Okur Postası
Mümin Kur'an'ı rehber edindiği için görünen ile gerçeği ayırt eder
Gazetemiz okurlarından Süleyman Akıllı / Kocaeli 'Mümin Kur'an'ı rehber edindiği için görünen ile gerçeği ayırt eder' başlıklı yazısını bizimle paylaştı.
Bir bilim kurgu filminde, Dünya’yı istila eden, uzaydan gelen yaratıkların, insanların bedenlerine girebilmek ve insan görünümünde, insanlarla savaşabilmek imkanları vardı. Ayırt edebilmenin temel şartı, insan bedenini yönetip, kullanan insan ruhunun, doğasına uygun karar, davranış ve tepkileri ile; insan olmayanların, insan bedenini kullanırken, kendi doğalarına uygun karar ve davranışları arasındaki farklılıkları farkedebilmekti.
Analojik bir hissiyatla, gündelik hayatımızda, insanlar arasında, buna benzer tespitlere de ulaşmıyor muyuz?
Ben bir Müslümanım. Benim inandığım dinin Kitabına göre, Müslüman olmak, insanların, üzerine yaratıldığı fıtratın temel hükümlerine (veri setlerine) göre kararlar alıp, davranışlar sergilemesidir. Kitap bu temel hükümleri kapsamaktadır. Yani, kök anlamları, değerleri, ilkeleri, sınırları, ölçüleri, ilişkileri, hukuku, sistemleri, kaynakları, usulleri vs. kök veri setlerini kapsamaktadır.
Bu durumun, somut ve fiili tezahürü; insanların varoluşsal mecburiyetlerinden birisi olan, hayatın bütün anlarında karar alıp, davranış sergilemeleri çerçevesinde, karar ve davranışlarının mahiyetini belirleyen kök hükümleri, Kitap’tan almalarıdır. Yani, bir karar alıp, davranış sergilemenin zorunlu ilk unsuru olan kök anlamı, Kitap’tan almak mecburiyetindedirler. Bu, kendisine Müslüman diyenlerin, zanlarıyla anlam imal etmek niyet ve çabalarının olmaması manası taşımaktadır. Zira, herşeyi yoktan yaratabilen yegâne var olan Allah, önce her şeyin kök anlamlarını ve daha sonra bu anlama uygun yaratılışı gerçekleştirmiştir. Yani, başka yaratan olmadığı için, başka kök anlam üretebilecek de yoktur. Bu durumda insanın yetki alanı, bu anlamlar çerçevesinde, amaçlar ve hedefler belirlemek ve bunların gerçekleşmesi için çaba sarfetmektedir.
Buna benzer olarak, kök değerler ve bunların gerçekleşmesini mümkün kılacak olan diğer kök hükümler de, bütüncül ve saf biçimde Kitap’tan alınmak zorundadır. Elbette bunun öncülü; kök hükümlerin anlamı ve değeri nedir?
Hangi fonksiyonları, nasıl gerçekleştirirler? sorularının, cevaplarını bilmektir.
Bu durum sadece kendilerine Müslüman diyenlerin mecburiyeti değil; insan doğasına/fıtratına sahip olanların; varlığın ve hayatın hakikatine uygun yaşayabilmelerinin mecburiyetidir. Düşünüp, hakikati arayanların, anlamakta ve bulmakta çok da zorlanacakları bir konu değildir.
İnsanların; varlığın, insanların ve hayatın varoluşsal hakikatini anlamalarını zorlaştıran husus; Kitap’taki kök hükümler çerçevesinde ve uygun usullerle, düşünüp-anlamak, anlayıp-idrak etmek çabası yerine, çoğunlukla, insanların ortaya koydukları davranışları gözlemleyerek, yüzeysel yorumlamayla karar ve tercih üretmek çabalarıdır.
Bilim kurgu filmiyle analoji burada gündeme girmektedir. Benzer bedenler içerisinde yaşayan “insanların” ruhları, hangi kök hükümler çerçevesinde kararlar alıp, davranışlar sergilemektedirler? Zira bu karar ve davranışların mahiyetlerinin oluşturduğu sonuçlar, bütün insanların hayatlarını etkileyen, hatta belirleyen yaşam biçimlerinin mahiyetini de belirlemektedir. Yani, kendi doğasına/fıtratına uygun yaşamak hakkına ve hatta mecburiyetine sahip olan insanlar; insan bedeninde, insanların fıtratlarına uygun olmayan kök hükümlerle kararlar alarak sergiledikleri davranışlarla hayatlar yapılandıran “insanların” hukuksuz imhasına maruz kalabilmektedirler.
Bu nedenle, insanların görünümleri, iddiaları, tarifleri, tabela ve etiketleri; her durumda, iddia ettiklerini, temsil de ettikleri anlamına gelmemektedir. Görünenin gerçeğinin ne olduğunu anlamak için, kararlar, davranışlar ve bunların sonuçlarının, bütüncül olarak, insan doğasına/fıtratına uygun olduğundan emin olmak lazımdır. İşte o zaman; özgürlüğü, işgali, özneliği, insan olmayı ve Müslüman olmayı anlamak mümkün olacaktır.
Namazın Kutsiyeti ve Ehemmiyeti Üzerine Bir Tetkik
İslam dini, aynı zamanda Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa bahşettiği en mukaddes nizam olup, mü’minlerin dünya ve ahiret saadetini temin eden bir düsturlar mecmuasıdır. Bu necip dinin en mühim rükünlerinden biri de namaz ibadetidir ki, mezkûr ibadet, kulun Hâlık-ı Zülcelâl ile münasebetini en mükemmel surette tesis eden bir vesîledir.
Namaz, Arapça’da salât kelimesi ile ifade olunup, manası dua, rahmet ve istiğfar demektir. Eski Türkçe metinlerde “tapınç”, “yarlığanma” yahut “ibadet” olarak da zikrolunan bu ulvî ibadet, insanı mânen tekemmüle eriştiren bir vuslat vesilesidir.