Gündem
İslam düşmanlarına kurban emanet etmeyin
Vaiz Halil Konakcı, Akit’e özel bir röportaj verdi. Yaklaşan Kurban Bayramı öncesinde dikkat çeken açıklamalarda bulunan Konakcı Hoca, “Kurban ibadetini, şahısları ve kurumları işaret etmeden genel bir kavram olarak ifade edeyim ki, böyle bir ibadeti, Kur’an düşmanlarının eline emanet etmek tilkiye kümesi emanet etmek gibi bir şey olur” dedi.
“KURBAN BAYRAMINI TATİL GEZME GİBİ DEĞİL, İBADET OLARAK YAŞAMALARINI TAVSİYE EDİYORUM”
l Hocam Cuma günü idrak edeceğimiz Kurban Bayramı ve manevi iklimine ilişkin okurlarımızı bilgilendirir misiniz?
Bismillahirrahmanirrahim. Kurban herkesin malumu üzere bir teslimiyettir. Allah’a olan bağlılığını kulun izhar etmesidir. Kur’an-ı Kerim’de mevcut ayeti kerimede Rabbimizin buyurduğu gibi; kurbanın ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Ancak ulaşan takvamızdır. İşte bu Allah’a teslimiyetimizin birinci göstergesidir. Ve bunun yanında Müslümanların, komşuların, akrabaların, ihtiyaçlıların birbirleriyle irtibat halinde kalıp o malum muayyen günlerde İslam namına birbirlerini görüp, gözetip kollamalarıdır. Müslümanları gerek bayram namazında gerek bayramlaşma ikliminde bir araya getirip hele ki şimdi günümüzde yaşadığımız bu batı zihniyeti, ahir zaman döneminde en azından bir sıla-i rahimi meydana getiren bir ibadettir. Aslında Kurban Bayramları ya da bayramlarımızın hepsi hem bayram ibadeti ki Kurban Bayramı aynı zamanda Ramazan Bayramı gibi değil, ayriyeten bir kurban kesme ibadetinin de olduğu bir bayramdır. Bununla beraber Sıla-i Rahim ibadeti de yerine gelmektedir. O yüzden bizler için çok önemli. Hem dini hem de sosyal açıdan çok önemli bir gün serisidir bu dört gün. O yüzden Müslümanların bu manevi iklimi Müslümanlarla, aileleriyle, sıla-i rahim ibadetiyle geçirmeleri, öyle otellerde, havuzlarda, sahil kenarlarında bir tatilmiş gibi değil de hem kurban ibadetini yerine getirip hem de sıla-i rahim farziyetini yerine getiren bir manevi iklim havasında yaşamaları gerekmektedir. Kurban Bayramı bir teslimiyet göstergesidir. Ümmetin bir araya gelmesidir. Ümmetin malını birbiriyle paylaşması demektir. Efendimiz Aleyhisselam kurban bayramında eve geldiğinde Hazreti Aişe annemize “Ne yaptın etleri?” diye sordu. Hazreti Aişe annemiz “Üçte ikisini bize ayırdım, üçte birini dağıttım” buyurunca “Hmmm demek üçte ikisini dağıttın, üçte birini bize ayırdın” deyince Hazreti Aişe annemiz “Yok Ya Resulallah, tam tersi, tam tersi” diyor. “Hayır” diyor “Ya Ayşe! Dağıttığın bize kaldı, ahirete gelecek ama bize ayırdıkların yenip çöp olacak” manasında bir Hadisi Şerif var. Ümmetin birbiriyle malını paylaştığı, işte bu ekonomik sıkıntılar içerisinde birbirinin sofrasını zenginleştirmeye çalıştığı, hatta yurt içi ve yurt dışı çalışmalarla Afrika gibi, Gazze gibi, işte Suriye’deki gibi birçok mazlum Müslümanların sofrasına bir rızık katkısında bulunmak gibi bir paylaşma eksenidir. Kurban ve sıla-i rahimin gerçekleştiği bir yerdir. Bunu tatilcilikten, tatilden, sayfiyelik yerlerde gezmekten çıkartıp hem ibadet noktasında hem de sıla-i rahim noktasında kurban ibadeti noktasında hem de sıla-i rahim noktasında, bugünlerin Allah’ın en özel günleri olduğunu bilerek bir tatil günü değil, İslam’daki kutsal günler olduğunu bilerek yaşamasını tavsiye ediyorum bütün mümin kardeşlerime. Bu vesileyle de önce şanlı milletimizin ve bütün ümmeti Muhammed’in Kurban Bayramı’nı ve hacda olan bütün hacı adaylarının hac ibadetini Yüce Rabbim izzeti dergahında kabul ve makbul eylesin.
“ADETA GAZZELİLER ÜMMETİN KURBANI GİBİ OLMUŞ ÜMMETİ MUHAMMED DE SEYREDİYOR”
l Hocam kurban deyince tabi akla Gazze’de iki yıldır soykırıma uğrayan mazlumlar geliyor. Tüm İslam alemi buruk giriyor Kurban Bayramına. Bir anlamda Gazzeli mazlumlar kurban oluyor. Yaşadığımız büyük felaketi nasıl anlamamız gerekiyor?
Sadece iki yıldır değil. Aslında tanzimatla başlayan, 1839’da başlayan, Müslümanların İslam’dan uzaklaşmalarının bir sonucu olarak o ihtişamlı günlerimizden uzaklaşmamız, Allah’ın elimizden almasını yaşıyoruz. Bugün yaşadığımız bu acıların neticesi bu artık. Bu yeni bir iki senelik, on senelik, elli senelik bir mesele değil. Bu yaklaşık üç asırdır Müslümanların Allah’tan, Kur’an’dan, İslam nizamından uzaklaştırma ve uzaklaşmalarının neticesinde yaşadığımız bir durumdur. Bu üzüntümüz, bu mahzunluğumuz üç asırdır devam ediyor. Ama tabi son yüzyıla geldiğimizde bu üzüntü ve bu mahzunluk daha da artmış durumda. Özellikle bütün Müslüman ülkelerde gördüğümüz zulüm ve bunlara müdahale edememenin acısı hepimizin yüreğini paramparça ediyor. Adeta artık Gazzeliler ümmetin kurbanı gibi olmuş. Kurbanı gibi olmuş Ümmeti Muhammed de karşıdan seyrediyor. Hiçbir şey yapamadan. Çünkü eli kolu bağlanmış, ekonomisi bağlanmış, her türlü sosyal yaşantısı Siyonizm tarafından bağlanmış ve sadece seyretmekle yetinebiliyoruz. Allah; ülkemiz başta olmak üzere bütün Ümmeti Muhammedi eski ihtişamlı günlerine, Kur’an’la yaşadığı o günlere rücu ettirip bu zulmü bilfiil bu şanlı bayrağımızın gölgesinde durdurmayı bize nasip eylesin. Üzülerek söylüyorum, söyleyebilirim ki hadis i şeriflerden bize gelen rivayetlere baktığımızda bu zulüm biraz daha büyüyecek. Bunu uzun zamandır vaazlarımda dile getiriyorum.
“ZULÜM DAHA DA ARTACAK, SONUNDA KUDÜS FETHOLUNACAK”
Nasıl yani bu korkunç zulüm daha da mı artacak? Bitmeyecek mi?
Zulüm etrafa yayılarak büyüyecek. Ne kadar sürer bilmem ama hadisi şeriflerde vaki olan haber bu zulmün onların ayeti kerimede iki kere dünyada fesat çıkaracaklar ayeti mucibince bu ikinci fesatları. Ve hadisi şeriflerdeki tam kesin tarih belli olmasa da bu işin büyüyeceği, biraz daha etrafını saracağı, zulmün artarak devam edeceği ama sonunda da malum Amik Ovası’nda Müslümanların eliyle bu melun Siyonist zulmünün bizzat Müslümanlar eliyle bitirileceği, ki bu bizim ülkemize tekabül ediyor. İncelemelerde alimlerin görüşleri Hatay’daki Amik Ovası’nda gerçekleşecek savaş. Üzücü sözlerimin arkasından şu müjdeyi de söyleyebilirim: Her Kudüs fethinin öncesinde Şam fethedilmiştir. Kudüs fethedilmeden hemen önce Yavuz Sultan Selim, Hazreti Ömer, Selahaddin Eyyubi. Rabb’im hepsinden razı olsun. Kudüs’ü fethetmeden önce Şam’ı fethetmişler, Kudüs’ü Şam’dan sonra fethetmişlerdir inşallah. Şimdi yeniden Şam fetholundu. Ne kadar bir süre olduğunu bilemem. Ama bundan sonraki fetih güzergâhı biiznillah Kudüs olacaktır inşallah. Bu savaşın büyümesiyle Müslümanların da kendine gelmesi paralel eksende devam edip en son büyük tokadı biiznillah bizim elimizden, Türkiye’nin elinden yiyeceklerdir inşallah. Bunun da tek şartı yeniden Kur’an’a, Muhammed Mustafa’nın (SAV) ilke ve inkılaplarına yapışmamız olacaktır. Ve ondan sonra bütün ümmeti Muhammedi yeniden bu şanlı bayrağımızın gölgesinde himaye etmek tekrar bize nasip olacak inşallah.
İbadet Düşmanlarının Eliyle Kurban Olmaz
l Bazı CHP’li belediyeler kurban bağışı toplamaya başlıyorlar her Kurban Bayramında. Yani İslam’a, Müslümanlara karşı söylemleri, duruşları belli olan CHP’lilerin böyle bir işin içinde olması nasıl yorumlanmalı? Bunlara kurbanını bağışlayanın ibadeti sakatlanır mı?
Bu şeye benzer. Kümesin bekçiliğini tilkiye vermeye benzer. Kurban bir ibadettir. Hanefi mezhebinde vaciptir. Nisap miktarı malı olanlara, Şafiî mezhebinde sünnettir. Yani bugün ibadettir. Bizim dinimiz işi ehline vermeyi emreder. Kurban ibadetini şahısları ve kurumları işaret etmeden genel bir kavram olarak ifade edeyim ki, böyle bir ibadeti, herhangi bir ibadetimizi İslam düşmanlarının, başörtüsü düşmanlarının, ezan düşmanlarının, Müslüman düşmanlarının, şeriat düşmanlarının, ki şeriat demek Kur’an demektir. Yani Kur’an düşmanlarının eline emanet etmek tilkiye kümesi emanet etmek gibi bir şey olur yani. Anladım. Bu ister siyasi bir parti olsun, ister bir dernek, ister bir STK. Allah’ın nizamına, Muhammed Mustafa’nın ilke ve inkılaplarına düşman olan bir zihniyete ibadetlerimizi emanet etmek-O ibadetin başka fesat durumuna düşmesini gösterir zaten. O yüzden ibadetlerimizi yaparken bu toplu bir ibadettir, ortaklıkla yapılan bir ibadettir. Değil ki emaneti teslim etmek, ortaklarımızı bile seçerken çok çok dikkat etmemiz gerekmektedir.
NAMAZ KILMAYAN, KUR’AN OKUMAYI BİLMEYENLERİN YAZDIĞI TEFSİRLER ORTADAN KALDIRILMALI
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dini yayınlar ve tefsirleri denetimine ilişkin yasal düzenlemeye bazı kesimler tepki göstermişti. Bu düzenlemeyi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bu çok önemli bir çalışma. Ben bunu sonuna kadar destekliyorum. Lakin çok iyi bir ilim ehli ve Ehlisünnet üzere olan bir heyet kurulmalı. Evet. Öyle akademisyenliğin sarhoşluğuna bulaşmış Ehlisünnet’i reddeden bir ekiple yapılacak iş değil bu. Ama her önüne gelen tefsir meal yazmaya başladı ve kendi itikadına göre yazmaya başladı. Kendi kıt ilmine göre yazmaya başladı. Ve biz bu tefsirlerde öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki bir fecaat. Bunun denetlenmesi ve düzenlenmesi muazzam bir plan ama yeniden söylüyorum. Öyle ekip kurulmalı ki gerçekten ilim ehli, Osmanlı’nın, ecdadımızın özellikle kurduğu eğitim sistemini bihakkın tahsil etmiş, Ehlisünnet de âlim sıfatında icazetli hocalarımızın katılımıyla bu iş olmalı. Yani bu işi yaparken Diyanet tabii ki devletimizin din kurumudur. Devletin din kurumudur. Bu görevi de götürürken iyi bir ekip seçilmeli. Yani sadece “prof” sıfatı olup da Ehlisünnet’in kaidelerini, direklerini yıkan bir ekiple bu yapılacaksa tabii ki hiç yapılmasın. Ama iyi bir ekiple çok muazzam bir çalışma olur. Tabii Diyanet bunu yaparken kendi yayınlarını da gözden geçirmesi gerekiyor. Mesela Kur’an Yolu Tefsiri diye bir tefsir var onun içerisinde, Muhammed Abduh’tan, efendim, Reşid Rıza’dan, İbni Teymiyye’den alıntılar, dipnotlarla yazılmış bir tefsir. Bu saydığım isimler İslâm dünyasında özellikle Reşid Rızalar, Abduhlar, bunların hepsi batıl sayılacak isimlerdir. İbni Teymiyye bir kere Ehlisünnet’in dışında biridir. O tefsirleri de kontrol etmeli. Hatta yazılan diğer Diyanet Vakfı’nın da ya da Diyanet’in bastığı ve sattığı eserler de tekrardan elden geçmeli. Bizim bin yıllık Selçuklu’dan gelen Hanefi ve Maturidi Ehlisünnet akidesi üzerine, bu teşhisi, tenkidi, tashihi yapacak bir ekip kurularak bütün ülkedeki her şeyin tekrardan kontrol altına alınması, dizayn edilmesi... Ama bu kontroldeki sınır ve şablonumuz ideolojiler değil, tamamen Kur’an, sünnet ve sünnet müçtehitlerinin yolunda yapılmalı. Şimdi öyle akademisyenlerimiz var, şefaati inkâr ediyorlar. Öyle proflar var, kabir azabını inkâr ediyorlar. Öyleleri var, hadisleri inkâr ediyorlar. Hazreti İsa’nın nüzulünü inkâr ediyorlar. Ahir zamanda olacak işleri inkâr ediyorlar. Yani bu zihniyetli olanlar değil, tamamen bize bin yıllık önümüze konmuş, ecdadımızın muazzam bir ilim perspektifinde eğitim almış hocalarımızın riayetinde bu iş yapılırsa olur. Yoksa yine ipe sapa gelmez bir duruma gelebilir. Çünkü şu an piyasada isimlerini zikretmek istemediğim, hoşuma gitmediği için o kadar batıl insanlar, namaz kılmayan, Kur’an okumayı bilmeyen kişiler tefsir, meal, ilmi çalışmalar yapıyorlar ki bunların yazdıklarının behemehâl ortadan kaldırılması gerektiğine ben de inanıyorum. Ama yeniden vurgulamak gerekiyorsa Ehlisünnet il-im tahsili görmüş icazetli hocaların riayetinde bu iş yapılmalı. Akademisyen zihniyetiyle bu iş olacak bir iş değil yani.
İÇKİ SATAN YERDEN DEĞİL KURBAN ALMAK İÇİNE BİLE GİRİLMEMELİ
l Yine çok merak edilen, hep sorulan bir soru. İçki satan zincir marketlerden kurban hissesi alınır mı?
Şimdi bunun fıkhen cevabı var. Ama bir de kalben cevabı var. Evet. Ben burada fıkhen olanı değil de Müslümanın bir duruş göstermesi için, Müslümanın bir şuur sahibi olması için içki satılan bir yerden değil alış veriş yapmak, kurban kesmek, içine bile girmemesi gerektiğini her zaman söylerim. Yine söylüyorum ki; Kurban bir ibadettir. İçki reyonlarında içki olan, reyonlarında domuz eti olan, reyonlarında gayri İslami ürünler satan bir müessesede ben ibadetin yapılmasını zinhar uygun olduğunu söyleyemem ki dinimiz buna asla müsaade etmez. Müslümanlar şuur sahibi olmalıdır. Kimlerle ortak olmalıdır, kimlerle yol arkadaşı olmalıdır, kimlerle oturup kalkmalıdır? Dinine, diyanetine, millete, vatana, ortak duygulara sahip olan kişilerle olmalıdır. İçki satan bir müessese benim dinime ortak değildir. Çünkü Allah Kur’an’la sabit bu içkinin haram olduğunu, alışının, satışının, içilmesinin haram olduğunu vurgularken, ben kurban gibi bir ibadeti böyle bir müessesenin içinde yapmayı bir Müslümana zinhar yakıştırmam ki buna İslam da müsaade etmez zaten.
KREDİ KARTIYLA KURBAN ALMAK İSLAM’LA ALAY ETMEKTİR
Kurban kredi kartıyla alınır mı?
Yine bu aynı cevaba gelir. Fıkhi cevabı var bunun. Kalben cevabı var ama bu işin fıkhen de caiz olmadığı ortadadır. Çünkü bu kredi kartlarını bankalar kendi bütçelerinden insanlara verir. “Alın bunu kullanın, paranız olunca ödeyin. Çünkü ödemezseniz şu kadar faiz koyarım” şartıyla ellerine veriyor bu kartları. Faiz havuzundan sana kullanmaya izin verilmiş bir parayla, bir hakla bu ibadeti yapmak Müslüman’ın işi değildir. Kaldı ki bu kredi kartlarında bir taksitli alış veriş bahsine sokmaya çalışsalar da o kart çekildikten sonra banka hemen parayı ertesi gün o satıcıya vermiyor. Bunu kırk gün gibi bir zaman bekletiyor. Satıcı da bunu beklemek istemediği için gidip yarın çekiyor ve burada bir komisyon kesiyor. Dolayısıyla insanları iki kere faize değdiriyor, çıkartıyor, bulaştırıyor bu kredi kartı. İbadete de bu Allah’ın haram ettiği, hatta haramlar arasında en şedit olan, zinadan dahi haram daha şedit bir haram olan faize de bulaşarak, kurban keserek Allah’a yakınlığımızı, takvamızı gösteremeyiz herhalde. Bu resmen ibadetle, İslamla alay etmektir.
MARKETLERDEN HİSSE ALANIN KURBAN İBADETİ YERİNE GELMİYOR
Marketlerde hisse satışı var biliyorsunuz. Bu hisse satışları kafa karıştırıyor. Büyükbaş hayvanlarda yedi hisse geçilemeyeceğine göre marketlerden hisse almak doğru mu?
Şimdi burada da İslam hukukundan satış bahsine bakmamız gerekiyor. Bu zaten ibadet. Bunun dışında tekrar bu konuyu ele almak lazım. Şimdi hayvanın satış şekilleri vardır. Mesela İslam’da satılacak mallar vardır, satılmayacak mallar vardır. Et ve bunun dışında insanların faydalanabileceği tarafları, hayvanın satılan mal şeklinde olabilir. Ama o hayvan tartılırken tam içindeki işkembenin içindeki pislik dahi teraziye konuluyor. Eski alimlerimiz bu işte hassas olan alimlerimiz değil böyle parça et satın almayı, hayvanı terazisiz pazarlıkla satılmasını tavsiye ederler. Çünkü teraziye çıkan hayvanın mal olan tarafları da var, haram olan tarafları da var. Kan ve dışkı gibi. İslam’da haramdır onların alınıp satılması. Böyle bir hassasiyetimiz varken uzun zamandır karkas adı altında işte böyle et adı altında satış şekilleri icat ettiler. Bunlara bazı hocalar fetva veriyor olabilirler ama bizim baktığımız ecdadımızın, alimlerimizin yazdığı eserlerde bunların yeri pek bulunmuyor. Kaldı ki burada et satışı vardır. O zaman ne oldu? Bu marketlerin yaptığı uygulamalarda biz kurban satın almış olmuyoruz, kasaptan et satın almış oluyoruz. Kurban ibadeti yerine gelmemiş oluyor. Bir kere kesilecek olan hayvanın, kurbanın hazırlığı, yani onun belli olması lazımdı. Daha burada hayvan belli olmadan hisseler satılıyor. Sonra hayvan belirleniyor. Ama kimin eti kime gittiği de belli değil. Hangi hayvanın hangi parçası kime gidiyor, kim kimin hayvanını yiyor? Ortalık çok karışık oluyor burada.