Medya
Köfteci Yusuf'la ilgili olay çıkış! Daha domuzun ‘d’si zikredilmeden...
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Saydam, Köfteci Yusuf'un kriz yönetiminde başarısız olduğunu ve itibar kaybettiğini ifade etti. Saydam, krizin ilk aşamalarında yapılan hataların firmanın geleceğini olumsuz etkilediğini belirtti.
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Saydam, Köfteci Yusuf'un domuz eti skandalı ile ilgili kriz yönetiminde başarısız olduğunu söyledi. Saydam, firmanın krizi zamanında yönetemediği için halkın güvenini kaybettiğini belirtti. Kriz yönetiminde daha dikkatli ve stratejik adımlar atılması gerektiğini ifade eden Saydam, firmanın itibarını yeniden kazanmasının zor olduğunu vurguladı. Ali Saydam, firmanın bu krizden zarar görmeden çıkamayacağını kaydettiği yazısında şunları dile getirdi:
" “Köfteci Yusuf”, Yusuf Akkaş çırpınıyor: “Başıma ne getirildiğini bilmiyorum…”
İşte bunu bilmemek, durumu doğru tahlil edememek çok sakıncalıdır. Çünkü ne yapacağınızı, nasıl davranacağınızı, kendinizi, durumu, sorunu nasıl açıklayacağınızı da bilemezsiniz… Başka bir deyişle ne krizinizi yönetebilirsiniz ne de krizinizin iletişimini…
Kaldı ki ‘domuz eti’ meselesi gündeme geldiğinde yapılacaklar, işin son aşamasıdır. Bu süreç domuzun ‘d’si zikredilmeden yönetilmeye başlanmalıydı. “Yahu geleceği mi görecekti adamlar” diye düşünebilirsiniz. O konuya birazdan geleceğiz; önce Akkaş’ın aktardığı biçimiyle duruma bir göz atalım…
Firma, anlaşılmasın diye yazılmış banka sözleşmelerindekine benzer yazılı açıklamasında Şubat 2024’te Ankara’daki şubelerden numune alınırken “Pek çok teknik hata yapıldı” tezini öne sürmüş. Şöyle devam edilmiş: “Usulsüzlükler içeren ve gerçeği yansıtmayan analiz sonuçları sonrasında Tarım İl Müdürlüğü ve İlçe Müdürlüğü tarafından üretim tesisimizde yerinde yapılan denetimlerde herhangi bir olumsuz sonuç ile karşılaşılmamıştır. Ürünlerimizde asla domuz eti kullanılmamıştır. Analiz sonuçlarının maddi gerçeği yansıtmadığı, bu sonuçların kötü niyetli kişilerin eylemleri neticesinde veyahut gen testi olarak bilinen uygulamalarla yapılan analiz testlerinde şirketimizin hiçbir dahli olmayacak şekilde oluşmuş bulaşı nedeniyle böyle bir sonuç çıktığı/çıkabileceği değerlendirilmektedir.” Anlayan beri gelsin…
Bir de Akkaş’ın verdiği röportaj var. “Domuz eti olayı 2019 tarihinde geçiyor” diye başlıyor. Sedat Peker’in (ya da onun adını kullanan birilerinin) çıkar sağlamak için Afyon’daki bir entegre tesisi Akkaş’ın almasını istediklerini belirtiyor. Anlaşma sağlanamayınca da hem silahla hem de “Köfteci Yusuf domuz eti satıyor deriz” diye tehdit edildiğini söylüyor. Hatta bu kişilerin o tarihte bir şubeye giderek hamburger ısmarladıklarını ve siparişlerini alır almaz koklayıp, “Bunun içerisinde domuz eti var” diyerek “algı yarattıklarını”, ardından da savcılık kayıtlarına intikal ettiği şekliyle Kocaeli’de bir internet sitesine parayla bu haberi yazdırdıklarını ifade ediyor.
İki açıklamadan ve epey efor harcadıktan sonra, Akkaş’ın iddiasının şu olduğu anlaşılıyor: “Mafya 2019 yılında bize kafayı taktı, analiz sonuçlarına müdahale edildi, kumpas var.”
Firmanın durumu çok vahim. Domuz eti gibi, ülkemizdeki tüketicinin inanç sistemine değil aykırı, saldırı olarak kabul edilebilecek bir ürünün kullanılması firmanın köküne dinamit ekmekle eş değerdir… Öte yandan Akkaş’ın kumpas iddiaları da ciddi bir konu olduğuna göre mutlaka araştırılacaktır. Yani süreç sonlanmış değil gibi görünüyor…
Diyelim ki Köfteci Yusuf soruşturma, mahkeme süreçlerinden pirüpak çıktı. Yeter mi? Firmanın algılanmasını bu meseleden önceki seviyeye yeniden getirebilir mi? Çok zor…
Nedeni, yazımızın başında belirttiğimiz “Adamlar geleceği mi görecekti” sorusunda gizli… Görecektiler…
Bir gıda firması alacağı en büyük darbenin hijyen, üretim, hazırlık, servis koşulları ile ilgili olduğunu bilmelidir. Oradan yiyebileceği darbenin de telafisi mümkün olmayan bir itibar hasarına yol açacağını…
O nedenle itibarını hedef kitle ve paydaşları nezdinde yükseltecek, sağlamlaştıracak iletişim çalışmaları yapmalı, öyle bir algılamaya ulaşmalıydı ki; domuz eti meselesi gündeme gelir gelmez hedef kitlesi “Yok canım, bu işte bir yanlışlık vardır” diyecek kadar kendisine güvenmeli, firmanın üstünü bir kalemde çizmeyi düşünmemeliydi bile…
İtibarına yatırım yapmış, beğeni ve güven eksenini yükseltip ‘itibar bağışıklığı’nı güçlendirerek bugünlere gelmiş, örnek olarak gösterilebilecek çok önemli firmalarımız, holdinglerimiz ve bunların yöneticileri hemen akla gelecektir. Onlar böyle saldırılara neredeyse yılda iki kez maruz kalıyorlar. Yalnızca firmaların faaliyetleri değil, patronlarının, yöneticilerinin özel hayatları dahi saldırı altındadır… Peki sonuç? O saldırının yanından, üzerlerine en ufacık leke sıçramadan yürüyüp gidebiliyorlar…
İtibarlarına yatırım yapmayanlar ise “Çamur at izi kalsın” kod adlı her türden eylemden yara bere alıyorlar… İddialar doğru da olsa tamamen iftira da…
O nedenle firmaların itibar yönetimine bir an önce eğilmeleri gerekiyor… Çünkü itibar, telgraf tellerindeki kuşlar gibidir. En ufak gürültüde uçup gittiler mi bir daha onları geri getirip eski yerlerine koymak imkânsızdır…"
İlişkili haber:
İlişkili haber:
İlişkili haber:
İlişkili haber:
İlişkili haber: