Medya
Hollywood ve CIA Trump’a karşı seferber oldu! Kültürel savaş patladı
Oğuzhan Bilgin, Trump’a karşı oluşturulan kültürel hegemonyayı sorguladı. Akşam gazetesi yazarı Bilgin, küresel elitlerin Trump’ı bastırma çabasının başarısız olduğunu savundu.
Akşam gazetesi yazarı Oğuzhan Bilgin, Trump karşıtlığının arkasında duran kültürel hegemonyayı ele aldı. Bilgin, medya ve ünlülerin Trump karşısında birleşerek kitleleri manipüle etmeye çalıştığını belirtti. Trump’ın bu güçlü karşı cepheye rağmen zafer elde ettiğini ifade eden Bilgin, küresel elitlerin halka karşı yenilgi aldığını vurguladı. Bilgin, Amerika’da yaşanan bu gerilimin Türkiye’de de görüldüğüne dikkat çekti. İşte Oğuzhan Bilgin’in yazısı:
"Anket şirketleri tarafından hep geride gösterildi. Medya tarafından ya sansürlendi ya da itibarsızlaştırıldı. Hatta sosyal medya hesapları bile sosyal medya şirketleri tarafından kapatılmıştı...
Taylor Swift, Beyonce, Jennifer Lopez, Eminem, Lady Gaga, Robert De Niro ve diğerleri... "Aydınlık geleceğimizi karartmayın", "Diktatöre karşı özgürlükler için oy verin" temalı sloganlarla seferber oldu. Bir "tehlikenin farkında mısınız?" demedikleri kalmıştı... Hep şeytanlaştırıldı, hem kendisi hem de seçmenleri aşağılandı. Hollywood'undan dijital platformlara ve müzik sektörüne kadar hepsi onun karşısında mevzilenmişti...
Seçmenleri için yapılmadık karikatür, edilmedik hakaret bırakılmadı. Yobaz, köylü, aptal, barbar... Hepsi arka arkaya sıralandı. "ABD'nin %60'ı aptaldır" diyenler bile görüldü.
Koca koca kitaplar yazmış entelektüeller, popüler romanları olan yazarlar ve "çok atıf alan" akademisyenler... Her biri kendi dilince, meşrebince kampanyanın parçası oldu.
Yetmedi... Bu kültürel hegemonya unsurlarının parçası olduğu Amerikan siyasal hegemonyası Pentagon'u, CIA'yi de zaten onu tasfiye etmek istiyor; başta savaş endüstrisine ve finans sermayesine dayanan Amerikan sermayesi de yani ekonomik hegemonyası da ona şiddetle karşı çıkıyordu.
Yukarıda anlattıklarım ne kadar da tanıdık geliyor değil mi?
Batıcı/küreselci hegemonyanın tüm güçleriyle sağ, milliyetçi-muhâfazakâr liderlere karşı seferber olmasına, kitleleriyle birlikte aşağılamalarına biz Türkiye'den alışkınız.
Benzer bir durum ABD'de de yaşandı. ABD'de de küreselci kültürel hegemonya tüm güçlerini Trump kazanmasın diye seferber etti ama neticede Trump kazandı.
Peki, Batı'nın en üstün gücünde, küreselciliğin merkezinde nasıl böyle bir kültürel hegemonya-halk gerilimi ortaya çıktı? Bunu nasıl anlamak gerekiyor?
Batı'nın küresel kültürel hegemonyasının uzunca bir süredir üzerine oturduğu ideolojik, kültürel ve politik-ekonomik bir çerçeve var.
Ekonomi politiği neoliberalizme dayanan, dış politikası Batı-dışı ulus-devletleri zayıflatmaya ve vesayet altına almaya çalışan Batı küreselciliğinin kültürel boyutu da bununla paralellik arz ediyordu. Bir yandan alt kimlikleri (ırk, etnisite) kaşıyıp millî kimlikleri önemsizleştiren dili daha çok Batı dışı toplumlar için kurgulanmış olsa da kendisine dokunan tarafları da belirginleşmeye başlamıştı...
'Woke kültürü' denilen akım bir yandan Batı dışı toplumların ulus-devletlerini çökertmek için kullanışlıyken Batılı ulus-devletleri içeriden zayıflamalarına sebep oldu.
Tek mesele ulus-devlet de değildi. Bir milleti millet yapan her şeye; geleneğe, dine, aileye karşı toptan bir ideolojik saldırı kültür araçlarıyla üretildi. Paris Olimpiyatları'ndaki rezalet de uzun süredir devam eden LGBT propagandaları da bunun tipik örneğiydi.
İşte bunun üretildiği temel mecralar olan Hollywood'un, dijital ve sosyal medya mecraların, müzik sektörünün Trump'a ve Trump'ın bu küreselci kültürel elitlere karşı yürüttüğü milliyetçi siyasete düşmanlığı tesadüf değil.
Bu küreselci liberalizmin eski ideoloğu, "Tarihin Sonu"nun yazarı Fukuyama'nın Trump zaferi sonrası "liberalizmin sonu" diye yazması da tesadüf değil. Bu küreselciliğin ekonomik altyapısını oluşturan savaş ve finans sermayesinin, onların neoliberalizminin veya sol-liberalizminin ideologlarının, akademyalarının ve medyalarının Trump'a karşı yürüttükleri linç de tesadüf değil.
Dar bir küreselci elitin kültürünün halka ve onun değerlerine karşı yürüttüğü bir mücadele biçimi Trump karşısında yenilgi aldı. Üstelik daha önce Demokratları destekleyen beyaz işçi sınıfı da Trump'ın arkasında kenetlenmiş oldu.
Bu arada bu kültürel hegemonya ile Nobel ödülleri arasındaki ilişki de bu süreçte yine belirginleşmiş oldu.
Nobel ödüllü iktisatçının Trump'ın zaferi ile ABD için "çok kaygılı" olduğunu söylemesi de yine tesadüf değil.
Hani önemli olan kurumlardı? Yoksa ABD'de de mi gelişmiş kurumlar, nitelikli bir kurumsallaşma yok?"
İlişkili haber:
İlişkili haber:
İlişkili haber: