AKİT MENÜ

Gündem

Yargıyı siyasallaştırmanın patenti CHP’ye aittir

AK Parti Konya Milletvekili Latif Selvi, “CHP adeta işgal edilmiş bir partiye dönüştü. Yüz yıllık mirası çıkarları için kullanan bir yapı partiyi kuşatmış durumda. İstanbul’dan Adıyaman’a uzanan yolsuzluk zinciri artık görmezden gelinemez. CHP’liler bugün partilerine sahip çıkmazsa, yarın ortada ne bir parti kalır ne de savunduklarını iddia ettikleri değerler” dedi. Selvi, “Yargıyı siyasallaştırmanın patenti CHP’ye aittir. Bugün adaleti baskı altına almaya çalışıyorlar, dün ise kendi Adalet Bakanları döneminde yargıya kadro dağıtıyorlardı. Soruşturmalar yalnızca belediyelerle sınırlı kalmayacak; medya ayağına da uzanacak. Çünkü bazı yayın organları, tarafsız habercilik yerine bir suç düzeninin propagandasını yapmayı tercih ediyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlayan soruşturma, benzer yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin tespit edildiği diğer CHP’li belediyelere de sıçradı. Önce bazı ilçe belediyelerine yönelik operasyonlar yapılırken, İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı ve bazı çalışma arkadaşlarına yönelik soruşturma çerçevesinde gözaltılar ve tutuklamalar gerçekleşti. Ardından CHP’li Manavgat Belediyesi, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Adana Büyükşehir Belediyesi, Adıyaman Belediyesi de soruşturma çerçevesinde gözaltılar ve tutuklamalarla gündeme geldi.
CHP’li belediyelere yönelik süren soruşturmalar devam ederken, biz de AK Parti Konya Milletvekili, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu ve Engelli Bireylerin Sorunlarını Araştırma Komisyonu Üyesi Latif Selvi ile yaşanan süreci konuştuk.

ASIRLIK CHP’NİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ DURUM ÜZÜCÜ

Bazı belediyelere yönelik soruşturmalar devam ediyor. İBB ve İzmir Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Tunç Soyer ve bazı çalışma arkadaşlarına yönelik soruşturmalara, Antalya ve Adana Büyükşehir Belediyeleri, Adıyaman ve Manavgat Belediyeleri eklendi. CHP’li belediyelerin bu şekilde yolsuzluklara bulaşmış olması üzücü değil mi Türk siyaseti açısından?

Tabii son derece üzüntü verici. Her cümleye başlarken sosyal adalet diyorlar. Cumhuriyetin kurucu iradesinden başlayarak, ‘bu devletin kuruluşuna katkı veren bir partiyiz’ diyerek başlarlar. Tabii ki esasında Cumhuriyet Halk Partisi daha sonra kuruldu. ‘Cumhuriyeti kuran partiyiz’ derler ama tam da öyle değil. Diyelim ki, söyledikleri gibi olsun. Biz de diyoruz ki tamam. İkincisi, hep hak, hukuk, adalet, insanca yaşam, emeğin kıymeti gibi kavramları sürekli olarak kullanıp kamuoyunda hep mağdur olan veya mağdur olmasa bile daha kıt imkânlarla yaşamak durumunda olanların sözcüsü gibi bir parti görüntüsü hep veriyorlar konuşmalarında. Ancak biz Cumhuriyet Halk Partisi’nden siyasal iktidar dönemlerinde ne kaldı geriye diye baktığımız zaman, yönetilemez Türkiye ve yolsuzluklarla anılan bir siyasi iktidar kaldı hep geriye. İşte, bu da son derece üzüntü verici bir şey. Yani Türkiye’nin en eski partisi. Türkiye’de, bir asrı geçmiş bir tarihi olan bir partinin bugün bütün birimleriyle adeta, bir cerahet gibi yolsuzlukla anılan bir durum söz konusu. Şimdi bu bir iddia olsa, dışarıdan birileri iddia etmiş olsa şu söylenebilir. Denir ki: ‘Bunları sevmeyen insanlar bazı iddialarda bulunur ve bulunduğu iddialar neticesinde de zaten hukuk bunun, hepsinin detayını gördüğü zaman beratiyle neticelenecektir’ Bir hasetlik oluyor gibi değerlendirirler. Ama şu andaki karşılaştığımız tablo, Cumhuriyet Halk Partisi’nin daha önce de eski iktidarları döneminde de yolsuzluktan dolayı, işte İSKİ skandalı vesaire gibi hususlara konu olmuştu. Ama onların hepsi, devletin yetkili organlarının incelemeleri neticesinde ortaya çıkmıştı. Buradaki durum bundan çok daha vahim bir durum.

YÜZ YILLIK MİRASI ÇIKARLARINA KULLANAN BİR ŞEBEKEYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Bu soruşturmalar, CHP’lilerin dedikleri gibi iftira ve içi boş soruşturmalar olabilir mi?

Hayır. İzmir’deki durumu değerlendirelim. Soruşturmayı yapan kim? Mevcut belediye başkanı. İncelemeleri yapan, raporu düzenleyen kim? Şu andaki belediye başkanının ekibi. Yani şu andaki belediye başkanlığı bunu yapıyor. Peki kimi suçluyor? Bir önceki belediye başkanının yolsuzluk yaptığının tespitini yapıyor. Şikayet edenler kim? Cumhuriyet Halk Partisi’nin değişik kademelerindeki ‘evet, şöyle şöyle hadiseler oldu’ diyen adamlar. Yani şu anda Cumhuriyet Halk Partisi kendi içerisinde çok ciddi bir sorgulama yapması gerektiği bir süreçte, kirlerinden arınması ve şu ana kadarki yanlış iş yapanların tamamının tasfiye edilip hukuk önünde hak ettiği cezaları almasını istemesi lazım. Çünkü yüz yıllık mirası çıkarlarına kullanan bir şebekeyle karşı karşıyayız. Bunu kim söylüyor? Bunu kendileri söylüyor, kendi içinde söylüyorlar. Onun için tam da Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisini aklamaya ihtiyaç duyduğu bir dönemde. Ama şu anda işin, kompedanı durumunda olanlar, bu meselenin görülmesini istemiyor. Yaptıkları şu; devlette görevini yapan insanlara tehditler, şantajlar vesaire gibi şeylerle baskılar uyguluyorlar. Bu yetmiyor, taraftar kitlelerini o şehirden o şehire taşıyarak, oralardaki oluşturmuş olduğu kalabalıklarla bir toplumsal baskıyı da oluşturmaya çalışıyor. Halbuki bunların en çok kullandıkları kavramlardan bir tanesi de şuydu: Hukukun, özgürce çalışmalarını sürdürebilmesini hep söylerler. ‘Hukukun üstünlüğü esastır, hukukun yargı bağımsızlığı esastır ve asla buraya bir dış müdahale olmaması lazım’ derlerdi. Burada gördük ki yargıya karşı bir toplumsal baskı oluşturuyorlar. Yetmiyor, genel başkan düzeyinde tehditler savuruyorlar. Bunlar da yetmiyor. İfade veren insanları da tehdit ediyorlar. Hatta kimi avukat kılıklı kişiler gidiyorlar, birtakım ifade veren kişilerin kendileriyle, aileleriyle, çevresiyle onlara baskı uyguluyorlar. ‘Bu ifadeyi verirsen bak sonra senin de başına şunlar gelir’ tarzı yaklaşımlarda bulunuyorlar.

Selvi, “CHP’nin 38’inci kurultayındaki suiistimallerle ilgili konuşulan hususlara baktığımız zaman CHP’nin kendi içindeki tartışmaların ve mücadelenin bir neticesi olarak davanın açıldığını görüyoruz. CHP Türkiye’nin köklü bir partisidir. CHP’nin içindeki birtakım insanlar yanlışa, yolsuzluklara karışmış olabilir. Bunların
temizlenmesi parti yöneticilerinin görevidir” dedi.

SORUŞTURMALAR FONDAŞ MEDYAYA DA SIÇRAR MI?

İmamoğlu tarafından bir kısım medya kuruluşlarının fonlandığına ilişkin iddialar ve gerçekler ışığında, soruşturmanın medya ayağına da genişletilmesi ihtimalini nasıl görüyorsunuz?

Kesinlikle soruşturmaların medya ayağına da uzanacağını düşünüyorum. Soruşturmalar başlamadan önce de “fondaş medya” gibi nitelemelerle konuşuluyordu. Bakıyoruz; bazı medya kuruluşları, kendilerini parçalarcasına Ekrem İmamoğlu’nu savunma refleksi ortaya koyuyorlar. Hatta kendi içlerinde de çelişkiye düşüyorlar ve çok sert tartışmalar yaşıyorlar. Buradan şunu görüyoruz; istediklerini elde edebilmek için yalnızca maddi güç elde etmekle kalmıyorlar. Medya gücünü de kontrollerine almak suretiyle propagandalarını yaptırıyorlar. Doğrusu bu tür şeylerden dolayı üzüntü duyuyoruz. Şu anda bazı medya organlarının fonları kesildiği için kapatılacak olması kimseyi sevindirmez. Bu medya organlarının da bir suç örgütünün sözcüsü gibi değil de tarafsız gazetecilik gereği işlerini yaparak vatandaşımızın haber alma hakkına hizmet etmek. Siyasi görüşler olabilir. Neticede medyanın içindeki insanlar da yetişmiş, siyasi görüşleri olan insanlar. Ama görüşleri, gazetecilikle sınırlı olmalı. Bir tür amigoya dönüşecek olurlarsa, suç örgütlerini savunmaya kalkarlarsa, bunun da hukuki müeyyideleri vardır. Kovuşturmaya uğrayınca da “medyanın sesini kısıyorlar” diye bağırıyorlar. Oysa herkesin hukuk ve ifade özgürlüğü sınırlarına riayet ederek çalışması olması gerekendir.

Sessizlikle nereye kadar?

CHP’li isimler yargı sürecini iktidarın siyasallaştırdığını ileri sürüyor. Bir yandan da CHP’nin geçmişinde yargının siyasallaştığı dönemler hafızalarda. Bunu nasıl yorumlamak lazım?

Tabii ki. Seyfi Oktay ve Mehmet Moğultay’ın Adalet Bakanlıkları döneminde açık açık kadrolaşma yaptıklarını ifade ediyorlardı. Türkiye’deki tescilli kadrolaşmanın belgesi ortaya konulsun dense, Oktay ve Moğultay dönemleri ortaya konulur. Yargıda kadrolaşma ve yargıyı siyasallaştırmanın patenti CHP’ye aittir. Böyle bir geçmişi olan bir parti, kendileri adil yargıyla karşılaştığı zaman sokak olayları, mitingler ve gürültüyle karşı koyuyorlar. Ne yapalım? Göz mü yumalım yolsuzluklara? Şikâyet edenler kendi partilileri ve yetkilileri. İtiraf edenler, rüşvet veren isimler. Bunların hepsine iftira, uydurma diyorlar. CHP gerçekten bir bataklığa dönmüş vaziyette. CHP’nin eğer siyaset yapma iradesini sürdürmek istiyorsa ciddi bir arınmadan geçmesi lazım. CHP’nin bir an önce içindeki yolsuzluklara bulaşmış isimlerden kurtulması gerekiyor. Ama ne yazık ki bugüne kadar CHP yönetiminde bu basireti göremedik.

Skandallar Zinciri

CHP böyle bir örgüt iklimi içinde nereye kadar gidebilir? Bu partiye zarar vermez mi?

Tabii, en başta bu yaklaşımlar CHP’nin kendisine zarar verir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin mirasını da suiistimal eden haram yedilerle karşı karşıyayız. Onun için de Cumhuriyet Halk Partisi burada birtakım çamura yatmaları bırakmak ve acilen kendisini bir çek etmek ve problemli yerlerin tamamını, sorgudan geçirip tasfiye etmesi gerekir. Yani Manavgat’ta olan, Antalya’da olan, Adana’da olan, Adıyaman’da olan çok ciddi bir skandallar dizisidir. Bir, iki, üç, beş değil. Ve üstelik de biz bakıyoruz burada gördüğümüz, Cumhuriyet Halk Partisi’nin adeta işgal edilmiş partiye dönüştüğüdür. Hepsinin, İmamoğlu’ndan başlayan İstanbul ilçe belediyelerinden başlayan süreçlerin hepsini alt alta koyduğumuzda neredeyse aynı yöntemler kullandıkları görülüyor. CHP’liler bugün partilerine sahip çıkmazlarsa yarın ortada parti kalmaz. Çünkü CHP kuşatılmış, yolsuzluk ve usulsüzlükten çekinmeyen bir kadro ele geçirmiş partiyi. Bunlar yolsuzlukların soruşturulmasını istemiyorlar. Bunun için de gürültü çıkararak işledikleri suçları örtmeye çalışıyorlar. Bunun örtülmesi mümkün değil. CHP’nin yapacağı şey, parti içinde sorgulamasını yaparak bir tasfiyeyi gerçekleştirmek, ne kadar yolsuzluğa, usulsüzlüğe bulaşan varsa bunların partiyle ilişiğini kesmek olmalıdır.

Parti içindeki bir grup bir tür suç örgütüne çeteye dönüşmüş

CHP’nin yolsuzluk ve usulsüzlük suçlamalarıyla görevden el çektirilip tutuklanan eski İBB Başkanı İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yapması doğru mu sizce?

CHP’nin Ekrem İmamoğlu ile yol yürümesi mümkün değil. CHP’nin İmamoğlu ile yol yürüdüğünü sanmıyorum ben. Yol yürüyecek olsalardı, aday belirleme sürecindeki kurallara riayet ederlerdi. Türkiye bir muz cumhuriyeti değil. Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinin belli kuralları vardır. Hiçbir kurala uymadan, ‘Ekrem İmamoğlu 15 buçuk milyon oyla CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı seçilmiştir” dediler. Yaptıkları tamamen şekli bir durumdan ibaret. İmamoğlu hakkındaki soruşturmanın geleceği noktayı biz bilmiyorduk. Ama CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu Meclis’te yaptığı bir konuşmada, ‘Biz İmamoğlu’na ilişkin olayları biliyorduk. Bunun için ön seçim kararı aldık’ diyerek itiraf etmiştir. Dikkat ederseniz hukukiliğe vurgu yapmıyorlar. Demek ki parti içindeki bir grup, parti imkanlarıyla elde ettikleri güçle bir tür suç örgütüne, çeteye dönüşmüş.

Yorumlara Git

Pentagon’da F-35 endişesi büyüyor: “Çin teknolojiye erişebilir” iddiası

Arınç’ın cezaevi ziyaretindeki sözler kulisleri salladı! Gözler tahliye ihtimaline çevrildi

Soçi'ye Valday'e - Novo-Ogaryovo'a Rusya ofis yaptırdı: Perde arkası ortaya çıktı! Putin'in sırrı...

Fatih Altaylı, Ekrem İmamoğlu ve Zeydan Karalar'ı Müjdat Gezen CHP'li Mahir Başarır ile ziyaret etti!

ABD Kongre üyelerinden Trump yönetimine “Gazze’deki soykırımı tanıyın” çağrısı