “Biz aile sayılırız. Ben babanız sayılırım. Açın başınızı” dedi. Niye açtırıyorsun? Benim başımdan sana ne! Benim saçımdan sana ne? Niye açtırıyorsun? Peygamber Efendimiz açtırmış mı?

İlahiyatta profesör geliyor “Başınıza açın” diyor. İmam Hatip Okulunda öğretmen geliyor başörtülü kızlara “Hadi başınızı açın” diyor. Niye açtırıyorsun? Bu fikri kim verdi sana? Bunu sana kim emretti? Hem de imam hatip hocası bunu yapıyor. Bizim kızımız kalkmış “Ben açmam başımı” demiş. Nereden alıyor cesareti? Benden alıyor. İkincisi, başörtüsünün Allah'ın emri olduğunu biliyor. Bizim tutumumuzu biliyor. “Ben açmam” demiş. Hoca bozulmuş, ötekiler de diretmişler (Coşan,2017:143-144).

Coşan Hocaefendi,Türkiye’nin meseleleriyle yakından ilgilenen bir insan olarak tasavvufi rehberlikde niçin ısrarcı olduğunu da şöyle anlatmıştı: (….) Ben bugün isteseydim 40-50 kardeşimle meclisteydim. İstesem bakandım. O zaman milletvekilliği önemsiz mi politika önemsiz mi? Hayır, önemli ama şunu anlatmak istiyorum.İlim adamı olarak her şeyi okumuş bir insan olarak, gazete çıkaran, dergi çıkaran, radyo yayını yapan bir insan olarak söylüyorum. Bunun için söylüyorum.

Bizim bu yola girişimiz geleneksel bir yolculuğun akışın devamı değildir.Şuurlu bir tercihtir. Ölçmüşüz biçmişiz, denemişiz, irdelemişiz, puanlamışız. Doğru olan yolu görmüşüz. Şu anlattığım sebeplerden dolayı Müslümanız. İslam hak yolu olduğu için İslam'dayız. Tasavvuf cennete götüren bir yol olduğu için tasavvuf yolundayız (Coşan,2017:152).

Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi,cepheden cepheye koşan bir nefer gibi, bazen Anadolunun bir köyünde, bazen bir Avrupa başkentinde bütün ömrünü İslama adamış bir şekilde koşturmakla meşgul olmuştu.

(….) Ben 2-3 hafta önce İngiltere'ye gittim. Orada bazı İngilizler geldiler bizim karşımıza. Kelime-i şehadet telkin ettik. Müslüman oldular Elhamdülillah. Çalışsak çok kimse Müslüman olur. Hazır, yani boşlukta adamlar. İlaçlarının yanlış olduğunun farkındalar.Doğru İnanç, doğru şekilde güzel şekilde sunulsa Müslüman olacaklar.

Fakat Müslüman olduktan sonra ikinci bir şey başlıyor. Müslüman olan bu insanların korunması lazım. İslam'a ısınması lazım, çevre lazım. O bakımdan ben arkadaşlara söylüyorum. Çevre kurun, topluluk kurun. Dernek kurun, yeriniz olsun diyorum.Sıcak, yumuşak, tatlı, arkadaşlıkların gelişeceği çevre lazım. O çevre olmadı mı yalnız kalan bir insan söner, mum gibi söner yalnızlaşır

Onun için bir taraftan kendimizin Müslüman olması birinci şart oluyor. Kendimizi kurtarmak için bu lazım. Bir taraftan da şu yaşadığımız toplumda vazifemiz var. Zaten her yerde her toplumda Müslüman'ın vazifesi vardır her yerde olmuştur. Her zaman da olmuştur. Vazifesi var. Başka insanlara İslamı anlatmak. İslam'ı tebliğ etmek. İslamı yaymak. İslam'ı öğretmek, İslam'ı savunmak, insanları doğru yola çekmeye çalışmak. Peygamberlerin sahabei kiramın evliyaullahın ve mürşid-i kamillerin vazifesi. Bizim de sizin de böyle bir temsil ve irşad talim ve tebliğ İslam'ı tanıtma anlatma ve yayma vazifesi vardır. Allah Teala Hazretleri hepimizi iyi Müslüman olmaya muvaffak eylesin. İslam için güzel çalışıp rızasını kazanmaya muvaffak eylesin (Coşan,2017:163-164).

Hakkında Şahitlikler

Yayıncı Hasan Bayraktar, Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi’den şöyle bahsediyor: Esat Coşan hocayı asistan olduğunda tanıdım. Babası Necati Coşan Hoca ile tanışıyorduk. Bana çok iyilikleri olmuştur. Onun vasıtasıyla Dr. Niyazi Kurtulmuş’u tanıdım. Rahatsızlığımda yakinen tedavi ile ilgilendiler ve kısa zamanda sağlığıma kavuşmamı Rabbimin izniyle sağladılar (Bayraktar,2020:91).

Prof.Dr.Ersin Gürdoğan, "Görünmeyen Üniversite, bizim en çok sevilen kitabımızdır" diyerek başladığı sohbetinde kitabın yayınlandığı günlere dair bir hatırasını şöyle anlatıyor:"O kitap yayınlandığı zaman bazı arkadaşlarımız tereddüt etmişlerdi. Ben de kitabı Es'ad Coşan Hocamıza verdim. 'Hocam bazı arkadaşlar bu kitabı eleştiriyorlar. Eksik bir şey varsa tamamlayalım, fazla bir şey varsa çıkartalım' diye sordum.

Hocamız okuduktan sonra çok beğendiğini söyledi, 'Bu kitap her halükârda yayınlansın. Bu kitap, Hocamızı dünya literatürüne taşır' dedi.

Gerçekten de öyle oldu. Akla, İskenderpaşa deyince Görünmeyen Üniversite, Görünmeyen Üniversite deyince de İskenderpaşa geldi. Bir döneme ışık tutan, aydınlatan bir kitap oldu. ABD'de, İngiltere’de, Fransa'da o kitapla ilgili çalışmalar yapıldı. Türkiye'deki tasavvuf kültürü ile ilgili çalışmalar yapıldı. Her zaman İskenderpaşa Dergahı söz konusu olduğunda o kitap gündeme getirildi." (Koçak, 2022: 156-157)

Son dönem alimlerinden eski müftü Mustafa Efe, Prof.Dr.M.Esad Coşan’dan şöyle bahsediyor: 1984 yılının Mart ayı içinde, kızım Güzide ve damadım Rüstem’in daveti üzerine Almanya’ya geldim. Beni havaalanında karşılayarak evlerine götürdüler.

Daha önce Prof. Dr. Esad Coşan Hocaefendi ile görüşmüştüm ve O bana: “Almanya’da Milli Görüş arasında kuvvetli bir ayrılık çıktı. Aralarını düzeltmek için çok çalıştıysam da başarılı olamadım. Siz yaşlı başlı bir din adamısınız. Oraya gittiğinizde ilgililerle görüşüp konuşun ve aralarındaki ihtilafı gidermeye çalışın” demişti.

Bu meselenin halli için epeyce gayret gösterdiysem de ben de başarılı olamadım. Her iki taraf da kendi haklılıklarından dem vuruyor, anlaşma cihetine gitmiyorlardı. (Efe,2013:161).

Deniz Feneri Derneği yöneticisi, yazar Recep Koçak, Prof.Dr.M.Esad Coşan’dan şöyle bahsediyor:1990'ların başından itibaren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasıyla birlikte Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan etti. Bağımsızlık ilanlarının üzerinden henüz bir yıl geçmişti ki 1991 Eylül ayı sonlarında kalabalık bir grupla Azerbaycan ve Özbekistan'a gitmiştik. Ekibimizin başında merhum Prof. Dr. M. Es'ad Coşan Hocamız vardı.60 küsur kişilik grup için bir haftalık Bakü, Taşkent, Semerkant ve Buhara ziyaretlerini kapsayan ziyaret, unutulmaz hatıralarla dolu ve rüya gibi bir gezi oldu. (Koçak, 2022: 104)    

Mardin Ünivresitesi eski rektörü Prof.Dr.Ahmet Ağırakça, Hocaefendinin Kur’an ve sünnete bağlılığını bir hatırasıyla şöyle anlatıyor: Bir gün bir öğrencim fakülteye gelip Esad Hoca'nın beni davet ettiğini, görüşmek istediğini söyleyince belirlenen gün ve saatte İskenderpaşa Camii'ne gittim. Hocayla konuştuk, sohbet ettik. Bazı konuları müzakere ettik, bazı konularda da usulü ve âdâb-ı edebi çerçevesinde tartıştık.

Bu sohbetimiz sırasında ben müeddep bir eda ile hocaya hatm-ı hâcegån ve rabıta-ı şeyh konularını sordum. Hoca bir tarikat şeyhi olmasının yanı sıra bir akademisyen olup neyin Kur'ân ve sünnete uygun olduğunu, neyin olmadığını bilen birisiydi. (Ağırakça, 2022: 175).

Din İşleri Yüksek Kurulu Eski başkanı Prof.Dr.Raşit Küçük de Hocaefendinin vizyonundan ve insanlara iş görme tarzından şöyle bahsediyor:Burada rahmetli Esad Coşan hocanın ileri görüşlülüğünü asla ihmal etmemek lazım. Bu dergiler (İslam, İlim ve Sanat, Kadın ve Aile, Gülçocuk) onun ileri görüşlülüğü ile çıkarılmıştı. Bizzat çıkmalarına nezaret ve önderlik etmekle, bunlara yazdığı yazılarla, toplantılardaki yol göstericiliği ile kararları hep istişare yoluyla almakla, herkesi dinleme ve en uygun görüşü bulma yönündeki örnek olan basiretli davranışı ile bende çok etki bıraktığını söyleyebilirim” (Küçük,2023:227).

İktibas Dergisi yöneticilerinden, yazar Süleyman Arslantaş, Prof.Dr.M.Esad Coşan’dan şöyle bahsediyor: Niçin Esad Coşan Hoca hedef haline getirildi. Çünkü onun kafasında sistemle birlikte değil, sisteme rağmen bir yapılanma söz konusuydu. Ve o yüzden de bu ülkeyi terk etmek mecburiyetinde kaldı.Bir siyasi bilinç veren bir hareketti. İslam'ın bir devlet yapısının olduğunu bir şekilde kendi yakınlarına öğretmeye çalışan bir anlayıştı.

İran devriminden sonra özellikle de Mehmet Zahid Kotku efendinin vefatının ardından Türkiye'de en çok takibata uğrayan tarikat liderleri tarikat mensupları Esad Coşan Hoca ve etrafıydı (Arslantaş,2013:174-145).

Prof.Dr.Raşit Küçük, Süleyman Arslantaş’ın bu tesbitine, kamuoyunda pek bilinmeyen bir bilgiyle şöyle açılım getiriyor: Arka planda olup bitenleri doğrusu çok fazla bilmiyoruz. Ama rahmetli Esad Hocanın söylediğine göre; “Kendisini Amerika'ya davet etmişler. Alıp götürmüşler. O zaman 1988 veya 1989'du galiba. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra yurda döndü. Esad hoca yurt dışından döndüğünde Emniyette nezarete alınıyor. Kimseye haber verilmiyor ve bir hafta nezarette kalıyor. Bu işin halli için Recai abi (Kutan) uğraşıyor. Sonra oradan çıkartılıyor ve kendisine Amerika'ya gitmesi yönünde telkinlerde bulunuluyor. Fakat Esad hoca Amerika'ya gitmeyi kabul etmiyor. Esad hocanın bu konuda dediği şuydu: Amerika'ya götürmek için Amerika bizi çok zorladı.Ama kandıramadı. Buradaki bazı arkadaşlar da teşvik ettiler oraya gitmem için bir hayli dil döktüler. Biz buna uymadık (Küçük,2023:233).

Hocaefendinin Sempozyumundan Notlar

Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi, 27-29 Ağustos 2023 tarihlerinde doğum yeri olan Çanakkale’de 3 günlük bir programla anıldı. Bu program kapsamında Çanakkale Üniversitesi yerleşkesinde bir de sempozyum icra edildi.

Bizde bu programa iştirak ederek sempozyumda tebliğ sunan ilim adamlarının sunumlarından bazı notlar aldık.Şimdi de bu notları sizlerle paylaşalım.

28 Ağustos 2023

4 kişinin konuşmacı olduğu oturumun başkanı Prof.Dr.Mustafa Uzun idi. Prof.Dr.Mustafa Uzun hocaefendinin dava adamı yönünü anlattı. Şöyle konuştu: YÖK kanununda bir değişiklik yapılınca bizim yeniden doktora imtihanına girmemizi şart koştular. Esad Hocaefendi ve birkaç arkadaşı bunu üzerine aldı ve bizim doktoramızı onlar tekrar onaylamış oldular. Esad Hocaefendi böyle stratejik işlerin adamıydı.İnsan kazanmak için risk alırdı.

Bana “Çanakkale ve edebiyatımız” konusunu yazmamı söylemişti. Karşıma öyle büyük bir konu çıktı ki ben hala o konuyla uğraşıyorum. Hem de o konunun otoritesi olarak anılıyorum. Bir bilen kişinin işareti oldu.

Daha sonra söz verilen Hocaefendi’nin asistanlarından biri olan Prof.Dr.Mehmet Akkuş “Esad Hocaefendi 20 civarında akademisyen yetiştirdi.Bunlar, dekan ve rektör olarak görev aldılar.Bunlardan bir tanesi de Suudi Arabistan'da Türkoloji kürsüsünü kurdu.

Hocaefendi çeşitli okullarda dersler verdi. Ankara otelinde de Osmanlıca dersi verirdi. “Başörtüsü İslam'ın bir gereğidir” diye açıklama yapmıştı. 1980'de Mehmet Zahid Efendi'nin tavsiyesi üzerine Hakyol vakfını kurdu. Hacı Bayram Camii'nde Ramuzel hadis dersleri yapardı.Buna çok hazırlanırdı. Hilal bulma çalışmalarına başkanlık yaptı.

Onunla her hafta aile toplantısı yapardık.Orada sohbet eder sonunda hatme hacegan yapardık. Dergi faaliyetlerine devam ederdi. Ankara'daki kütüphanelerde çok çalıştı. Cebeci ve Millet Kütüphaleri, çalIştığı yerlerin başında geliyordu.

Onun jüri imtihanı sırasında jüri üyelerinden biri “Doktora çalışmanda metinlerde niçin Mehmet değil de Muhammed dedin?” deyince “Muhammed şiire daha uygundur. Mehmet vezni bozar” demiş.

Bir gün Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu'nun odasındaydık. Önünde Arapça bir kitap vardı .Hasibe Hanım “ne güzel yazmışlar” diye bir bölüm okumaya başladı.Ancak bir kelimeyi çok yanlış bir şekilde okudu.

Hocaefendi, Hocayı nazikçe ve edeplice düzeltmişti.Kendisine karşı olan kişilerle daima mücadele etmiştir. Ama halimliği ve selimliği elden bırakmamıştır.

Her hafta Ankara, İstanbul, Bursa, Adapazarı, olmak üzere çeşitli şehirlerde bir döngü içerisinde konferanslar verirdi.Hocamız bir İslam alimiydi.Cami konuşmaları çok tatlıydı. Hocamız vaiz kürsünde insanlar anlayacak şekilde çok güzel bir şekilde hitap ederdi.

Bir manevi Kalkınma proje adımıydı. İstanbul'da site şehirler kurma projesi vardı. Ankara'da Gümüş Şehiri kurmuştu. İstanbul'da da Kemerburgazda bir site kurdu.

Daha sonra söz Prof.Dr.Yusuf Kaplan’a verildi. Yusuf Kaplan konuşmasının başında kendisinin kurucusu olduğu Medeniyet Tasavvuru Okulundan bahsetti. “81 İlde 60 ülkede eğitimler veriyorum. Gelecek kuşakları yetiştirmek istiyorum. Son 200 yıldır berbat tecrübe yaşadık.Ülkenin kaderini şekillendirecek insanlar yetiştirmeliyiz.Yanlış başlangıçların doğru sonuçları olmaz.

Hocaefendi “Kur'an esastır, sünnet usuldür” demiştir. Hocaefendi,alim,arif ve hakim bir şahıstı. Alim ilmi, Arif irfanı, hakim olma hikmetli olmayı ifade ediyordu.Hocaefendi’nin Avustralya'da şehid edildiğini düşünüyorum. Bu bir İngiliz projesiydi.

Bu ülke iki asırdan beri bizim elimizden alındı. Esad Hocaefendi bunun farkında olan insanlardan biriydi. Bir toplumun başına gelecek en büyük felaket başına ne geldiğini bilememektedir. Daha kötüsü celladına aşık olmaktır.Bu yaşadığımız bir Moğol saldırısına benziyor. Moğollar 12. yüzyılda İslam toplumlarını yoketmişti. Şimdi yaşanan da buna benzemektedir. Bundan dolayı Bradel “Türkler tarihin kayıp çocuklardır.” Demektedir.

Bu ülke, içeriden çıkanların kendi kendilerini sömürgeleştirdği tek ülkedir. Ehli sünnet itikadına dikkat çeken iki kişiden biri Necip Fazıl diğeri Hocafendidir.

Emperyalistlerin hedefi: Gazalinin vurulması, Osmanlı'nın unutturulması, peygamberin terk edilmesidir. Tarihin akışını bizim değiştirebilmemiz için ehli sünnet omurgayı korumamız gerekiyor. Şu an İslam dünyasının üç kişiye ihtiyacı var. Kurucu Melikşah, inşa edici Nizamülmülk, temeleri koyucu Gazali. Ehli sünnet omurgasının güçlü olması için Esad Hocaefendi çok çalışmıştır.

Her branşın bir tek zirve adamı oluyor. Tiyatroda, sinemada,iş dünyasında vs.. Rahmetli hocaefendi de tasavvufun bir numarasıydı. O dönemin İmamı Gazalisi’ydi” dedi

Daha sonra söz verilen Hocaefendi’nin asistanlarından biri olan Prof.Dr.Ali Yılmaz şunları söyledi: Hocaefendi çok da güzel vaaz ederdi. Nitekim onunla Eskişehir'de bir sempozyuma katılmıştık. Hocaefendi Cuma öncesi orada vaaz etmişti. Biz de vaazının son bölümüne yetiştik. Prof Dr Hayrettin Karaman ve Sabahattin Zaim de vardı. Hayrettin Karaman “Keşke bütün Şeyh efendiler böyle olsa” dedi.

Prof. Dr. Ali Yılmaz bir hatırasını şöyle anlattı: 1987 yılında beni Gazi Üniversitesi'ndeki enstitünün sahibi olduğu Kırşehir'de Hacı Bektaşı Veli’yi Anma toplantısına çağırdılar.

Ben orada “Hacı Bektaşı Veli ve Makalat” isimli bir tebliğ sunacaktım. Tam bizim toplantı başlayacaktı ki bir kişi ısrarla söz almak istedi. Başkan “sorulara sonra cevap vereceğim” dedi.

Ama ısrarla söz isteyince “Peki Buyurun ama kısa olsun” dedi. Bunun üzerine o söz olan kişi “Hünkarın Makalat isimli bir eseri yoktur. Onun eseri bu salondaki kişilerdir” dedi ve sonra o kişilerle birlikte salonu terk etti. Makalat vesilesiyle hocaefendinin Hacı Bektaş Veli'nin gerçek kimliğini ortaya çıkarmasından Aleviler çok rahatsız oldular.

Esad Hocaefendi Osmanlı sufilerine çok önem verniş, hem kendi onlar üzerinde çalışmış hem de talebelerini bu konuda çalışmaya sevketmişti. Hoca Efendi, “Alimler ümmetin emanetçileridir” derdi ve bunun bilinciyle hareket ediyordu.

Bu konuşma ile ilk oturum bitti.Yarım saat aradan sonra aynı anda 5 salonda tebliğ sunumları başladı. A salonunda yani büyük salonda yaklaşık 25 yıl önce İskenderpaşa Cemaati konusunda doktora yazmış Prof.Dr. Emin Yaşar Demirci söz alarak şunları söyledi: Ben yaklaşık 25 yıl kadar önce Hoca Efendi ile ilgili İskender Paşa cemaati ile ilgili bazı şeyler yazmıştım.Bu cemaati incelememin sebebi İskenderpaşa cemaatinin Yayınları vesilesi ile kolay üzerinde çalışılabilir bir alan olmasıydı. Daha sonra gerek cemaatten kişilerle gerekse Hoca Efendi ile İskender Paşa camiinde bulundum. O “Bana tabi olun” demezdi. Müslüman bir birey inşa etme peşindeydi ve hep bu şekilde bu söylemle devam etti.

Emin Yaşar Demirci bir de şöyle bir şey anlattı: Ben Mehmet Zahid Efendi’nin kitaplarını da okudum. Ancak onlar konuşmadan yazıya ve kitaba çevrildiği için bazen bağlamını mekanını tam anlayamıyordum. Ancak Esad Coşan Hocaefendi doğrudan bana hitap ediyordu.Ben yaptıkları ve yaşadığı dönem bakımından Esad Hocaefendinin konumunu İmamı Rabbani ve Halidi Bağdadi’ye benzetiyorum.”

Prof.Dr.M.Esad Coşan Hocaefendi, Avustralya’da kiliseden çevirttiği bir caminin açılışına gidereken şaibeli bir trafik kazasıyla 63 yaşında vefat etti. Coşan Hocaefendi,bütün hayatını Ümmeti Muhammed’in dertlerini çözmeye,İslam’ın yeniden izzet ve şerefine kavuşmasına adamış bir Anadolu alp ereniydi. Eski Milletvekili İrfan Gündüz’ün tabiriyle “bir cesur yürek” olarak yaşadı ve öylece vefat etti.

 

 

Yorumlara Git

İsrail’den skandal talimat! Savaş kuzeyde resmen başladı

Amerikalılar Trump’ın mitinginde dehşeti yaşadı! Gizli Servis bilerek müdahale etmemiş

İsrail’in vaadettiği serveti elinin tersiyle itti: Kanlı para istemem!

Bazı fakülte ve enstitülere kapatma kararı Resmi Gazete'de

Hukuk tarihinde bir ilk! Resmen başladı: Kirayı o belirleyecek…