AKİT MENÜ

Gündem

Hutbelerin muhatabı Müslümanlardır diyen Diyanet-Sen Başkanı Ali Yıldız Akit’e konuştu! Kesin sesinizi tasmalı azgınlar

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın okuttuğu Cuma hutbelerini bahane ederek dindar insanlara saldıran seküler kesime sert tepki gösteren Yıldız, “Tasmasını emperyal odakların tuttuğu birtakım maşaların içimizdeki çalışmaları var, bunları görüyoruz. Dolayısıyla bunlarla hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Milletimizin daha fazla uyandırılmasından korktukları için bunun önünü kesmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

Haber Merkezi
Güncelleme Tarihi:

Akit’in bu haftaki konuğu, Memur-Sen Konfederasyonu’na bağlı Diyanet-Sen’in Genel Başkanı Ali Yıldız oldu. Ali Yıldız ile son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’na seküler kesim tarafından yapılan saldırıları, Gazze’de soykırıma uğratılan Müslümanları ve toplu sözleşme görüşmelerinde yaşananları konuştuk.

 

MİLLETİN SİNİR UÇLARIYLA OYNAMAYIN

Son dönemde Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve halkımızın dini hassasiyetlerine seküler kesim tarafından yapılan saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

İyilerle kötüler arasında, zalimlerle mazlumlar arasında mücadele durmuyor. Bu tarihsel bir mücadele şeklinde devam ediyor. Dolayısıyla bizler de, bu anlayışla, bu mücadeleye hazır olmalıyız. Çünkü bizler Müslümanız. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde yaşıyoruz ve bu toprakların çocuğuyuz. Anadolu topraklarına ait olan insanlarız. Tabii bu topraklarda gözü olan, dolayısıyla bu aziz milletimizin değerlerini sulandırmaya, dezenformasyona tabi tutmaya çalışan çevreler, bu milletle hesaplaşmaya çalışan çevreler, bu devletle hesaplaşmak isteyen emperyal odaklar planlarını elbette uygulamaya çalışıyorlar. “Küfür tek millet” denir ya, bu şekildedir. Yani netice itibariyle herkes bu anlamda mücadelesini bulunduğu yerde, mekanda, pozisyonda sürdürmeye çalışıyor. Bizlerin de bunlara karşı uyanık olması gerekir. Yani bugün Diyanetin okuduğu hutbeleri bahane ederler. Yarın verdiği fetvayı bahane ederler. Ertesi gün başka bir şeyi bahane ederler. Bunlar hep bu milletin değerlerini aşındırmaya, itibarsızlaştırmaya yönelik, bu milleti sindirmeye yönelik şeylerdir. Tabii bizler, İslam’ın değerleriyle donanmış, bu milletin bütün hücrelerine kadar, onların değerleriyle bezenmiş bir teşkilat olarak, Memur-Sen olarak, Diyanet-Sen olarak bütün bu saldırıların, provokasyonların bilincindeyiz, şuurundayız. Dikkat ettiğiniz zaman Memur-Sen ve özellikle Diyanet-Sen ailesi olarak kritik süreçlerde hep inisiyatif almışızdır, hep irade ortaya koymuşuzdur. Bu süreçlerde de aynı şekilde, kimsenin Diyanet üzerinden, Diyanet İşleri Başkanı üzerinden değerlerimize saldırmasına, değerlerimizi aşındırmasına, Müslümanları bu konuda sindirmeye çalışmasına, itibarsızlaştırmaya çalışmasına müsaade etmedik. Bu saldırılara karşı dalgakıran oluşturacak şekilde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunları deşifre ediyoruz. Dolayısıyla bu siyonist odakları, emperyal odakları tanıyoruz. Buradan milletimize de çağrımız var. Onlar da uyanık olsunlar. Dolayısıyla bu siyonist odakları, emperyal odakları yakından tanısınlar. Bunların isimlerinin Ahmet olması, Mehmet olması, ikametinin yan mahallede olması, bizleri kesinlikle bu konuda rehavete sevk etmemesi lazım. Dolayısıyla onlar kendi görevlerini yapıyorlar. Siyonist katiller, Gazze’de bu şekilde katliamlarını, ahlaksızca namussuzluklarını orada icra ediyorlar. Onların uzantıları hakeza Avrupa’da aynı şekilde Kur’an’ı Kerim’i yakıyor, Türk bayrağını yakıyor ve o şekilde orada çalışmaları yürütüyor. Yine, aynı şekilde, aynı mahallede yaşadığımız, aynı havayı teneffüs ettiğimiz, aynı ülkenin topraklarının imkânlarını istifade ettiğimiz, adı Ahmet, Mehmet olan ama tasmasını emperyal odakların, siyonist odakların tuttuğu birtakım maşaların içimizdeki çalışmaları var, bunları görüyoruz. Dolayısıyla bunlarla hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Yani aslında bunların İslam’dan haberleri var. Aziz milletin daha fazla uyandırılmasından korktukları için bunun önünü kesmeye çalışıyorlar bunlar. Dolayısıyla, özellikle son dönemde gerçekten başkanlığımızın hutbeleri takdire şayandır. Bu hutbeler Müslümanlara okunuyor. Yani bu anlamda camiye gelmeyen, hutbeyi dinlemeyen, muhatabı olmayan kesim bu konuda neden alınır, neresine alınır? Bu da gerçekten dikkat çekicidir. Hâlbuki hutbelerin muhatabı Müslümanlardır, Müslümanlara hitap ediyor. Kendileri bu topraklarda yaşıyorlar ama zihinleri, zihniyetleri, fikirleri bu topraklara ait değil. Dolayısıyla bunlar bulundukları her zemine tezahür ediyor. Mesela Diyanet’e şu anda bunlar bu şekilde saldırırken örnek veriyorum 6 Şubat depremleri sürecini hatırlayın. O dönemde de “Deprem bölgesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne işi var?” diyorlardı. İnsanları kurtaranların sevinçten Tekbir getirmesine bile kızıyorlardı. Bunlar o kadar azmış, kudurmuş ve haddini aşmışlardı. O enkazların içerisinde bile siyaset beklentisi içerisindeydiler. Enkazların içinde bile gelecek beklentisi içerisine girecek kadar iğrenç bir çarpık zihniyete sahipler bunlar. Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye genelinde bütün din görevlisi kardeşlerimiz hakikaten o deprem süreçlerinde bile aziz milletimizi bu konuda, aydınlatmaktan, dini tebliğ etmekten, onların moral ve motivasyonunu yükseltmek, bu konudaki çalışmaları yapmaktan da geri durmamışlardır. Bu emperyalist uşaklarına, Siyonizmin içimizdeki maşalarına, bu topraklardan beslenip yine bu toprakları kirletmeye çalışan o çarpık zihniyetlere diyoruz ki; Bu aziz milletimizin bir sabrı vardır. Dolayısıyla bu sabır dağarcığını doldurmayın. Milletimizin sinir uçlarıyla oynamayın. Dolayısıyla aynen 15 Temmuz’da olduğu gibi Diyanet İşlerimiz, din görevlilerimiz ve aziz milletimiz bir sela da onlar için verir. Bu kadar net söylüyorum.

 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’NE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ

Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik suç duyurusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Atatürkçü Düşünce Derneği, adına Atatürkçü diyor ama hangi düşüncenin derneği? Bu anlamda sarf ettikleri zihniyete baktığınız zaman bu topraklara ait bir düşünce yapısı, düşünce tarzı değil. Dolayısıyla Anadolu toprakları yüzde yüz Müslümanlıkla yoğrulmuş has Anadolu evlatlarının yaşadığı topraklardır. Dolayısıyla bu toprakları temsil ettiğini söyleyen bir düşünce, bu toprakların inancına, kültürüne, tarihine bu konuda aykırı hareket edebilir mi? Edemez. Maalesef, ismi şöyle de olsa böyle de olsa bu dernekler de bu anlamda fonlanan, beslenen, fonlandığı kapıya hizmet eden çarpık zihniyete sahip olan merkezlerdir. Ben bu derneklerin de akıllarını başlarına almasını, dolayısıyla Anadolu insanına hizmet noktasında çalışmalarını yürütmesini, bu milletin kültürüyle, tarihiyle, diniyle, diyanetiyle, peygamberiyle hesaplaşmanın, bu konudaki aklın doğru olmadığını hatırlatmak isterim. Bu düşüncelerle, bizler de aynı şekilde Atatürkçü Düşünce Derneği’ne suç duyurusunda bulunacağız. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığımız anayasal bir kuruluştur. Dolayısıyla anayasal bir kuruluş, anayasanın kendisine vermiş olduğu görevleri yerine getirmekle mükelleftir. Ve okutmuş olduğu hutbeler, yapmış olduğu din hizmetleri anayasal emirler çerçevesinde yerine getirilmektedir. Eğer anayasal kurumumuz anayasaya verilen görevleri yerine getirirken, çalışmaları inkıtaya uğratılmaya çalışılıyorsa, engelleniyorsa bu anlamda bizim de Diyanet-Sen olarak buna sessiz kalmamız mümkün değildir. Karşımızda Atatürkçü Düşünce Derneği değil, ne derneği olursa olsun bizler de aynı şekilde gerek suç duyurularıyla gerekse demokratik zeminde ne gerekiyorsa bu çarpık zihniyetlerle her türlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz ve vereceğiz de.

 

Hükümetin teklifi kamu çalışanlarının beklentilerinin çok altında kalmıştır

 

Oldukça sancılı bir toplu sözleşme dönemi geçiriyorsunuz. Bu süreçte neler yaşandı anlatır mısınız?

Sekizinci dönem toplu sözleşme sürecindeyiz bizler. 4688 sayılı Sendikalar Kanunu sendikalara, iki yılda bir, yetkili sendikalara toplu sözleşme masasına oturma hakkı veriyor. Bu da tüm kamu çalışanlarının, taleplerini, beklentilerini burada masaya taşıyarak çözüme kavuşturma noktasında, çalışmalar yapılıyor, toplantılar yapılıyor. Bizler, Diyanet-Sen Ailesi olarak, Memur-Sen ailesi olarak, taleplerimizi teşkilatımızın hücrelerinden, ilçe teşkilatlarından, işyeri temsilcilerinden, şube başkanlarımızla birlikte, üyelerimizle hemhal olarak, onlarla toplantılar yaparak oluşturduk. Ve hayatın içinden gerçekler doğrultusunda, hükümete teklifimizi sunduk. Tabii burada, hükümetin vermiş olduğu teklif, kamu çalışanlarının beklentilerinin çok çok altında kalmıştır. Dolayısıyla biz bunların tekrar revize edilmesi, düzeltilmesi noktasında taleplerimiz oldu. Hükümetin ikinci, üçüncü teklifleri oldu. Ama bu teklifler de kamu çalışanlarının kabul edebileceği oranlar değildi. Çünkü, burada devlet adil olması lazım, hakkaniyetle hareket edilmesi lazım. Kamu çalışanları içerisinde farklı kadrolara sahip olup da aynı işi yapan, aynı işyerlerinde çalışan insanlar arasında farklar oluşmaya başladı. Bu anlamda işçi-memur farkı oluşmaya başladı. Bunlar da kamudaki ödeme dengesini bozuyor. Kamu çalışma barışını bozuyor. Biz bu süreçler yaşanmasın diye bu sıkıntılı süreçleri giderebilecek, onarabilecek, bu konuda memnuniyeti sağlayabilecek taleplerde bulunduk. Ama kamu işvereni, yani hükümet, bu konuda taleplerimizi istediğimiz şekilde bu anlamda yerine, getirmedi. Bizim istediğimiz de tabii kamuda adaleti hâkim kılmaktır, hakkaniyeti hâkim kılmaktır. Bir kurumun önünde iki tane güvenlik görevlisi çalışıyor. Birisi işçi, birisi memur. Birisi 47 bin 500 Lira alıyor, birisi 65 bin Lira alıyor. Bu şekilde çalışma barışı bozulmaya başladı. Bir kurumda iki tane çaycıyı düşünün. Birinin kadrosu işçi, birininki memur. Aynı işi yapıyorlar, aynı ortamda çalışıyorlar. Ve bu anlamda 18-20 bin Lira maaş farkıyla makas açılmış durumda. İşçi maaşları birçok yerlerde amirleri geçer duruma gelmiştir. Bunun da çalışma barışını bozacağına inanıyoruz. Bir de, son geldiğimiz ücret rakamsal nokta itibariyle hakikaten okumanın, dirsek çürütmenin, mürekkep yalamanın, diplomanın bir kıymeti ve değeri olması gerektiğini düşünüyoruz. Ama geldiğimiz süreçte bunları değersizleştirmeye yol açabilecek adımlar atıldı. Dolayısıyla biz bu bütün bakış açımızı, düzeltmelerimizi, belki bu konudaki eleştirilerimizi kamu işverenine, hükümete söyledik. Arka kapı diplomasi çalışmalarıyla da bütün siyaseti, bakanlarımızı bu konudaki çevre hepsini bilgilendirdik. Dolayısıyla bu süreçte geldiğimiz nokta itibariyle de Memur-sen olarak anlaşmazlık, uyuşmazlık imza altına alındı. Hakem Heyeti’ne de gidilmemesi, inisiyatifin hükümete bırakılması kararı alındı. Biz sürecin her şeye rağmen hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Hizmet kolları olarak almış olduğumuz kazanımların takipçisi olacağız.

 

Gazze soykırımı, İslam dünyası diye bir dünyanın olmadığını göstermiştir

 

İsrail’in 22 aydır katliamlarını sürdürdüğü Gazze’yi tam işgal planı yürürlüğe konuldu. İslam ülkeleri, birkaçı dışında hâlâ sessiz. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Filistin’de bu anlamda 7 Ekim’deki şerefli direnişle birlikte Gazzeli kardeşlerimiz o şerefli direnişlerini, haysiyetli duruşlarını, bu konudaki onurlu mücadelelerini sürdürüyorlar. Yedi düvel orada da aynı şekilde birleşmiş ve oradaki yaptıkları da aynı. Sırtlanların bile bu anlamda vahşetine dua okutacak şekilde. Avrupası, Amerikası bu konuda bütün emperyalist yapılar birleşerek orada her türlü katliamın altına imza atmaktadır. O ülkelerin yönetimleri İsrail’in soykırımına destek olurken, halkları da Müslüman olmamasına rağmen, sırf insan oldukları için Gazzeli Müslümanları savunuyorlar. Onlar için yürüyüşler, protesto gösterileri yapıyorlar. Neticede onlar da annedir, babadır, kardeştir, eştir, çocuktur. Halklarda sıkıntı yok. Mesela İslam devletlerinin hakları da çok mazbuttur, güzel insanlardır, merhametli insanlardır. Ama Avrupa’daki liderlerin kafa yapısıyla İslam devletlerinin başındakilerin kafa yapılarının arasında bir fark yok. Niye? İkisini de Siyonizm kumanda ediyor. Esas sıkıntı buradan çıkıyor. Netice itibariyle bizler Diyanet-Sen olarak, Memur-Sen ailesi olarak bu süreçlerde sivil toplum kuruluşu olarak görevlerimizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Biz, diliyle düzeltme noktasındayız. Bizim görevimiz, zulmü ilan etmek, zalimi deşifre etmek, aziz milletimizin bu konudaki hassasiyetlerini, duyarlılıklarını canlı tutmaktır. Bu faaliyetleri yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Bu süreçte en büyük eksiklik, bu zulmü eliyle düzeltmesi gerekenlerin eksikliğidir. Eliyle düzeltmesi gerekenlerin noksanlığıdır. Yani devletlerin içinde bulunduğu zaafiyettir. Dolayısıyla Allah onlara da o kabilden sorularını soracaktır. Bu Müslüman devletlerinin başındakiler yapması gerekenleri yapmadıklarından dolayı, görmesi gerekirken görmediklerinden dolayı bu konuda hesaba çekilecektir. Rabbim onları en iyi şekilde biliyor ve o şekilde de onlara onun karşılığını da verecektir. Aslında bu süreç, İslam dünyası diye bir dünyanın olmadığını göstermiştir. Müslümanlar olarak aklımızı başımıza almamız gerekiyor. Avrupa Birliği’nin, Birleşmiş Milletler’in, NATO’nun bu anlamda siyonistler için kurulduğunu bize göstermiştir. Bugün Gazze’deki katliamlar, dünyaya medeniyet getirmek için kurulan Avrupa Birliği, işte dünyayı korumak için kurulan NATO, Birleşmiş Milletler’in desteği ve gözetimiyle yapılıyor. Müslümanların yaşananları görüp bilinçlenmesi gerekir. Hiçbir Müslüman lider bundan sonra Avrupa Birliği’ni, Birleşmiş Milletler’i, NATO’yu kurtuluş reçetesi olarak aziz milletimize sunamaz. Onlar da miadını tamamlamıştır. Çünkü kendine mecali yoktur. Bu uluslararası kuruluşlar, Yahudiler ve Hristiyanlar için Siyonizm’in bu konudaki projelerini üretmek, yaymak, hâkim kılmak için kurulmuş olduklarını ispatladılar bu süreçte. Onun için bizler sivil toplum kuruluşları olarak ve millet olarak bu konuda değerlerimize sarılarak mücadelemize devam etmeliyiz. Hem dışarıdaki Siyonist yapıya hem içimizdeki siyonist zihniyete karşı uyanık durup mücadelemizi vermemiz gerekiyor.

 

Yorumlara Git

Pentagon’da F-35 endişesi büyüyor: “Çin teknolojiye erişebilir” iddiası

Arınç’ın cezaevi ziyaretindeki sözler kulisleri salladı! Gözler tahliye ihtimaline çevrildi

Soçi'ye Valday'e - Novo-Ogaryovo'a Rusya ofis yaptırdı: Perde arkası ortaya çıktı! Putin'in sırrı...

Fatih Altaylı, Ekrem İmamoğlu ve Zeydan Karalar'ı Müjdat Gezen CHP'li Mahir Başarır ile ziyaret etti!

ABD Kongre üyelerinden Trump yönetimine “Gazze’deki soykırımı tanıyın” çağrısı