Gündem
Hindistan-Pakistan krizinin arkasında İsrail var
Akit’e özel röportaj veren “Hocaların Hocası” Prof. Dr. Anıl Çeçen, İsrail’in, Hindistan’ı kullanarak önce Pakistan ile bir nükleer savaş planı olduğunu söyledi.
Türkiye’nin jeopolitik konumuna dikkat çeken Prof. Dr. Çeçen, bölgesel barışta Ankara’nın kritik rol üstleneceğini vurguladı: “Çünkü Türkiye bu bölgenin hem en güçlü ülkesidir, hem de giderek artan bir potansiyele sahiptir. İsrail bu bölgede yaşamak istiyorsa mutlaka savaş kışkırtıcılığından vazgeçmeli. Küresel barış hedefli yeni bir yapılanma mutlaka devreye girecektir. Çünkü Türkiye dünyanın jeopolitik merkezinde kurulmuş bulunan bir güvenlik devletidir. Türkiye’nin sağladığı güvenlik sayesinde eski Osmanlı’da birlikte olduğumuz komşularımız güven ve barış içinde yaşayacaktır.”
TRUMP, VAR OLAN DEVLETLERİN SINIRLARINI KABUL ETMEK İSTEMİYOR
Hocam ABD Başkanı Donald Trump’ın ikinci döneminde yaptıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Trump normal bir siyasetçi değil. Amerikan siyasal sisteminde genelde politikacılar devlet başkanlığına getirilirler. Ama Trump dünyanın 150 ülkesinde ‘Trump Tower’ denen Trump kulelerini inşa ederek bütün dünyaya kendi damgasını vurmuş bir iş insanıdır. Trump bir planın parçası olarak gelmiştir. Birinci gelişi sırasında Trump CIA ile ciddi boyutta kavgalıydı. Çünkü CIA küresel sermayeye teslim olmuştu. Küresel sermaye grupları, giderek değişen koşullar çerçevesinde kendilerini yenilerken Trump eski kavgaları bırakarak CIA, FBI ve NASA üçgeninde, Pentagon’u da dikkate alarak geleceğe hazırlık yaptı. Biden’e Amerikan devleti hediyesini verdi ve bir dönem başkan yaptı. Trump tekrar geldiğinde eskisi gibi CIA, FBI ve Pentagon, NASA gibi devletin çekirdek güvenlik örgütleriyle hazırlık yaparak geldi. Bu çerçevede Trump geleceğe hazırlanan ABD’nin Başkanı olarak ikinci kez seçildi. Trump’ın gelişi sürpriz değildi. Kendisini tanıyanlar, Trump’ın girdiği işi yarım bırakmayacağını biliyorlardı. Trump’ın ikinci kez seçilmesine kadar Amerikan devleti izlediği küresel politikaları yeniden gözden geçirerek, birinci dönemde hayata geçirilemeyen girişimleri gözden geçirip kendini yeniledi. Trump birinci kez seçildiğinde Kanada’yı ve Grönland’ı istemedi. Çünkü hazırlığı yoktu. Çünkü merkezi yapılanmayı temsil ediyordu. Trump, bu ikinci aşamada birinciden farklı olarak kendi sınırlarının dışına çıktı. Hem Kanada’yı hem Grönland’ı Amerikan milli sınırlarının içine almak istediğini açıkça söyledi. Böylece batı bloğunun patronu olan ABD geleceğe dönük yeni yapılanma içinde ABD’yi genişletecek bir adımla Kanada’yı talep etti. ABD’yi Kuzey Amerika Birliği’ne dönüştürdü. İtirazlar ortaya çıkınca Kanada ile yetinmedi, bir de 2,5 milyon kilometrekare toprağa sahip eski İngiliz sömürgelerinden biri olan Gröland’ı da istedi. Çünkü 100 yıl önce ABD en büyük eyaleti olan Alaska’yı parayla satın almıştı. Grönland için bu bir emsal görüldü ve Kanada’dan sonra Grönland’ı da istedi. Bununla yetinmedi, dünyanın başka yerlerinde de devam edeceğini gösterdi. Yeni dönemde Trump’ın daha dinamik bir anlayışla ABD’yi öne çıkardığını görüyoruz. Dünyayı yöneten ABD değil İngiltere’dir. İngiltere geçmişten gelen bin yıllık birikime dayanarak bu çizgide yeni bir açılım gündeme getirdi ve İngiltere-ABD ilişkileri bu nedenle giderek gerginleşti. Trump, var olan statükodaki devletlerin sınırlarını kabul etmek istemiyor, yeni küreselleşme döneminde var olan ulus devletlerin sınırlarının artık geride bırakılması gerektiğini düşünerek dünya güvenliği ve kıtaların güvenliği açısından daha sıkı bir kontrol düşüncesiyle ABD’yi yeni dönemde daha saldırgan bir duruma getirdi. Ama ABD’nin üstünlük kazandığı bu aşamada, bu büyük yapılanmayı kendi başına yapamayacağı için diğer devletlerle paslaşmak istiyor. BM’nin yetersiz kaldığı bir noktada, bir alternatif küresel yapılanma olarak gündeme gelen BRİCS anlaşmasının 6 devlet tarafından öne çıkarılmasını destek oldu. Daha sonra ilk genel kurulu Güney Afrika’da yapıldı. BRİCS giderek yeni birleşmiş milletlerin çatısını oluşturma noktasında ABD’nin yeni dünya planının ilk örneklerinden biri olarak öne çıktı. BRİCS’i örgütleyen doğu ülkeleri, dayanışma ile geliştirdiği bir alternatif yeni denge sisteminin kuruluşu gibi ortaya çıktı. Çok tartışıldı ama büyük devletler buna açıkça karşı çıkmadılar. Aksine bir alternatif dünya düzenini batıya karşı çıkan doğu ülkelerinin yeni bir BM örgütlenmesini gündeme getirecek şekilde öne çıkardılar. Trump’ın göreve gelir gelmez saldırgan şekilde dünyanın en büyük ülkelerini kendi kontrolü altına almak istediğini görüyoruz. Burada ABD artık eskisi gibi var olan sınırlara saygılı davranmayacağını dolaylı olarak açıklıyor.
ABD VE İNGİLTERE ARASINDA CİDDİ BİR REKABET VE ÇEKİŞME VAR
Trump yönetimindeki ABD’yi yeni bir dünya paylaşımına iten neden neydi?
- Birinci ve İkinci Dünya savaşı sonrasında var olan devletlerin sınırlarına dokunulmamış, Birinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan tabloya uygun yeni yapılanma Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla gerçekleştirilmişti. Ama dünya dengeleri bu şekilde yerinde oturamayınca, yeni bir devletin özellikle 2 bin yıllık din kavgasından sonra ikinci dünya savaşına giderken Sovyetler Birliği sistemi ikinci kutup merkezi olarak kabul edilmiş, daha sonraki aşamada Avrupa’da kurulamayan Yahudi devleti Osmanlı hinterlandına gelerek İsrail devleti, merkezi coğrafyada kurulmuştur. Dünyayı yöneten bir üçlü yapılanma vardır. Bu yapılanmanın başlangıcı Ortaçağ’a kadar uzanır. Ortaçağ’ın bitişi sırasında bin yıl önce İngiliz devleti krallık olarak kurulmuş, denizler üzerinden bütün dünyaya açılarak İngiliz devleti bin yıla yaklaşan süre içinde dünyayı yönetmeye çalışmıştır. Daha sonraki aşamada Amerika 1700’lü yıllarda kurulurken eski İngiliz sömürgesi olan Amerika, İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşını kazanmış, ikinci ortak olarak, dünyayı yöneten İngilizlerin yanında yer almıştır. Bu durum İngiltere’nin işine gelmiştir. Yönetemediği dünyayı ABD’nin büyük ordusuyla, gücüyle, bilgi birikimiyle geçmişten gelen siyasi olayların dersleriyle beraber, İngiltere 1800’lü yıllardan itibaren ABD ile paslaşarak yönetmiştir. ABD bu sırada hem kendisini güçlendirmiş, NATO’yu kurmuş ve dünya güvenlik sistemini örgütlemiştir. ABD birinci dünya savaşında İngiltere’yi dolaylı olarak desteklemiş, ama daha sonra İkinci Dünya savaşında Amerika’nın İngiltere’den ayrı yeni bir yol izlediğini görüyoruz. O noktada ABD dünya hakimiyetine yönelmiş, İngiltere-ABD işbirliği ile ikinci dünya savaşı sonrasında günümüz dünyasına gelinmiştir. Geldiğimiz noktada, ciddi bir rekabet ve çekişme vardır. Bu rekabet, arkasında bin yıllık birikime sahip olan İngiltere’nin, eski sömürgesi olan ABD’ye karşı ikili oynamasıyla ortaya çıkmıştır. İngiltere baştan ABD ile işbirliğini kabul etmiş ama daha sonra İsrail’in kurulmasıyla birlikte ABD’deki Yahudi lobisinin bir üçüncü dünya savaşı senaryosunu ABD’nin sırtından Armagedon adıyla hem siyasi hem dini boyutlarda yeni bir yapılanmaya yönlendirmişlerdir.
İSRAİL-HİNDİSTAN İTTİFAKINDAN DOĞAN BİR NÜKLEER SAVAŞ KAÇINILMAZ
Hindistan-Pakistan savaşı üçüncü dünya savaşını tetikleyebilir mi?
- Yaşadığımız süreç bizi bu noktaya getirdi. İngiltere ve ABD kendileri merkez ülke olarak sahip oldukları konumlarıyla dünyayı yönetemiyorlar artık. Dünyayı yönetemeyenler, geride kalışlarına cevap olarak dünyanın yeni büyük devletleri bir araya gelerek BRİCS anlaşmasıyla batının, BM’nin gerçekleştiremediği barışı oluşturmaya çalıştılar. Öbür taraftan bu BRİCS ülkelerinin önde gelenlerinden Hindistan tam bu aşamada bir nükleer saldırıyla Pakistan’a nükleer füze atabilir. Son 10 yıldır Hindistan İsrail etkisine girmiş durumda. İsrail petrol ihtiyacını Asya’dan karşılarken Hindistan’la ortak çalıştı. Böylesi bir yapının olduğu noktada, onların içinden çıkan bir yapılanma olarak, Hindistan İsrail tarafından kullanılmaya başlandı. İsrail, üçüncü dünya savaşı beklentisini, uluslararası konjonktürün geldiği aşamada nükleer savaşa dönüştürme hazırlığında. Batının egemen olduğu dünya devletini isteyen batılı süper güçlerin işine bir nükleer savaş gelir. Çünkü hangi devlet olursa olsun bugün ortaya çıkan üçüncü dünya savaşı senaryosunu büyük güçlerin nükleer savaşa dönüştürme niyeti oluştu. Hindistan-Pakistan savaşının nükleer savaşa dönüşeceğini, endişeyle söyleyebiliriz.
Hindistan İsrail’in petrolünü karşılamasının karşılığında önümüzdeki dönemde İsrail’in petrol yüzünden batılılara ya da Arap ülkelerine bağımlılık içinde olmasını önleyecek yeni bir yaklaşım hem İsrail’i bağımsızlaştırmakta, hem Hindistan’ı büyük devlet olarak devreye sokmakta. Böylece batıdaki gerginliği doğuya taşımakta. Önümüzdeki günlerde İsrail-Hindistan ittifakından doğan bir nükleer savaş kaçınılmazdır.
İSRAİL AYAKTA KALMAK İSTİYORSA TÜRKİYE İLE SAVAŞMAMAK ZORUNDA
İsrail Türkiye’ye karşı giderek artan bir hasmani tutum içinde. Yakın bir zamanda İsrail ile Türkiye arasında bir savaş olur mu?
- İsrail Ortadoğu’da devlet olarak ayakta kalmak istiyorsa, Türkiye ile savaşmamak zorundadır. Çünkü Türkiye bu bölgenin hem en güçlü ülkesidir, hem de giderek artan bir potansiyele sahiptir. Ortadoğu halkları barış içinde bir bölgesel devlet yapılanması, tıpkı AB’de olduğu gibi düzen istiyorsa, İsrail’in ABD ve İngiltere inisiyatifinin ötesinde savaş yerine dünya barışı için yeni bir açılım üretmesi gerekmektedir. İsrail bu bölgede yaşamak istiyorsa mutlaka savaş kışkırtıcılığından vazgeçmeli. Küresel barış hedefli yeni bir yapılanma mutlaka devreye girecektir. Çünkü Türkiye dünyanın jeopolitik merkezinde kurulmuş bulunan bir güvenlik devletidir. Türkiye’nin sağladığı güvenlik sayesinde eski Osmanlı’da birlikte olduğumuz komşularımız bu şekilde güven ve barış içinde yaşayacaktır.
YENİ PAPA’NIN KİMLİĞİ TRUMP’IN ABD MERKEZLİ DÜNYA DÜZENİNDE ISRARCI OLDUĞUNU GÖSTERİYOR
Yeni papa perşembe günü resmen ilan edildi. Chicago, Illinois doğumlu Kardinal Robert Francis Prevost, 69 yaşında Papa seçilerek, ABD’den çıkan ilk papa oldu. Robert Francis Prevost, Papa 14. Leo adını alarak göreve başladı. ABD’li papayı nasıl değerlendirirsiniz?
Dünyada taşların yerinden oynadığı bu aşamada papanın değişmesi ve eski bir Latin Amerikalı papanın vefatıyla onun yerine de Amerikalı bir papanın seçilmesi, ABD merkezli dünya düzeninde Trump ve ABD’nin ısrarcı olduğunu gösteriyor. Trump, bu noktada işe bütün uluslararası kuruluşların başına Amerika’nın adamlarını getirerek yeni dünya düzenini örgütlemeye çalışıyor.
GAZZE’NİN KUZEYİNE YENİ YERLEŞİM ALANI KURACAKLAR
Bütün bu kargaşa içinde Gazzeli mazlum Müslümanlar için bir çözüm görünmüyor mu?
ABD ve büyük güçler, dünyanın en büyük plajlarını Gazze’de yapmak istiyorlar. Ya Sina’ya ya da Gazze’nin kuzeyindeki alanda yeni yerleşim yerleri kuracaklar. Ya böyle ulusal bölgesel barışı gerçekleştirecekler ya da başlamış olan savaş sürecinin oluşturduğu ortamda olaylar birbirini izleyecek, maalesef Hindistan gibi bir dev Pakistan’ı yok edecektir. Türkiye böyle bir senaryoyu önlemeye çalışmaktadır. Sonuç olarak Türkiye Ortadoğu’da birinci dünya savaşı sonrasında kurulmuş bir ülkedir. İkinci dünya savaşı Türkiye’yi yıkamamıştır. Üçüncü dünya savaşının giriş kapısı ilan etmek isteyenler pişman olacaklar. Türkiye’nin barış ve güvenlik politikaları gündeme gelecek. Türkiye her zaman barıştan yana. İsrail Türkiye’nin bu gücünü hesap etmek zorundadır. Dikkatli olursa Türkiye İsrail savaşı çıkmaz. Türkiye’nin öncülüğünde kurulacak olan bir Avrasya barış süreci kendiliğinden devreye girer ve barış dönemi başlayabilir.
ABD-İNGİLTERE REKABETİ DÜNYAYI SAVAŞA SÜRÜKLÜYOR
İngiltere ve ABD arasındaki çekişme dünyayı nereye sürüklüyor?
- Bugün gelinen noktada üçüncü dünya savaşına giden yolu açan, dünya düzenini kuran İngiltere ile bu düzeni İngiltere’nin elinden almaya çalışan ABD arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, konuyu uzatmış, dünya son birkaç senedir yaşanan gerilim politikası çerçevesinde bugünlere gelmiştir. Unutmayalım İngiltere bin senelik bir krallıktır. Hanedan yönetimine geçmiştir. Hanedan yönetimi de geleceğin dünyasını kurarken İngiltere adını kullanmamıştır. Birleşik Krallık denmesinin sebebi de bir dünya devleti hazırlanırken, bilimsel devrimlerin yapılması, dünya hayatının değişmesi, üniversitelerin ve bilgi birikiminin artması gibi gelişmeler dünyayı her an geliştirmiş ve İngiltere bütün bu gelişmeleri izleyerek, bugünkü 200’den fazla ulus devleti kurmuştur. İngiltere birleşik bir dünya devleti istediği için İngiliz kralının adını kullanmak yerine ‘Birleşik Krallık’ adını kullanmıştır. Bugün ABD’nin ayrı devlet olarak ortaya çıktığı aşamada ve küreselleşmenin patronu olmak için çalışırken İngiltere’nin kurduğu dünya düzenini yıkmaya çalışırken İngiltere’nin kendisine karşı kullandığı kozu kullanmaktadır. İngiltere-ABD çekişmesinden Birleşmiş Milletler ortaya çıktı. Ancak her üç seçenek de dünya devletini oluşturmak için yapılan çabaları güvenli şekilde ortaya koyamadı. O nedenle diğer dünya devletlerinin de katılacağı yeni bir dördüncü bloğa ihtiyaç var. İşte bu da ‘United Popular’, Türkçesiyle ‘Birleşik Halklar’ olarak adlandırılabilecek olan ‘Dünya Halkları Kongresi olabilir’ Bütün dünya devletlerinin bir araya gelerek halkların temsil edildiği yeni bir yapılanma olacaktır. Böylece tek dünya devleti barış içinde gerçekleşecektir. BM feshedilerek yerine BM’ye üye olan bütün devlerin üye olduğu Dünya Halkları Kongresi oluşacaktır.
İSRAİL, BİRCS ÜLKELERİNİ SAVAŞA ÇEKMEK İSTİYOR
ABD ve İngiltere arasındaki bu güç savaşı önümüzdeki dönemde nereye evrilecek?
Hâlâ İngiltere’nin Trump’ın hakimiyetine karşı çıktığı, hâlâ eskisi gibi paylaşmadan yana olduğu görülmekte. Bu durumun yansımaları, bütün uluslararası ilişkilerde, bütün devletlerin günlük işlerinde dünyanın merkezindeki uyumsuzluk probleminin devam ettiğini, İngiltere’nin kurmuş olduğu düzeni ABD’ye bırakmak istemediğini, ABD’nin de İngiltere’yi devre dışı bırakarak yönlendirmeye çalıştığını görüyoruz. Ayrıca bütün dünyaya karşı yan yana gelmiş olan ABD, İngiltere, İsrail üçlüsünün yürütmüş olduğu Atlantik inisiyatifi İngiltere ve ABD arasında kavga konusu olmakta. Bu nedenle de kendini özgür hisseden İsrail; Rusya, Çin, Hindistan gibi büyük devletlerle Atlantik güçlerine karşı kendi inisiyatifinde yeni bir inisiyatifi ABD ve İngiltere’yi devre dışı bırakarak uygulamaya çalışıyor. Bu durum, önümüzdeki dönemde daha fazla devam edemez. Bu çarpıklığın sürmesini önlemek üzere, BRİCS ülkelerini de savaşa sürüklemek için İsrail’in hazırlayacağı provokasyonlarla, dünyanın önümüzdeki dönemde daha da karışık bir hal alacağı ve kaotik bir düzene doğru zorlanacağı görülmektedir.