Okur Postası
Çin-Orta Asya Zirvesi: Ekonomik Ortaklık mı, Jeopolitik Teslimiyet mi?
Gazetemiz okurlarından Abdülhalik Kara 'Çin-Orta Asya Zirvesi: Ekonomik Ortaklık mı, Jeopolitik Teslimiyet mi?' başlıklı yazısını bizimle paylaştı.
17 Haziran 2025’te Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen 2. Çin–Orta Asya Zirvesi, yüzeyde ekonomik ortaklıkların konuşulduğu; derinlerde ise siyasi bağımlılıkların sessizce şekillendiği bir buluşmaydı. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in ev sahipliğinde gerçekleşen zirveye, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yanı sıra Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan liderleri de katıldı. Zirve, yatırım, enerji, ulaşım ve güvenlik gibi başlıklarda çok sayıda stratejik anlaşmayla sonuçlandı.
Derinleşen Ekonomik Bağımlılık
Zirvede imzalanan “Ebedi İyi Komşuluk, Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” ile Çin, Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini kalıcı stratejik bir zemine oturttu. Astana Deklarasyonu ise bölgesel kalkınma, altyapı, insan güvenliği ve sürdürülebilirlik konularında ortak bir vizyonu ortaya koydu.
Kazakistan ile Çin arasında 24 işbirliği belgesi imzalandı. Bu belgeler; enerji, dijital ekonomi, tarım, turizm, yatırım, teknoloji ve gümrük gibi alanları kapsıyor. Benzer protokoller diğer Orta Asya ülkeleriyle de imzalandı. Taşımacılık, demiryolu bağlantıları ve sınır kapılarının modernizasyonu da işbirliği konuları arasında yer aldı.
Çin ayrıca bölgeye 1.5 milyar yuan (yaklaşık 209 milyon dolar) tutarında yardım sözü verirken, önümüzdeki iki yıl içinde 3.000 kişiye eğitim ve teknik programlar sunacağını açıkladı. Eğitim değişim merkezleri, çölleşmeyle mücadele platformları ve yoksullukla mücadele merkezleri gibi yapılar kurularak Çin’in bölgedeki kalıcılığı güçlendirildi.
Pekin’in Sessiz Genişlemesi: Orta Asya’nın Önemi
Bu işbirliklerinin ardında yalnızca ekonomik gerekçeler değil, stratejik hedefler de bulunuyor. Çin için Orta Asya; enerji ve maden kaynakları açısından zengin bir hammadde deposu, Avrupa’ya ulaşan Kuşak ve Yol Girişimi’nin kara geçidi, Rusya’ya karşı jeopolitik bir denge unsuru ve en önemlisi: Doğu Türkistan’daki Uygur halkı üzerindeki baskıyı bölgesel ölçekte izole etmenin aracı olarak görülüyor.
Pekin, Orta Asya’daki liderlerle kurduğu sıkı ilişkiler sayesinde, Uygur meselesinde kendisine yönelen uluslararası eleştirileri dengelemeyi amaçlıyor. Pakistan örneğinde olduğu gibi, Çin’le yakın ilişkiler kuran ülkeler yalnızca sessiz kalmakla kalmıyor; zaman zaman Pekin’in Uygur soykırımını inkâr eden söylemlerine destek de vermek zorunda kalıyor.
Borç Tuzağının Ayak Sesleri
Çin’in “ekonomik ortaklık” adı altında yürüttüğü dış politika, birçok ülkede “borç diplomasisi” olarak nitelendiriliyor. Örneğin Sri Lanka, Çin’den aldığı krediyle inşa ettiği Hambantota Limanı’nı borcunu ödeyemediği için 99 yıllığına Çin’e devretmek zorunda kaldı. Zambiya, Cibuti ve Kenya gibi Afrika ülkeleri de benzer şekilde ekonomik egemenliklerini Çin’e kaptırdı.
Bu örnekler, Orta Asya için de bir uyarı niteliğinde. Çin’in sunduğu ucuz kredi ve yardım paketleri; uzun vadede mülkiyet, denetim ve stratejik karar alma yetkilerini Pekin’e devretme riskini beraberinde getiriyor. Ekonomik işbirlikleri zamanla siyasi bağımlılığa dönüşebilir.
Kardeşliğin Sessiz İhaneti: Zulmü Meşrulaştırmak
Zirvede dikkat çeken çarpıcı noktalardan biri, Orta Asya halklarıyla sıkı bağları olan Uygurların durumuna dair tek bir söz bile edilmemiş olmasıydı. Buna karşılık, güvenlik iş birlikleri kapsamında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yaptığı “emniyet alanlarında iş birliğini artırarak terör, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla ortak mücadele” çağrısında kullandığı ifadeler, genellikle Çin’in Uygurları hedef almak ve kötülemek için başvurduğu söylemlerdir. Şi Cinping’in bu ifadelerini alkışlayan Özbek, Kazak, Kırgız ve Türkmen liderler ise yalnızca Uygurların komşuları değil; aynı soydan, aynı dili konuşan, aynı inancı paylaşan ve aynı kültürü taşıyan kardeş halkların temsilcileridir.
Ancak Çin’in Doğu Türkistan’da yürüttüğü toplama kampları, dini yasaklar, ailelerin parçalanması ve zorla çalıştırma gibi sistematik baskılar devam ederken, bölge ülkelerinin liderlerinin Pekin’e “ebedi dostluk” mesajları vermesi, Uygurlar için derin bir yalnızlık ve ihanet duygusunu beraberinde getiriyor. Çin’in ekonomik vaatleriyle satın aldığı bu sessizlik, yalnızca görmezden gelme değil, aynı zamanda bu zulmün meşrulaştırılması olarak da algılanıyor. Pekin, bu sessizliği uluslararası alanda propaganda malzemesi olarak kullanıyor.
Çin’in Küresel Planlarına Sessizce Entegre
Astana’da imzalanan belgeler ve verilen mesajlar, Çin’in Orta Asya’daki etkisinin giderek daha kalıcı bir yapıya büründüğünü gösteriyor. Ancak bu yakınlaşma yalnızca ekonomik kalkınma değil; aynı zamanda bir vicdan ve siyaset sınavı anlamına geliyor.
Uygurların acısına karşı sessiz kalınarak kurulan her ortaklık, kardeşliğin değil, çıkarcılığın ürünü olarak tarihe geçiyor. Çin’in sunduğu kısa vadeli kazançlar, uzun vadede bölge halklarının özgürlüklerini, iradelerini ve vicdanlarını zedeleyebilir.
Orta Asya ülkelerinin liderleri için şimdi en önemli soru şu: Bu anlaşmalar gerçekten halklarının refahı için mi yapılıyor, yoksa Çin’in küresel planlarına sessizce entegre olmanın bedeli mi ödeniyor?