AKİT MENÜ

Tarih

23 Eylül 1234: Sühreverdî'nin vefatı (Âlim)

Onlar, yaşadıkları döneme maddi manevi anlamda damga vurarak iz bırakıp gittiler. Bugün, İslam âlimlerimizden Sühreverdî'yi hayırla yâd ediyoruz.

İslâm düşünce tarihinde lakap ve nisbe benzerlikleri dolayısıyla bazen Sühreverdî el-Maktûl ile karıştırılan Ebû Hafs Sühreverdî, 1 Şâban 539’da (27 Ocak 1145) Irâk-ı Acem bölgesinin Cibâl eyaletinde Zencan’a bağlı Sühreverd’de doğdu.

Onun tahsil hayatındaki dönüm noktası on altı yaşlarında Bağdat’a giderek amcası Ebü’n-Necîb’in halkasına katılmasıdır. Bağdat’ta, önce Ebü’n-Necîb’den ders okudu. Kelâm ilmine meyli varken amcasının da arkadaşları arasında olan Abdülkâdir-i Geylânî’nin tavsiyesi onu bu meyilden vazgeçirdi. Ancak kısa bir müddet sonra Abdülkâdir-i Geylânî ve amcası Ebü’n-Necîb’in vefat etmesi onu mürşid bulma maksadıyla seyahatler yapmaya mecbur bıraktı. İlk olarak Basra’ya gitti. Burada Ebû Muhammed Abdullah el-Basrî’nin sohbetlerine devam etti.
Daha sonra tasavvuf tarihinin ilk dönemleri açısından önemli bir değeri bulunan Basra körfezindeki Abadan’a giderek “abdal” diye anılan erenlerle görüştüğü ve Hızır’la sohbet ettiği anlatılır. Yine burada İbnü’l-Arabî’nin de eserlerinde atıf yaptığı Ebü’s-Suûd el-Bağdâdî’nin sohbetlerinde bulundu ve uzun halvetler çıkardı. Ardından tekrar Bağdat’a dönerek amcası Ebü’n-Necîb’in Dicle nehri kenarındaki tekkesinde ve 590/1194 yılında Makber mahallesinde vaaz ve irşada başladı.

Sühreverdî etki bırakan bir hatip olarak tanındı ve tavırları sadece bulunduğu muhitte değil şehrin tamamında büyük ilgi topladı. Bu esnada kendisine intisap edenlerin sayısı çoğalmaya başladı. Faaliyetleri Abbasî sarayının dikkatini çekti ve idareci sınıftan sohbetlerine katılımlar olmaya başladı. Nitekim halife Nâsır-Lidînillâh, Sühreverdî’yi ziyaret ederek baş başa görüşmüş ve kendi adına yaptırdığı tekkeye onu şeyh tayin etmiştir.
İktidarla kurduğu olumlu ilişkiler dolayısıyla, Nâsıriyye, Bistâmiyye, Me’mûniyye gibi tekkelerin şeyhliği de Sühreverdî’ye verilmiş, bu yüzden kendisi döneminde “şeyhü’ş-şüyûh” unvânıyla şöhret bulmuştu. Nâsır-Lidînillâh yönetiminin fütüvvet teşkilâtına dönük siyasetine de öncülük eden ve pek çok yeni tekke açılmasına ön ayak olan Sühreverdî, yer yer diplomatik görevler de üstlendi. Hilâfet merkezi ile çevre otoriteler arasında elçilik vazifesi yaptı.

Sühreverdî, 617’de (1220) Mevlânâ’nın babası Bahâeddin Veled’in Bağdat’a gelişi esnasında kafileyi büyük bir kalabalıkla karşılayanlar arasındaydı. 618’de (1221) ise halifeden aldığı menşûru Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubad’a götürmek için Anadolu’ya doğru yola çıktı. Malatya’da Necmeddîn-i Dâye ve Konya’da Bahâeddin Veled ile görüştü. 628’de (1231) hac için Mekke’ye gitti ve burada İbnü’l-Fârız ile tanışarak onun oğullarına ve diğer bazı sûfîlere tarikat hırkası giydirdi.

Ömrünün sonuna doğru görme melekesini yitirmesine ve kötürüm olmasına karşılık cuma vaazlarına çıkmayı sürdüren Sühreverdî, 1 Muharrem 632’de vefat etti. Vefatından sonra oğlu Ebû Ca’fer İmâdüddin Muhammed b. Ömer es-Sühreverdî, onun çizgisini aynı doğrultuda sürdüren faaliyetler ortaya koymuştur.

Yorumlara Git

Tam 150 ton! “Çevreci” CHP bakın neler yapmış neler

Otomobil alıp satacaklar aman dikkat: 27 Eylül'den itibaren zorunlu olacak! İşte 10 soruda Güvenli Ödeme Sistemi

Laikçi baskıya boyun eğildi! Yusuf Ziya Gümüşel Hoca’ya hapis zulmü

Tekgıda-İş’ten Sendika Terörü… Sendikacılar, herkese küfür ve tehdit yağdırdı

Sinan Ateş'i kim öldürdü? Bilirkişi raporu ortaya çıktı