AKİT MENÜ

Gündem

Gazze ve Kudüs ümmetin vahdetiyle kurtulur

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “Müslümanları buluşturan bir ortak zemin olarak Kudüs, tüm Müslümanların önünde bir vicdan sınavıdır. Dolayısıyla Filistin ve Kudüs meselemizi; ele aldığımızda, İslam coğrafyasının genel durumu ve temel sorunlarını da konuşmuş oluruz. Kudüs’ün yeniden İslam yurduna dönüşmesi için Müslümanların birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesinden başka yol görünmemektedir” dedi.

Haber Merkezi

Ramazan ayı, İslam dünyası için manevi bir yenilenme ve arınma dönemi olup, bu mübarek ayda yapılan ibadetler ve dualar, kalpleri huzurla doldurur. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, bu özel zaman diliminde Akit’e verdiği röportajda, Ramazan’ın manevi boyutunu, toplumsal sorumlulukları ve bireysel olarak yapılması gerekenleri vurgulayan önemli açıklamalarda bulundu. Erbaş’ın söyledikleri, yalnızca Ramazan’ın ruhani değerini yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumun dayanışma, yardımlaşma ve empati anlayışını güçlendirmeyi amaçlayan mesajlarla da dikkat çekiyor. Ramazan’ın, sadece oruç tutmakla sınırlı bir ibadet değil, aynı zamanda ahlâki ve toplumsal bir dönüşüm için bir fırsat olduğunun altını çizdiği bu açıklamalar, bu mübarek ayın tüm Müslümanlar için daha anlamlı hale gelmesine vesile olacağı gibi, toplumun bütün kesimlerine de önemli sorumluluklar yüklemekte.

RAMAZAN BİR İRFAN OKULUDUR

Değerli Hocam, bir kez daha Mübarek Ramazan ayına erişmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Ramazan ayının dinimiz ve İslam Âlemi açısından faziletlerine ilişkin bizleri bilgilendirir misiniz?

Öncelikle aziz milletimizin ve bütün İslam âleminin Ramazan-ı Şerifini tebrik ediyorum. Ramazanı en güzel şekilde ihya ederek bizleri sağlık, sıhhat ve afiyet içerisinde bayrama kavuşturmasını Yüce Rabbimizden niyaz ediyorum. Hayatımıza tarifsiz bir heyecan katan, hanelerimize sayısız güzellikler getiren Ramazan ayına kavuşmanın şükrü ve heyecanı içindeyiz. Ramazan, içinde sayısız hikmetler barındıran ve her an bize bir şeyler öğreten, bir irfan okuludur. Bu ayda imsak ile sabretmenin, iftar ile şükretmenin, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini idrak etmenin hazzını tadarız. Bizlere bahşettiği sayısız nimetler için her daim Rabbimize hamd ederiz. Ramazan ayının fazileti, öncelikle Kur’an’da bahsedilerek dikkatlerimize sunulmuştur. Bakara Suresi 185. ayet-i kerimede “O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. İçinizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin” buyurulmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de “mübarek ve bereketli bir ay” olarak nitelendirdiği Ramazanda “Cennet kapılarının açıldığını cehennem kapılarının kapatıldığını ve şeytanların zincire vurulduğunu” bizlere haber vermiştir. Bundan anlıyoruz ki, Cenab-ı Hakk’ın rızasına ulaşabilme bakımından Ramazan, bir fırsat ayıdır. Yine Peygamber Efendimizin “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır” müjdesinde Ramazanın ve orucun insanı arındıran yönüne vurgu yapıldığını görüyoruz. Bir Kur’an ayı, bir oruç ayı olarak Ramazan, her yönüyle hayatımızı güzelleştiren bir aydır. Gerek iftar gerekse sahur vakitleri, çoğu zaman dünyevî meşgaleler sebebiyle unuttuğumuz veya ihmal ettiğimiz değerlerimizi yeniden hatırlatır, ailemiz, akrabalarımız, dostlarımız ve komşularımızla aynı sofra etrafında birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları içerisinde ibadet bilinciyle buluşturur. Böylece Ramazan, bir buluşma ayına, birlik ve beraberlik iklimine dönüşür. Ramazanla ilgili tüm bu söylediklerimizi bu ayın bireysel hayatımıza kattığı güzellikler olarak değerlendirebiliriz. Bu kutlu zaman diliminin İslam alemine bakan bir başka veçhesi daha vardır. Malumunuz olduğu üzere yaşadığımız çağda dünyamız olağanüstü süreçlerden geçmektedir. İslam coğrafyalarında milyonlarca kardeşimiz, savaşların, işgallerin girdabında zor ve sıkıntılı süreçler yaşamakta ve özellikle Gazze’de alenen soykırım suçu işlenmektedir. En temel haklarından bile mahrum kalan milyonlarca insan, yoksulluğun, açlığın ve çaresizliğin cenderesinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Bu kardeşlerimize destek olmak, el uzatmak, dertlerine derman olmak, yaralarını sarıp acıları dindirmek, haddizatında bizim için iman ve kulluk sorumluluğudur. Bu duyarlılıkta olmak, Allah’ın bizlere verdiği nimet ve imkânları paylaşmak, özellikle Ramazanda yapabileceğimiz en değerli amel olacaktır.

FİLİSTİN’İN, GAZZE’NİN VE KUDÜS’ÜN ESARETİNİ MEŞRULAŞTIRACAK HER SÖYLEM, İNSANLIK SUÇUDUR

Soykırımcı İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’de başlattığı 471 günlük soykırım boyunca on binlerce Müslüman şehit edildi, milyonlarcası açlık ve hastalığa mahkûm şekilde ölüme sürüklendi. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump, Gazze halkının çevre ülkelere tehcirini öngören bir plan açıkladı. İsrail’in bütün insani kaideleri çiğneyerek gerçekleştirdiği soykırıma, sonrasında ABD’nin tehcir planına ilişkin görüşlerinizi alabilir miyiz?

Bu tehcir planı bizim için yok hükmündedir. Kabul edilemez, çirkin bir açıklamadır. Açıkça insan haklarının ihlal edileceğinin beyanıdır. Filistinlilerin haklarını her platformda yüksek sesle dile getiren Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettikleri gibi bölgenin tarihini ve değerlerini göz ardı eden bu yaklaşım, bölgede çatışmaların artmasına neden olacaktır. Filistin’i işgal etmek, aslında sadece bu bölgede değil, bütün yeryüzünde kaos çıkarmaktır. Bu teklif, kargaşayı körüklemek, savaştan beslenmek, barışı, huzuru ve insanlığı katletmek anlamına gelmektedir. Bunun için Filistin’in, Gazze’nin ya da Kudüs’ün esaretini meşrulaştıracak her söylem, vicdana, varoluşa, tarihe karşı işlenmiş bir insanlık suçudur. Bugün Gazze’den, nihaî noktada da Kudüs gibi tarih boyunca insanlığı kucaklayan bir şehirden Müslümanları çıkarmaya çalışmak, aslında tüm evrensel değerleri ve hukuku çiğnemektir. Filistin’de yıllardır dökülen kanların, öldürülen canların, masum yavruların hiçbir değeri ve hükmü yokmuşçasına davranan, üstelik zalimlere, katillere cesaret veren bir yaklaşıma asla fırsat vermemek; adalet ve hakkaniyet çerçevesinde çözümler üretmek tüm insanlığın sorumluluğudur.

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ BÜYÜK BİR İMAN, CESARET VE METANET ÖRNEĞİ ORTAYA KOYMAKTADIR

Ateşkes anlaşmasıyla birlikte başlayan esir takasında İsrail’in gönderdiği Filistinli esirler ağır işkenceler ve açlık yüzünden büyük sağlık sorunları yaşarken, Filistinli mücahitlerin salıverdiği İsrailli esirler son derece sağlıklı ve neşeli görünüyor. Gazzelilerin bu tavrını İslam ahlâkı açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Açıkça ifade edeyim ki Filistinli kardeşlerimiz son derece çetin bir imtihana düçar olmalarına rağmen son derece vakur bir duruş sergilemektedirler. Büyük bir iman, cesaret ve metanet örneği ortaya koymaktadırlar. Özellikle esir takası sırasında ekranlara yansıyan görüntüler, Müslümanların bir asrı aşkın süredir maruz kaldığı katliama rağmen değerlerinden ödün vermediğinin dünyaya ilanıdır. Hiç şüphesiz bu, İslam inanç ve ahlâkının bir tezahürüdür. Yüce kitabımızda, insan onuru nokta-i nazarından, kendileri ihtiyaç sahibi olsa da esirlere ikramda bulunmayı öven ve teşvik eden ayetler bulunmaktadır. Biliyoruz ki âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz, esirlere insan onuruna yaraşır şekilde muamele edilmesini emretmiş ve hatta en azılı düşmanlarını esir aldıklarında dahi onlara kötü davranmamaları hususunda ashabını uyarmıştır. Bir defasında esirlerin halini görmek için ziyarette bulunduğunda, “ben açım bana yemek verin” diyen bir esire, “elbette, bu senin hakkındır, ihtiyacındır” buyurmuş ve esirlerin temel insani haklarından mahrum edilmemesi gerektiğini ümmetine böylece talim etmiştir. Kureyza esirlerine karşı bile “onların esirlerine iyi davranın, istirahat ettirin, kanıncaya kadar su içirin, güneş ve silahların sıcağında bırakmayın” hatırlatmasında bulunmuştur. Bundan dolayı, ashabın esirlere iyi davrandıkları, hatta kendi yediklerinden daha iyi yiyeceklerle onları doyurdukları kaynaklarımızda yer almaktadır. Böyle bir Peygamberin ümmeti elbette diğerlerinden farklı olacak, vicdanlı her insanın görebileceği bu fark, elbette takdir uyandıracaktır.

Kudüs ve Gazze bizi kendisine ve değerlerimize sahip çıkmaya çağırıyor

İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’de Müslümanlara yönelik pervasız saldırılarda ve soykırımlarda bulunmasının en büyük nedeni İslam Dünyasının birlik olamaması mıdır? İslam ülkeleri neden birlik olamıyor. Diyanet İşleri Başkanı’mız olarak İslam Dünyası’na nasıl bir çağrıda bulunursunuz?

Evet, bugün Müslümanların en büyük sorunu, parçalanmışlıktır. Birbirleriyle gerekli olan dayanışmadan uzak olmalarıdır. Açıkça ifade edeyim ki bir zamanlar Müslümanları buluşturan bir ortak zemin olarak Kudüs, şimdi tüm Müslümanların ve hatta tüm insanlığın önünde bir vicdan, hukuk ve ahlâk sınavıdır. Dolayısıyla Filistin ve Kudüs meselemizi; dünü, bugünü ve yarını açısından ele aldığımızda, İslam coğrafyasının genel durumu ve temel sorunlarını da konuşmuş oluruz. Zira bunca zulmü ve işkenceyi yapan ve İslam coğrafyasını gözyaşı diyarı hâline getirenler, ümmetin parçalanmışlığından cesaret almakta; Müslümanların zayıflık ve dağınıklığından faydalanmaktadır. Bugün İslam dünyası ciddi ve köklü bir muhasebe ve özeleştiri yapmak zorundadır. Kudüs’ün yeniden İslam yurduna dönüşmesi için Müslümanların şuur ve ferasetle, birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmesinden başka yol görünmemektedir. İslam ümmeti bir araya gelerek bu insafsız işgale engel olmak için artık harekete geçmelidir. Bir asra yakın bir süredir çiğnenen onurunu, viran olan yurdunu ve dağılan vahdetini kurtarmak adına gerçekçi çözümler üretmelidir. Bu inanç ve anlayışla bizler, Orta Asya’dan Afrika’ya, bir araya geldiğimiz her platformda Kudüs davamızı gündeme getirdik ve getirmeye de devam ediyoruz. Göreve geldiğimiz günden bugüne bu meseleyi kendi meselemiz olarak gördük, her ortamda özellikle saldırıların başladığı tarihten itibaren yoğun olarak dile getirdik, İslam dünyasına çağrılar yaptık. Kudüs’ün bizi vahdete çağırdığını haykırdık. Kudüs özgür oluncaya kadar hiçbir çaba ve çalışmanın yeterli olmadığını vurguladık. Zira surlarının ve sınırlarının ötesine uzanan tarihiyle Kudüs’ün ve Filistin’in özgürlüğü için mücadele etmenin, Müslümanların omuzlarındaki insani, vicdani ve tarihi bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz. Bugün Kudüs ve Gazze, bizi bu sorumluluğumuzun gereğini yapmaya, kendisine ve değerlerimize sahip çıkmaya çağırıyor. Elbet bir gün Kudüs özgürlüğüne kavuşacaktır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, iyilik ve adalet yolunda mücadele edenlere yardım edecek, onları asla mahcup etmeyecek ve zalimlere karşı üstün kılacaktır.

Türkiye geçmişten bugüne dünyadaki tüm mazlumların yanında olmuştur

Türkiye’nin dünyada barışın hâkim olması için takdir gören çabalarını, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s) miras bıraktığı ve ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz İslam ahlâkı ile bizlere anlatır mısınız?

Evet, şunu iftiharla ifade edeyim ki Türkiye, geçmişten bugüne dünyadaki tüm mazlumların yanında olmuştur. Uluslararası ilişkilerinde barışa ve refaha dayanan, insan onurunu önceleyen politikalarıyla ülkemiz, kendisini müşfik güç olarak tüm dünyaya kabul ettirmiştir. Kim olduğuna bakmaksızın her mazlumun hamisi olmayı kendine görev addeden milletimizin verdiği güç ve destekle hakkın ve hakikatin tarafında durmuştur. Elbette bu şefkatin özünde hem milli hem manevi motiflerle örülü bir tarih bulunmaktadır. Rahmet elçisi Sevgili Peygamberimiz, her zaman sulhu ve selameti öncelemiştir. Zira Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlardan bunu istemiştir. Dolayısıyla Kur’an’ı ve sünneti rehber edinen Müslümanlar, asrı saadetten itibaren İslam’ın rahmet mesajını Afrika’dan Orta Asya’ya dünyanın pek çok yerine ulaştırmışlardır. Gittikleri coğrafyaları İslam’ın barış, merhamet, adalet ve güzel ahlâk ilkeleriyle mamur etmişlerdir. Dünyanın hemen her yerine ilim, irfan, hikmet ve medeniyet taşımışlardır. İslam’ın inanç ve ahlâk ilkeleriyle şekillenen bu medeniyet, dünya barışının ve tüm insanlığın huzur ve selametinin asırlarca teminatı olmuştur. Yaklaşık yedi asır boyunca İslam medeniyetinin sancaktarlığını yapan aziz milletimiz, bugün aynı misyonla hareket etmektedir. Nitekim milletiyle el ele veren devletimiz de gücünü, imkânını ve potansiyelini hem bölgemizde hem de bütün dünyada adaletin, merhametin, huzur ve barışın tesisi için kullanmaktadır. Maalesef bugün dünyamız, açlık, yoksulluk, korku, savaş ve terör eylemleri gibi devasa sorunların kuşatması altındadır. Dolayısıyla bütün bu yaşananlar karşısında insanlık ailesi olarak inisiyatif almak, bir araya gelmek, istişare ve işbirliği ile sorunları çözmek zorundayız. Gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için var gücümüzle çalışmak durumundayız. Bizler dün olduğu gibi bugün de hakkı ve hakikati üstün tutmaya, tüm insanlığın huzur ve selameti için çalışmaya devam edeceğiz. Bu, hem inancımızın hem de tarihimizin bize yüklediği bir sorumluluktur.

Yorumlara Git

Enflasyon rakamları açıklandı

Ankara yükselen güç Türkiyesiz düzen kurulamaz

23 ilde yasa dışı bahis operasyonu! 6 milyar 182 milyon lira işlem hacmi tespit edildi

İsrailli emekli Tümgeneral ‘Türk anlatısı bütün dünyada başarılı oldu’ İşgalci İsrail

Gazze’de kış alarmı: 'Gelen yardımlar göstermelik!'