AKİT MENÜ

Medya

Güven bunalımı Türkiye’yi çökertiyor! Kum taneleri gibi dağılmayalım

Serkan Fıçıcı, Türkiye’deki toplumsal güven bunalımını ve bu durumun toplum yapısındaki olumsuz etkilerini ele aldı. Güvenin kaybolmasının toplumu çürüten en büyük tehdit olduğunu söyleyen Akşam gazetesi yazarı Fıçıcı, devlet-toplum ilişkilerinde ve bireyler arasındaki güvensizliğin Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sürüklediğini vurguladı. Toplumun kendi hatalarını görmezden gelerek ilerleyemeyeceğini ifade eden Fıçıcı, şunları kaydetti:

2024-09-22 16:40:17

Serkan Fıçıcı, Türkiye’deki toplumsal güven bunalımını ve bu durumun toplum yapısındaki olumsuz etkilerini ele aldı. Güvenin kaybolmasının toplumu çürüten en büyük tehdit olduğunu söyleyen Akşam gazetesi yazarı Fıçıcı, devlet-toplum ilişkilerinde ve bireyler arasındaki güvensizliğin Türkiye’yi nasıl bir çıkmaza sürüklediğini vurguladı. Toplumun kendi hatalarını görmezden gelerek ilerleyemeyeceğini ifade eden Fıçıcı, şunları kaydetti:

"Ne lazım?

-Güven...

Nasıl kazanılır?

-Gerçek ile...

Herkes kendi doğrusunu dayatırsa...

Üstelik, aynı şeyi "ben yapınca alkış, sen yapınca yanlış" durumları ortadan kalkmazsa...

Hakkı savunma değil "haklı çıkma" yarışı sürgit devam ederse...

Aydınlatma, ikna etme, güzel örnek olma, iyiliğe özendirme, sevdirme, beğendirme, doğruyu tanıtma vazifeleri bir şeyler uğruna feda edilirse...

Kınayan kınanacak hale düşer...

Ayıplayan ayıplarıyla baş başa kalır.

Dışlayan yalnızlaşır.

Nefret eden-ettiren sevilemez duruma gelir.

***

Güncel şikayetlere bakalım.

Kalitesizlik... Değersizlik... Anlamsızlık...

Ekranlara, sayfalara yansıyan perişanlıklar, "bu kadar da olmaz" dedirten olaylar, her yanımızı saran "nereye bu gidiş" türünden yakınmalar ve artık hepimizi neredeyse şaşıramaz hale getiren tuhaflıklar...

***

Nasıl kurtulacağız?

Mesele karar vermek ve bir yerlerden başlamak...

"Hadi bir daha deneyeyim belki bu sefer sonuç iyi olur" beklentisiyle yanlışları tekrar etmek çare değil.

Özsaygımızı kendi elimizle yok ederek varabileceğimiz yer yok.

Diyelim ki herkesi kandırdık, kendimizi kandırabiliyor muyuz?

Vicdanımızla baş başa kaldığımızda içimizin derinliklerini kaplayan azabı dindirebiliyor muyuz?

Gerçeklerimizi pirinç taneleri gibi masanın üzerine serip hayatımızı cehenneme çeviren taşları ayıklamaya başlamadıkça "niye sürekli dişimiz kırılıyor" diye yakınmaya devam etmeyecek miyiz?

***

Alışkanlık haline gelen hatalarımız her seferinde kısa süreli pişmanlık duvarlarını aşıp tekrarlandıkça karakterimiz haline geliyor ve sonuçta artık sergilediğimiz hatalardan etkilenmeyecek duruma düşüyoruz belki de bunu yaşam sebebi olarak görmeye başlıyoruz.

Lafta "pişmanım, hayatımın hatasını yaptım, kum taneleri gibi eziliyorum" derken bile gerçeklerle yüzleşme korkumuzun esiri oluyoruz, samimiyet ortaya koyamıyoruz.

Bir kere daha, belki bu sefer...

Tuzlu içip susuzluğumuzu giderebileceğimizi sanıyoruz ve bir an geliyor freni patlak araba gibi duvara çarpıyor, felakete yakalanıyor, gönlümüzü yakan acılarla baş başa kalıyoruz.

Devlet-toplum ilişkisinden tutun da, aile bağlarına, ekonomiye, asayişe, adalete, iki insan arasındaki dostluğa kadar "güven duygusunu" aşındıran, tüketen, yok eden tavırlar geleceğimize yönelik en büyük tehdit olarak önümüzde duruyor.

Çürük binalar en ufak bir sarsıntıda neden yıkılır?

-Temelinde ve yapısında dürüstlük olmadığı için...

Dönüşüme binalardan önce kendimizden başlamak yerine "yokmuş gibi" yapmaya devam ederek nereye kadar?"

 

 

 

Yorumlara Git

SOLOTÜRK’ten Belçika’da gövde gösterisi!

İran, Siyonist rejim gibi bir suçlunun asla nükleer silaha sahip olmaması gerekir diyerek açıkladı!

Kassam Tugayları’ndan İsrail’e ağır darbe! Çok sayıda İsrail askeri öldürüldü

Brezilya X’e 5 gün verdi!

Esed yurtdışına kaçan milyonlarca Suriyeli için genel af çıkardı