AKİT MENÜ

Yaşam

'Modern bilim kalbin sesini geç duydu'

Modern psikoloji, uzun yıllar boyunca zihni merkeze alırken, artık kalbi yalnızca bir pompa değil, duygusal kararların ve ahlâkî yönelişlerin merkezi olarak kabul etmeye başladı.

Haber Merkezi

Modern psikoloji, uzun yıllar boyunca zihni merkeze alırken, artık kalbi yalnızca bir pompa değil, duygusal kararların ve ahlâkî yönelişlerin merkezi olarak kabul etmeye başladı.

Bugün “duygusal zekâ” (emotional intelligence), “kalbi sezgi” (heart-based intuition), “kalp-beyin ekseni” (heart-brain axis) gibi kavramlarla ifade edilen birçok teori; aslında İslâm’ın asırlar öncesinden haber verdiği bir hakikatin izlerini taşır.

Kur’ân, insanın sadece gözle değil, kalple gördüğünü söyler:

“Onların kalpleri vardır ama onunla kavrayamazlar.”
(el-A’râf, 179)

“Gözler kör olmaz; fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.”
(el-Hac, 46)

Demek ki idrak, gözle değil kalple başlar.

Kalbin Hâlleri: Bir Latîfenin İklimi

Kalpte şekillenen hâller, insanın varlığını yönlendirir:

Haset, kalpteki darlığın zehirli meyvesidir.

Gazap, nefsin kabaran tufanıdır.

Takvâ, kalbin Allah’a karşı titreyen saygısıdır.

Hilm, nefsin dizginlenip ruhun sükûna erdiği kalp meyvesidir.

Marifet, kalbin Allah’a yönelen irfanıdır.

Kalp doğruysa, kişi doğru olur. Kalp çürümüşse, hayat da çürümeye yüz tutar.

Marifet: Kalbin Sezişidir, Aklın Verisi Değil

Marifet, yalnızca bilgi değil; kalbin Allah ile kurduğu derin bir bağdır.
Allah’ı isimleriyle tanımak, sıfatlarıyla anlamak, fiilleriyle tefekkür etmektir.

Marifet, kalpte Allah’a ait bir yakınlık hâlidir.
Bu, ilimle değil; takvâ ve muhabbetle elde edilir.

Mârifet (Allah’ı tanımak); sadece O’nun varlığını kabul etmekle değil, kendi varlığının da O’nsuz hiçbir değer taşımadığını idrak etmekle başlar.

Bu tanıma, yalnızca aklın kavrayışıyla değil; kalbin eğilişi, nefsin teslimiyeti ve ruhun özlemiyle gerçekleşir.
Zira gerçek mârifet; sadece Allah’ın yüceliğini itiraf etmek değil, kulun kendi hiçliğini hissetmesidir.
Bu his, kişiyi ilimden hikmete, bilgiden irfâna, lafızdan manaya götürür.

Bir kul, ne zaman ki benliğinden sıyrılır, “Ben varım” iddiasını bırakır; işte o zaman, “Ancak Sen varsın, Yâ Rabbî” diyebilir.
İşte marifet, bu sükûtla başlar: nefsin sesi kesildiğinde, Hakk’ın sesi duyulur.

İnsanoğlu; zayıflığını, çaresizliğini, faniliğini fark ettikçe Allah’a yaklaşır.
Çünkü Allah’ı tanımak, yokluğun içinde varlığı, aczin içinde kudreti, karanlığın içinde nuru tanımaktır.

O’nu gerçekten tanıyan kişi, artık ne ilme güvenir ne de amele güven duyar.
O, bilir ki:

“İlmi veren O’dur, ameli kabul edecek olan da yine O’dur.”

Bu nedenle marifet sahibi kul, sürekli bir ihtiyaç hâlindedir.
Duâsı sessizdir, kalbi, Rahmân’ın huzurunda boyun bükenlerin kalbidir. Ruhu, her an Rahmân’a el açan bir dilenci gibidir.

Çünkü marifet, O’nsuz hiçbir şey olmadığını bilmektir.
Ve O’nunla her şeyin mümkün olduğunu görmektir.

İşte bu mârifet hâline Kur’ân-ı Kerîm de şu şekilde işaret eder:

“Allah’ın, kalbini İslâm’a açtığı bir kimse, Rabbinden bir nur üzere değil midir?”
(ez-Zümer, 22)

“Ey iman edenler! Eğer takvâ üzere olursanız, Allah size bir furkân verir.”
(el-Enfâl, 29)

Bu iki âyette geçen nûr ve furkân kavramları, doğrudan kalpte vuku bulan bir mârifeti haber vermektedir.
Çünkü nûr, kalbin karanlıklarını aydınlatan ilâhî idraktır.
Furkân ise, hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt etme melekesidir.
Bu iki ilâhî lütuf, takvâ ile aydınlanmış kalplerde doğar, marifetin kapısını aralar.
Zira mârifet, ilimden öte, nûr ile parlayan ve furkân ile ayrıştıran bir kalbî sezgidir.

Kalbin Dönüşen Tabiatı

Arapça’da “kalp” anlamına gelen قلب (kalb) kelimesi, “dönmek, altüst olmak” anlamındaki kökten gelir.
Yani kalp, sabit değil; bir hâlden başka bir hâle dönüşen bir cevherdir.

Resûlullah (s.a.v.) buyurur:

“Kalbin misali, çöldeki bir ağacın dalında asılı kuş tüyüne benzer.
Rüzgâr onu bir o yana bir bu yana savurur.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Bu sebeple O’nun en çok yaptığı dualardan biri şudur:

“Yâ mukallibe’l-kulûb, sebbit kalbî alâ dînik.”
(Ey kalpleri çeviren Allah’ım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.) (Tirmizî, Deavât)

Bu dua, yalnızca bir temenniden ibaret değildir. Kalbin zayıf, etkilenmeye açık yapısını idrak eden bir irfanın yakarışıdır. Zira kalp sabit kalmaz. Dün ağlayan bir kalp, bugün gülebilir. Bugün secdede titreyen bir kalp, yarın gafletin uykusuna dalabilir. Bugün Hakk’a yönelen bir kalp, yarın hevâ ve hevesin peşinden sürüklenerek dalâlete düşebilir.

Bu hakikate dikkat çeken Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz bizleri şöyle uyarmaktadır:

“Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler çıkacak. Kişi mü’min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü’min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar.”
(Ebû Dâvûd, Fiten)

Bu uyarı, kalbin ne kadar hızlı değişebileceğini ortaya koymakta ve mü’minlerin bu hususta daimî bir teyakkuz hâlinde bulunmaları gerektiğini göstermektedir. Kalp, daima dikkat ister; gözetilmek, korunmak, arındırılmak, terbiye ve ıslah edilmek ister.

KADİR BEKİL-HABER MİRAT

Yorumlara Git

Ateşkes ilan edildi ama..! 1 kişi daha şehit oldu

Yola çıkacaklar dikkat! Kar yağışı etkili oluyor

Başkan Erdoğan'ın sevimli misafiri

Yolsuzluk iddianamesine karşı “Müdafaa-i Hukuk’ taktiği! CHP’nin algı ajansı yine devrede

Sıcak saatler! İran, petrol tankerine el koydu